Etnik hassasiyetlerin yüksekliði sosyolojik anlamda geri kalmýþ topluluklara özgü bir hastalýk belirtisi. Toplumsal aidiyetlerimizin sosyoekonomik aþamalarý göz ardý edilemez çünkü. Mesela toplumsal geliþmenin baþlangýcýnda, yani insanlarýn göçebe veya yarý-yerleþik aþiret veya kabile düzeninde tarým ve hayvancýlýkla iþtigal ederek hayatlarýný sürdürdükleri dönemlerde ihtiyaç duyduklarý topluluk dayanýþmasý için kan baðýnýn önemi ve deðeri vardý. Ama þehir hayatýna geçmiþ ve daha karmaþýk bir ekonomik düzen içinde varlýðýný sürdüren toplumlarýn ihtiyaç duyduklarý dayanýþma ruhunu kan baðýnýn saðlamasýna imkân yok.
Kabile veya aþiret kimliðinin bir ileri aþamasýnda “etnik kimlik” yer alýyor. Ayný dili konuþan, ayný soydan gelen ve ayný sosyo-ekonomik þartlar içinde yaþayan akraba topluluklarýn üst kimliði...
Ayný sosyo-ekonomik þartlarda yaþayan ve gerek kültürel gerekse politik baþka ortak paydalara sahip farklý etnik topluluklarýn birleþmesiyle oluþan daha geniþ ve daha ileri bir üst kimlik daha var. Onun da adý millî kimlik. Ayrýca millî kimlikleri de birleþtiren daha üst kimlikler -”medeniyet kimliði”- de var. Ama millî kimlikler gibi “politik aidiyet” oluþturmuyor medeniyet kimlikleri henüz. O yüzden sadet dýþý.
Bu noktada Türkiye’de yaþanan millî kimlik-etnik kimlik tartýþmalarýna bakacak olursak burada sosyo-ekonomik problemlerden ziyade düpedüz kafa karýþýklýðý gözlemliyorsunuz. Bu kitlesel kafa karýþýklýðýnýn sebebi ayný kavramlarýn birden fazla anlamda kullanýlmasý olabilir mi? Mesela bugünlerde “anayasadan etnik kimlik ifadelerinin çýkarýlmasý” diye bir konuyu tartýþýyor kamuoyu. Benim bildiðim kadarýyla anayasada etnik kimlik ifadesi yok. Metnin birçok yerinde “Türk milleti” ifadesi geçiyor ki bu da 66. maddede, “Türk Devletine vatandaþlýk baðý ile baðlý olan herkes Türk’tür” ifadesiyle tanýmlanmýþ durumda.
Gerçi 1961’e kadar yürürlükte olan 1921 anayasasýndaki “Türkiye ahalisine din ve ýrk farký olmaksýzýn vatandaþlýk itibariyle Türk ýtlak olunur” tanýmý daha anlaþýlýr ama þimdiki anayasa metnindeki ibareyi de etnik kimlik ifadesi saymak fazlaca zorlama.
Buna raðmen bazýlarýmýz Türk adlandýrmasýnýn etnik kimlik anlamý taþýdýðýný düþünüyor. Çünkü 1930’larda toplumun homojenliðini saðlamak adýna etnik kimliklerin inkâr edilip Türklüðün bir etnik kimlik olarak konumlandýrýlmasý bütün ayarlarý bozdu.
Oysa cumhuriyetin kuruluþunda Türk bu ülkede yaþayan bütün etnik kimliklerin beraberce oluþturduðu milletin adýydý. Osmanlýdaki “Ýslam Milleti”nin diðer adý... Öyle ki Yunanistan’la yapýlan nüfus mübadelesinde ana dili Türkçe olan Karamanlý Hýristiyanlar Yunanistan’a gönderilmiþ, ana dili Türkçe olmayan Balkan Müslümanlarý Türkiye’ye getirtilmiþtir.
1930’lardaki yanlýþ politika uzun süre devam etmedi. Ama etkileri kalýcý oldu. Çünkü etnik hassasiyetler bir kere kaþýndý mý kolay kolay iflah olmuyor. Dolayýsýyla artýk adýný ne koyarsanýz koyun bazýlarýný bir “millet kimliði”ni benimsemeye ikna edemezsiniz.
Sadece etnik milliyetçilik davasý güdenler deðil, sözüm ona Türk milliyetçiliðini savunanlar arasýnda da Türklüðün tanýmý konusunda kafa karýþýklýðýnýn izleri görülebiliyor. Mesela saygýn bir eski siyasetçimiz geçenlerde “yeni anayasada Türk kelimesi çýkarýlýrsa bu ülkeyi terk ederim, çünkü artýk bu ülke benim ülkem olmaktan çýkar” demiþ.
Bu tepki anlaþýlabilir bir tepki, çünkü bir milletin kendi adýný telaffuzu sakýncalý bir kavram olarak görmesi gerçekten de cinnet alameti olabilir ancak. Ne var ki eski siyasetçimiz sözlerinin devamýnda, “yüzde 80 i Türk olan bir ülkede Türk Milleti ifadesinin çýkarýlmasýný kabul edemeyiz” diyor.
Ülke nüfusunun “sadece” yüzde seksenini Türk kabul eden bir anlayýþla kimlik meselemizi çözemeyiz. Bu çok açýk. Geriye kalan yüzde yirmiyi Türk saymýyorsanýz, bu Türk saymadýklarýnýzýn da “anayasada etnik kimlik ifadesi var” deme haklarý doðar.
Yýllardan beri “Kürt meselesini çözebilmek için önce Türk meselesini çözmemiz lazým” derken bu duruma iþaret ediyoruz. Yapýlmasý gereken Türk adýnýn kaldýrýlmasý falan deðil, doðru düzgün yeni baþtan tanýmlanmasý olmalý.
Yoksa etnik milliyetçiliklerin önünü alamayacaðýz; tarih öncesi çaðlara geri dönercesine kan baðý, soy birliði gibi ilkel kavramlar etrafýndaki tartýþmalarla vakit kaybedeceðiz.