“Yeni devlet için yeni ulus” dizayný sýrasýnda Müslümanlarla birlikte Kürtler de büyük zulüm gördü.
Türklük; Ýslam’ýn bayraktarlýðýný yapmýþ, müstesna bir ýrktýr. Türkiye’de yaþayan herkes “Türk” olmak zorunda deðil ama “üst kimlik” olarak kabul etmek ve saygý duymak zorundadýr.
Ancak bunun için önce devletin “Türklük” mefhumunu, ülkede yaþayan diðer ýrklarla yarýþa sokmak yerine, onlara saygý duyan ve koruyan; özgüvenli bir “üst kimlik” olarak konumlandýrmasý gerekir.
Oysa Cumhuriyet’in ilk yýllarýnda tam aksi yapýlmýþtýr. Osmanlý’nýn eyalet ve sancaklara “Kürdistan, Lazistan” isimleri verme özgüvenine karþýlýk, Ýttihatçý kalýntýsý ýrkçý CHP kafasý, kafatasý ölçerek Türklerin üstün ýrk olduðunu ispatlamaya çalýþýyordu. Adalet Bakaný Mahmut Esat Bozkurt öncülüðünde “Andýmýz” yazarý Reþit Galip ve CHP’nin dindar(!) baþbakaný Þemsettin Günaltay gibi ýrkçý isimlerin oluþturduðu 10 ekip, Anadolu’nun 10 deðiþik bölgesinde 40 bin kiþinin kafa yapýsýný ölçmüþtü. Sonuçlarý 18 Eylül 1930 günü açýklayan Millî Eðitim Bakaný Bozkurt, “Bu memleketin kendisi Türk’tür. Öz Türk olmayanlarýn Türk vatanýnda bir hakký vardýr, o da hizmetçi olmak, köle olmaktýr” demiþti.(1)
Bu ýrkçýlýk cinnet noktasýna ulaþmýþ ve 1 Aðustos 1935 günü Mimar Sinan’ýn mezarý açýlarak kafatasý ölçülmüþtür. (2)
Bu Hitler kafasý, diðer ýrklara her türlü zulmü mubah görmüþ hatta güvenliðini saðlamakla yükümlü olduðu vatandaþýna bombalarla ölüm yaðdýrmýþtýr.
8 Eylül 1925'te çýkarýlan “Þark Islahat Planý”nýn 14. maddesinde Kürtlerin yaþadýðý il ve ilçeler tektek sayýlarak, "Hükümet ve belediye ve diðer dairelerde, okullarda, çarþý ve pazarda Türkçeden baþka dil kullananlar cezalandýrýlacaktýr" deniyordu. (3)
“Sürgün” gönderilen zalim memurlarýn zulmettiði Kürtlerin çocuklarýna her sabah “Türküm, doðruyum…” diye baðýrtýyorlardý.
1928 yýlýnda Erkân-ý Harbiye Reisi Fevzi Çakmak’ýn imzasýyla askerî okullara gönderilen “gizli” emirle, bütün Kürt çocuklarý kovulmuþtur.
Kýsaca, Kürtleri Türklere ve devlete düþman etmek için her þey yapýlmýþtýr.
1960 darbesinden sonra da, TBMM’de; “Kürt” kelimesinin kullanýlmasý yasaklanmýþtýr. Ülkenin Cumhurbaþkaný Diyarbakýr’a gitmiþ ve “Bu memlekette Kürt yoktur. ‘Kürdüm’ diyenin suratýna tükürürüm” demiþtir. (4)
40 yýlýný idrak bedbahtlýðýný yaþadýðýmýz 12 Eylül darbecileri de, “Türkiye’nin tanýdýðý devletlerin birinci resmî dilleri dýþýndaki herhangi bir dilde düþüncelerin açýklanmasý, yayýlmasý ve yayýnlanmasý yasaktýr” þeklinde kanun çýkarmýþtýr.
Yani PKK terörünün tohumunu CHP ekmiþ, 60 ve 80 darbecileri de dibine gübre ve su dökmüþtür.
Bu ýrkçý ve baskýcý yönetimin toplumda oluþturduðu travmayý çok iyi gören Ýngilizler de, fýrsatý deðerlendirerek PKK’yý kurmuþ; tepe tepe kullanmýþtýr.
Terör örgütünün, “Ben sizin haklarýnýzý savunuyorum, beni destekleyeceksiniz” þeklinde baský yaptýðý Kürtlere devlet bu sefer de “terörist” muamelesi yapmýþtýr.
Merhum Özal’dan itibaren ve özellikle de AK Parti döneminde “Kürt” ile “PKK”yý birbirinden ayýrmak için büyük çaba sarf edilmiþ ve daha birkaç yýldýr sonuç alýnabilmiþtir. Nitekim devletine güvenmeye baþlayan halk, PKK’ya karþý net tavýr koyma cesaretini göstermiþtir.
Ama ne yazýk ki, CHP’nin bu farký hâlâ anlayamadýðý(!) görülüyor.
Güya, terörü önleme rapor hazýrlamýþ ama ne hikmetse, fitne ateþini tekrar körükleyerek terörün adýný “Kürt sorunu” koymuþlar.
PKK terörüne “Kürt sorunu” demek, CHP’nin Kürtlerle sorununun hâlâ devam ettiðinin göstergesidir.
Bu ülkede “Kürt sorunu” yoktur. Bu ülkenin tek sorunu CHP’dir.
(1) Son Posta, 21 Eylül 1930; Aydýn Engin, M. Esat Bozkurt Güzellemeleri, Cumhuriyet, 21 Eylül 2014
(2) Akþam, 5 Aðustos 1935; Cumhuriyet, 6 Aðustos 1935
(3) Þark Islahat Planý, Mehmet Bayrak, Özge Yayýnlarý, Ýstanbul 2009
(4) Þu Yýlgýn Kürtler, Mirkan Baran, Ozan Yayýnlarý