Suruç’un da içinde bulunduðu olaylarý doðru deðerlendirmek için bazý temel parametreleri yeniden görmek gerektiðini düþünüyorum. Þöyle ki:
Bir: Ne Ak Parti’nin ne de Cumhurbaþkaný Erdoðan’ýn DAÝÞ’le hiçbir ideolojik birliktelik içinde olduðunu söylemek mümkün deðildir. Ýslam dünyasýnda birbirinden sapkýn onlarca akýmdan söz edilebilir. Bunlarý alýp þu veya bu Müslümana monte etmek kadar çarpýk bir yaklaþým olamaz. Kaldý ki DAÝÞ, bir“islami akým” mýdýr, yoksa Ortadoðu’daki siyasi hercümercin içine sokulmuþ bir savaþ aracý mýdýr, onu da tartýþmak gerekiyor.
Ýki: Ortadoðu’da yaþanan hercümerç dedim. Alt üst oluþ ya da. Amerika’dan Rusya’ya, Avrupa’ya uzanan çok farklý güç bölgesel güçlerle de oynayarak bölgeyi yeniden tanzim etmeye çalýþýyorlar. DAÝÞ de o bölgesel enstrümanlardan birisi. DAÝÞ’in hangi eyleminin hangi güç odaðýna malzeme taþýdýðýný doðru okumadan doðru kanaatler oluþturmak mümkün deðildir.
Üç: Suruç’ta gerçekleþtirilen katliamýn siyaseten en büyük zararýnýn Ak Parti’ye olduðu muhakkak. En azýndan DAÝÞ’in Ak Parti korumasýnda eylem yaptýðý gibi bir propagandaya zemin hazýrlamasý ve Cumhurbaþkaný’ndan Baþbakan’a kadar herkesi “savunma söylemi” içine sürüklemesi tahribat olarak yeter.
Dört: DAÝÞ’i koruma iddiasý, HDP’ye baraj aþtýrma stratejisinde ciddi iþe yaradý, HDP halen o malzemeyi kullanmaya devam ediyor, anlaþýldýðý kadarýyla bu “etiketleme”nin, hala iþe yaramakta olduðu kanaatini besliyor.
Beþ: Suruç olayý, Türkiye’nin dört bir yanýndan gelen genç insanlarýn dramatik ölümlerinin topluma yansýmasý dikkate alýndýðýnda, sadece Doðu-Güneydoðu’da deðil, Türkiye çapýnda bir sosyal çalkalanmanýn hedeflendiði izlenimini veriyor. Buradan bakýldýðýnda Milliyet gazetesinde haberin“Aðýtlar sadece Kürtçe deðil, Lazca, Çerkezce de yakýldý” gibi etnik aidiyetler baðlantýsý içinde verilmesi çok anlamlý olmuþtur. Yakýnda bu dilin, mesela HDP söylemlerinde bir þekilde yer almasý yadýrgatýcý olmayacaktýr.
Altý: DAÝÞ’le irtibatlandýrmalarýn, Türkiye’nin Ortadoðu politikalarýný kuþatma altýna almanýn bir aracý olduðu her geçen gün daha net gözleniyor. Amerika, nam-ý diðer üst akýl, Mýsýr’da Sisi darbesine arka çýkmak, Suudiler’i ve Körfez ülkelerini Sisi’nin arkasýna yerleþtirmek, HAMAS’ý izole etmek, Suriye’de Ýran ve Rusya ile adeta paralel hareket ederek Esed’in ömrünü uzatmak ve bölgedeki tüm sorunu DAÝÞ’le mücadeleye indirgemek suretiyle Türkiye’ye ders vermeye yöneldi. Kuþkusuz bütün amacý Türkiye’ye ders vermek deðildi, ama “Sen ki benden baðýmsýz oyun kuruyorsun, al sana...” modunda girdi olaya. Bir süredir içerde iyi niyetli birilerimizin “rasyonaliteye çaðrý” niteliðinde söylemler içine girmesi, yani iþin özünde “Politikanýz rasyonal deðil, bu coðrafyada büyük güçleri dikkate almadan yapýlanlara izin verilmez, bunlar boyumuzu aþýyor” mesajýnýn verilmesi, Ak Parti politikalarýný eleþtiriyor gözükse de, sonuçta Türkiye’ye yönelik bir alan daraltma niteliðine büründü.
Yedi: Bu genel iklim, herhangi bir muhalefet söylemi ya da dost uyarýsý olarak ayrý bir anlam taþýr. Ýktidar, bu deðerlendirmelerden istifade eder ve yeni güç muhasebeleri yapar. Yapmalý mý, yapmalý. Sonuçta diplomasi de bir güç deðerlendirmesinin uzantýsýdýr ve o güç deðerlendirmesi içine kendi siyasi - ekonomik - askeri birikimleriniz yanýnda bölgesel iliþkiler de girer, global güçlerle iliþkiler de.
Sekiz: Ancak, PKK - HDP eksenli Kürt siyasetinin Ortadoðu’daki bu geliþmeler içinde baþka bir hesaba yöneldiði gözleniyor. Çözüm sürecinin baþladýðý günlerde Dað’ýn ve kimi Kürt siyasi aktörlerin Suriye’de olan bitenlerden ve Amerika’nýn kendilerine yeþil ýþýk yaktýðý algýsýndan yola çýkarak,“Ortadoðu’da yeni kapýlar açýlýyor” tarzýnda stratejik hesaplara girdikleri görüldü. Ondan sonra çözüm sürecinin esasýný oluþturan silahlý yapýnýn tasfiyesi durdu, bununla birlikte Kobani, adeta Türkiye’nin bir parçasý imiþ gibi, silahlý mücadele laboratuvarý haline geldi. Düþman ise, küresel kötülük sembolü haline getirilen DAÝÞ idi. Þimdi o süreç devam ediyor.
Dokuz: Þimdi DAÝÞ ile Ak Parti hükümeti ve “Ankara” yani “Türkiye” eþleþtirilerek, Kobani’de “meþrulaþtýrýlan” silahlý mücadele içeriye taþýnýyor. Bütün nefret söylemiyle.
Demirtaþ’ýn “Türkiyelileþme” temasýndan sür’atle uzaklaþarak, Cemil Bayýk’ýn sesine monte olmasý eðer bilinçsiz bir sürüklenme deðilse, çok kötü bir kumpasýn taþýyýcýsý olmaktýr.
Son söz: Türkiye bunu aþar. Kumpas elemaný haline gelmek onu sýrtlananlarýn utancý olarak kalýr. Öcalan bu kumpasý görmüþtü. Acaba o da mý ýskalandý?