ABD’nin Ankara Büyükelçisi’nin, PYD’nin kendileri açýsýndan stratejik ortak olmadýðýný ifade etmesi, peþi sýra Türkiye’nin PKK’ya karþý operasyonlarda haklý olduðunu belirtmesi ne anlama geliyor? Seçimlerden sonra ortaya çýkan gerilim ve çatýþma ortamýnda böyle bir beyanýn ve devamýnda söylenenlerin kuþkusuz yakýn gelecek için ciddi bir karþýlýðý olmalý.
Önce o sözleri hatýrlayalým. ABD’nin Ankara Büyükelçisi John Bass þöyle diyor:
‘PYD’yi stratejik bir müttefik olarak deðerlendiren hiçbir yetkiliyi duymadým. Stratejik müttefiklik çok farklý anlamlar içerir. Yerel unsurlarýn taktiksel olarak desteklenmesi baðlamýnda bakýldýðýnda ikisinin anlamý çok farklýdýr. IÞÝD’e karþý operasyonlarda Suriyeli muhaliflerle de çalýþýyoruz. Amaç birleþik Suriye.’
Burada kullanýlan dilin hayli özenle seçildiðini görmekte yarar var. PYD’nin stratejik müttefik olmasa bile, ona ‘taktik destek’ten söz edilmesi hayli ilginç bir yaklaþým. Böyle bir desteðin ne zaman taktikten stratejik olana uzanacaðýný veya ifade edilenden farklý olup olmadýðýný da iyi izlemek gerekiyor.
Kuþkusuz, büyükelçiler sýradan konuþmalar yapmak veya öylesine mesajlar vermek için konuþmazlar. Öncelikle Amerikan yönetimi, terörle mücadele konusunda Türkiye’nin yanýnda olmayan bir tutumdan özenle kaçýnmaya çalýþýyor. Ama yaný sýra, örgütün organik bir parçasýndan veya uzantýsýndan söz ederken dikkatli bir üslupla karþýmýza çýkýyor.
Coðrafyamýzda olup bitenin elbette karmaþýk ve anlaþýlmasý güç boyutlarý olabilir. Ancak bunun dýþýnda özellikle Türkiye gibi bir ülkenin kolayca dokunabileceði ve yanýna çekebileceði alanlar, unsurlar ve yapýlar var. Bunlara dair neler yapýlmasý gerektiði de ortada. Þimdi ortaya çýkan gerginliði bahane ederek, bunlarý ertelemek veya bunlara dair bir oyun teorisi geliþtirmemek, beklemediðimiz bir anda aðýr bir fatura çýkarabilir önümüze.
En büyük yanýlgý, Kürt siyasi hareketinin nereye doðru evrildiðini doðru okuma noktasýnda ortaya çýkýyor. Burada tek seçeneðe mahkum ve biz nereye istersek oraya gidecek bir hareketten söz ettiðimizi düþünüyorsak, maalesef yanýlýyoruz. Kürt siyasi hareketinin neredeyse her parçasý veya partisi, bir þekilde coðrafyamýz üzerinde hesap yapanlarla oturup kalkýyor. Onlarla konuþmak, onlarla birlikte hareket etmek konusunda öyle çekingen filan da deðiller.
Bunun en açýk örneðini, halihazýrda devam eden HDP-Ýstanbul sermayesi-medya iþbirliðinde görüyoruz. Aðýrlýklý olarak Almanya’nýn çekip çevirdiði bu ittifak, HDP’yi barýþýn adresi olarak sunmaktan; diðer yandan AK Parti ve MHP’yi de savaþýn aktörü olarak göstermekten ve bir büyük tezgahýn parçasý olmaktan çekinmiyor.
Ancak bir nokta önemli. Sanýldýðýnýn aksine, HDP ve etrafýndaki ittifak, küresel ölçekte bir aklýn uzantýsý deðil. Bunlarý ayný paranteze alýp konuþmak doðru bir yaklaþým olmadýðý gibi, Türkiye’nin müzakere gücünü de zayýflatýyor. Yani, Türkiye’nin oturup konuþabileceði ve hýzla üretebileceði ittifaklar hemen önünde duruyor.
Galiba bir kez daha açýk biçimde yazmakta yarar var. Kürtlerin uluslararasý dengeler üzerinden siyaset üretme çabasýný suçlamak ve mahkum etmek doðru olsa bile bize birþey kazandýrmýyor. Bu tablo bize neyi eksik yaptýðýmýzý söylüyor aslýnda. Neden Kürtlerin kimlerle oturup kalktýðýný deðil de, bizim konuþmamýz ve ittifak kurmamýz gerekenler noktasýnda neyi eksik býraktýðýmýzý sormuyoruz?