Türkiye’ye iki fark gerekiyor

Menderes-Özal-Erdoğan çizgisi; bu çizgiye Demirel’i de eklemek subjektif olarak hem içimden gelmiyor, hem de, Demirel kariyerinin son dönemlerinde öyle berbat işler yaptı ki, objektif olarak, zaten bu sıralamaya girmeyi hak etmiyor.

Prof. İdris Küçükömer’in “Düzenin yabancılaşması” kitabındaki, burada detaylarına girmek istemiyorum, analizine büyük ölçüde katılıyorum.

Muhtemelen 1826’da Vaka-i Hayriye denen, ne kadar hayırlı olduğu çok ama çok tartışmalı bir olayla başlayan tarihsel-toplumsal kırılma hala devam ediyor, bu fay hattında bir yanda askerin de, İttihat ve Terakki’nin de, CHP’nin de, öte yanda da Hürriyet ve İtilaf’ın da, Demokrat Parti’nin de, Adalet Partisi’nin de, ANAP’ın da, AK Parti’nin de yerleri belli.

Bendenizin de bu fay hattında, kültürel olarak diyemeyeceğim ama siyasal olarak çok net tavrım, seçtiğim siyasal pozisyon, Küçükömer’in sol diye tanımladığı Hürriyet ve İtilaf’dan AK Parti’ye uzanan çizgi.

Ancak, bir noktanın altını çok net biçimde çizmemiz gerekiyor.

Hürriyet ve İtilaf partisinden AK Parti’ye uzanan, benim en genel hatlarıyla doğru ve ilerici bulduğum, siyaseten kendime CHP çizgisinden çok daha yakın bulduğum siyasal tavrın haklılığı, etkinliği başka konu, bu siyasal çizginin tarihsel sözcülerinin dönem dönem yaptıkları yanlışlar başka konu.

İğrenç bir siyasal cinayete kurban gitmiş rahmetli Menderes’in genel çizgisini savunmak başka konu, “Vatan Cephesi” yanlışını eleştirmek başka konudur.

50’li senelerin ikinci yarısında Menderes’e haklı olarak büyük destek veren kanaat önderlerinin, gazetecilerin, vs. bir bölümü Vatan Cephesi yanlışını eleştirmemişler, bu yanlıştan dönmesi için rahmetli Menderes’i uyarma tarihsel görevlerini yapmamışlar ise kanımca çok vahim bir yanlışın altına imza atmışlar demektir.

Rahmetli Özal’ın da siyasal çizgisi yukarıda belirttiğim Hürriyet ve İtilaf’dan Erdoğan’a uzanan doğru çizginin bir halkası ama bu doğru zincirin bir halkası olma meselesi yapılmış yanlışların da üzerini örtmemeli; böyle bir işgüzar çaba zaten en çok Özal’a ve doğru çizgisine haksızlık olur.

Özal’ın genel doğru çizgisi içinde yaptığı önemli yanlışlara ilişkin aklıma çok konu geliyor ama mesela SS diye bilinen Sansür ve Sürgün kararnamesi verebileceğim çok net bir örnek; o tarihlerde benim de elim kalem tutuyor idi, bu SS konusunu, Özal’ın genel çizgisinin doğruluğu uğruna yeterince eleştirmemiş isem bu da muhtemelen benim tarihsel yanlışımdır.      

Dün akşam (Pazar) Sayın Erdoğan’ın Kazlıçeşme mitingini ekranlardan izliyorum, söylem demokrasi, sandık ve milli irade kavramları üzerine kurulmuş doğru bir söylem idi.  

Ama eksikti; bu temel doğru, milli irade doğru çizgisi de artık Türkiye’ye yetmiyor.

Milli iradenin tartışılmaz üstünlüğü konusunda AK Parti ve selefleri zaten CHP ve çizgisi karşısında açık ara öndeler, CHP’nin bırakın öne geçme, beraberlik golü atma şansı bile ufukta görülmüyor; başka bir ifade ile AK Parti 1- CHP 0.

Ancak, Türkiye’nin bir üst lige geçmesi için 1-0 yetmiyor, farkın ikiye çıkması lazım.

Farkın ikiye çıkması ise AK Parti’nin milli irade çok doğru söyleminin yanına, aynı güç, sebat, ısrar ve iradeyle, aynı vurgularla “evrensel hukuk devleti” söylemini de yerleştirmesi ile mümkün.

AK Parti’nin son on senede hukuk devleti alanında yaptıkları ortada, görmemezlikten gelmek büyük haksızlık olur ama Gezi krizi gibi önemli konjonktürlerde zaten tartışmasız bir biçimde önde oldukları milli irade söylemini değil, evrensel anlamda bir hukuk devletini öne çıkarmaları hem Türkiye’nin hem de AK Parti’nin yararına diye düşünüyorum.

Unutmayalım, demokrasi zorunlu olarak hukuk devletini içermez ama hukuk devleti mutlaka demokrasiyi içerir.