Hayatýmýz dizilerden ibaret deðil. Diziler hayatýmýz deðil. Birer televizyon dizisi karakteri deðiliz. Yaþadýðýmýz yer, bu ülke dizi seti deðil. Deprem olunca binalar gerçekten yýkýlýyor, özel efekt kullanýlmýyor. Yer altý dünyasýndan onurlu kahramanlar çýkmýyor, adi suçlular çýkýp cinayet iþliyor, haraç kesiyor, dolandýrýcýlýk yapýyor. Mücevher ve ev eþyasý pazarlamak için tasarlanan, aþk meþk para pul entrika dolu o dramalar hakiki birer dram anlatmýyor. Kendimizi daha iyi hissedelim diye bize hala ayný “zenginler de aðlar, güzeller de mutsuz olur, iyiler de kaybeder, sabrýn sonu selamet” kliþelerini sallýyor.
Bir televizyon programýnýn yarýþmacýlarý deðiliz. Sað kalma mücadelesi veriyoruz ama “survivor” deðiliz. Bir adadaki yapay engeller yerine köyleri önüne katan sellerle, toprak kaymalarýyla, maden ocaklarýndaki göçüklerle, çürük yapýldýðý için çöken binalarla, kimse kurallara uymadýðýndan her gün meydana gelen onlarca trafik kazasýyla, terör örgütünün mayýnlarýyla ve ordunun bombardýmanlarýyla boðuþuyoruz. Binlerce ana yüreði yanýyor, onlarý ekranlar avutamaz. Kuyularýn dibinde kayýplar bekliyor, onlarýn yerini bilmek bilgi yarýþmalarýnda para kazandýrmaz.
Biri bizi gözetliyor ama kendimizi özel alanlarýmýzda teþhir ettiðimiz için deðil etrafýmýz siyasi ve ticari amaçlý uydularla, kameralarla, telekulaklarla dolduðu için! Boþ laflarla ve yapmacýklý tavýrlarla kamera önünde rol kesmesek de her fikrimiz, her eðilimimiz, her davranýþ biçimimiz siyasi ve ticari manevralara yön vermek için depolanýyor. Oyumuzu almalarý için bizi ikna etmeleri gerek ama cebimizdeki paranýn bir ekrandan çalýndýðýnýn farkýna bile varmýyoruz çoðu zaman!
Meclis’te dizi tartýþýlýr, anayasa çalýþmalarýnda diziler örneklenir hale geldi. Gündelik hayatta “muhabbet”in yerini diziler alalý çok oldu ama bu, dünyasý çeþitli nedenlerle daralmýþ insanlarýn eðlencesidir, anlaþýlýr. Sosyal medya da dünyamýzýn fiziksel boyutlarýný küçülttüðü, hýzlý ve etkin bir iletiþim aracý olarak iþlevini yerine getirdiði ölçüde önemlidir. Oysa biz iletiþimi iletiþim olmaktan çýkardýk. Hiç düþünmeden tweet yazmaya indirgedik. Bir kiþinin kitleye laf atmasý ve karþýlýðýnda küfür yemesi midir sosyal medyanýn amacý?
Türkiye’yi ekrandan okumayý býrakmamýzýn zamaný geldi de geçiyor. Sahaya çýkmamýz lazým. Metropol sokaklarýna ve köy meralarýna. Okul bahçelerine ve hastane koridorlarýna. Pamuk toplanan tarlalara, fýndýk ve çay toplanan bahçelere. Beþ yýldýzlý otellerin çamaþýrhanelerine ve temizlik kimyasallarý üretilen fabrikalara. Osmanlý padiþahlarý bile kýlýk deðiþtirip halk arasýna karýþmaz mýydý? Biz halk kýlýk deðiþtirip televizyona çýktý sanýyoruz! Gözümüz ekranlara diktik! Her þeyi oradan takip etmeye çalýþýyoruz sanki her bir tweet bir vecize! Sanki sosyal medyada her paylaþým halk iradesini temsil ediyor! Ýnternet kullanýcýlarýný haddinden fazla önemser ve dikkate alýr hale geldik. Kullanmayanlar, eriþimi olmayanlar dilsiz deðil.
Diktatör Salazar, Portekiz halkýný 36 yýl o kötü þöhretli “3 f” formülüyle, “fado, Fatima, futbol” ile oyalamýþtý ya, bugünün Türkiyesinde olsa iþi çok kolaylaþýrdý herhalde! O hiç yorulmazdý, býrakýrdý piyasa kendi iþini kendi görürdü dizilerle ve yarýþmalarla... Onun kurduðu ve yönettiði faþist Estado Novo (Yeni Devlet) rejiminin hem popüler müzik hem batýl inançlar hem futbol ile uðraþmasýna gerek kalmazdý.