Türkiye’yi oyun dýþýnda býrakmak

Türkiye’nin neredeyse 30 yýldýr terörle boðuþmasý, sýradan bir mücadele gibi algýlanmamalý.Kuþkusuz kendi içinde sorunlarý olan ve bunlarý çözebilme, en azýndan yönetebilme açýsýndan ciddi eksikleri, yanlýþlarý olan bir ülkeyiz. Din-devlet iliþkileri, etnik kimlik üzerinden kendisini tarif etmek isteyenlerin talepleri, bunlar üzerinden ortaya çýkan devlet refleksinin zaman zaman iþleri daha da çýðýrýndan çýkarmasý ve daha pek çok sorunla birlikte yaþýyoruz.

Ancak olup bitenin bir de uluslararasý baðlamý, daha doðru bir ifadeyle arka planý var. PKK’nýn birdenbire toplu intihar saldýrýlarýna baþlamasý, bayrak dikme gibi akýllara ziyan iþlere kalkýþmasý, sýradan bir örgüt stratejisinin çok ötesinde anlamlar taþýyor.

Soðuk Savaþ’ýn bitiþ dönemini hatýrlayalým dilerseniz. SSCB’nin daðýlma sürecinde geniþ bir alanda Türkiye’nin önüne nüfuz edebileceði ülke ya da bölgeler çýkmýþtý. Nitekim bunu o günün þartlarýnda denedi Türkiye, ama baþaramadý. Çünkü bugünle kýyaslarsak, çok ciddi açmazlarý vardý.

Her þeyden önce ekonomisi son derece güçsüzdü, böyle bir hamleyi taþýyabilecek durumda deðildi. Bundan daha önemlisi, böyle bir arayýþý planlayabilecek, gelecek tasavvuru olan bir ekip ya da vizyondan söz etmek de mümkün deðildi. Merhum Turgut Özal’ýn dönem dönem yaptýðý çýkýþlarýn, birkaç istisna dýþýnda, ne kendi ekibinde, ne de dönemin yüksek bürokrasisinde karþýlýðý vardý.

O nedenle Türkiye, SSCB’nin daðýlma sürecinde ve Soðuk Savaþ’ýn bitiþinde, gücünü yeni alanlara taþýyabilecek cesareti gösteremedi. Cesaret sahibi aktörler, Özal örneðinde olduðu gibi yalnýz kaldý. Bunlarýn üzerine bir anda azgýnlaþan terör belasý da eklenince, Ankara kelimenin tam anlamýyla içine kapandý.

***

O yýllar elbette geride kaldý. Bugünün þartlarý kesinlikle çok daha farklý. Fakat tuhaf olan, bu önemli farka raðmen, Türkiye’nin yine benzeri bir tezgahla oyun dýþýna itilmek istenmesi. Bugün Türkiye derken nasýl bir ülkeden söz ettiðimizi doðru tarif edelim. Dünyanýn ilk 16 ya da 17’sinde olan bir ekonomik güçten söz ediyoruz. Sözünün gücü yüksek, itibarý artan ve en önemlisi sahip olduðu dinamiklerle, dünyanýn diðer tarafýndaki ‘yaþlý’ oluþumlara fark atan bir ülkeden söz ediyoruz.

Böyle bir gücün ve giderek artan etkinliðin, týpký SSCB’nin daðýlma sürecinde olduðu gibi tuzaklarla devre dýþý býrakýlmasý elbette kolay deðil. Ancak bunu görebilmek için öncelikle o dönemle bugün arasýndaki farký doðru okumamýz gerekiyor.

Dün yüksek bürokrasi, Ankara’nýn bölgesel ve küresel ölçekte bir aktör olmasý bir yana, içine kapanmasý için siyasete tezgah kuran bir yapýyken; bugün gelecek vizyonu olan bir dinamizmin sinyallerini veriyor. Elbette sýkça vurguladýðým gibi, bürokrasi, siyaset tarafýndan bir vizyonla donatýlmaz ve yönetilmezse, hýzla eski alýþkanlýklarýna dönebiliyor, sistemi kilitleyebiliyor, hatta ipleri eline alabiliyor. Bunu asla unutmamak gerekiyor.

***

Þemdinli’de ya da Hakkari’de, coðrafyamýzýn herhangi bir yerinde sözüm ona hak ve özgürlük mücadelesi adý altýnda ‘bayrak dikme’ye kalkýþanlarýn, sýradan bir projenin uzantýsý olmadýðýný görmek durumundayýz. Bu açýkça Türkiye’ye, ‘Sen bu oyunda yoksun, olamazsýn, geri çekil’ mesajý. Bu mesajý verenlerin listesi de hayli kabarýk.

Önemli olan, geçmiþi doðru deðerlendirip, bugün neye sahip olduðumuzun farkýna varmak. 20 yýl öncesinin aksine, Türkiye’yi oyun dýþýna itmek hiç kolay deðil, hatta Ankara olmadan oyun kurmak imkansýz.

‘Ne iþimiz var bu bataklýkta’ diyenler, bu yeni Türkiye’den ya haberdar deðil ya da hala Soðuk Savaþ döneminin koridorlarýnda yaþýyor.