Türklük elden gitmez, bayrak da deðiþmez...

Tünelin ucundaki ýþýk büyüyor. Silâhlý militanlarýn silâhlarýný býrakarak çekilmeye baþladýklarý bugün açýklanacak; örgüte yeni katýlan veya silâhla tanýþma fýrsatý bulamamýþlar çoktan evlerine dönmeye baþladýlar...

 

Artýk inanmamak elde deðil: Türkiye’nin terör belâsýndan kurtulma umudu her geçen gün biraz daha artýyor. Galiba ‘barýþ’ ülkemize yeniden uðrayacak... Abdullah Öcalan’ýn peþine takýlýp ‘þiddet’ kullanarak sonuç almaya çabalayan PKK, yine Öcalan’ýn yönlendirmesiyle ‘silâhlara veda’ edecek...

 

Ýster benim gibi dua edin süreç sonuç versin diye, ister tahtaya vurun, ömrümün tam yarýsýný yüreðim kýpýr kýpýr bir yerlerden kötü haber bekleyerek —ve kahrolarak— geçirmeme sebep olan ‘terör’ muhtemelen tarihe karýþýyor...

Önceleri “Olamaz, olmayacak” diye gürültü çýkaranlar, þimdilerde “Silâhlarýný býrakýp çekildiler, ya sonra? Ýkinci safhada ne var?” diye sormaya baþladý. Gürültü hiç dinmedi, hatta daha da çirkinleþti; ancak ona eþlik eden soru deðiþti.

Sahi ne olacak? Türklük elden gidecek mi? Bayraðýmýz deðiþecek mi? Ülke bölünecek mi? ‘Baþkanlýk sistemi’ adýyla diktatörlük mü gelecek?

Bu sorularýn sorulmasýna yol açan mantýðý anlamakta zorlanmýyoruz: Dünyanýn deðiþimine paralel olarak Türkiye’nin önemi ve deðerinin arttýðýný, bulunduðu coðrafyada kural koyan bir ülke haline geldiðini, bunun bütün bakýþlarý deðiþtirdiðini fark edemeyenler, eski dönemlerde baþarýlamayanýn þimdi imkân dahiline girmesini kuþkuyla karþýlýyor.

Eski dönemin Türkiyesi’nin etrafýyla ilgilenmeyecek kadar içe kapalý, ekonomisinin dikkate alýnmaya deðmez, siyasetinin de bölünmüþ ve istikrarsýz oluþunu itiraf etmek de iþlerine gelmiyor...

Gelmez tabii; çünkü o istikrarsýzlýkta en büyük pay, bugün ‘barýþ geliyor’ endiþesine kapýlýp gürültü koparanlarýn...

Ne yapsýnlar, onlar da son sýðýnaða, ‘milli’ hisleri kaþýyarak kitlelerin kafasýný karýþtýrma yoluna baþvuruyorlar. Türklük, bayrak, bölünme, diktatörlük... Bunlarýn hepsi doðru olmadýðýný bildikleri, ama süreci berhava etmeye güçlerinin yetmeyeceðini görünce baþvurduklarý yeni bahaneler...  

 

Pazarlýk yapýlmýþ, ‘Türklük’ ile yollar ayrýlacakmýþ, bayraðýmýz deðiþecekmiþ, ülke eyaletlere ayrýlýp bölünecekmiþ... Bunlarý diyor ve ekliyorlar: Bütün bu pazarlýklar ‘baþkanlýk sistemi’ni getirmek için...

Acaba?

Kendi kanaatimi buraya kaydedeyim: Bunlarýn hiçbiri olmayacak; kendisini ‘Türk’ hisseden bundan böyle de öyle hissetmeye devam edecek... Ay yýldýzlý bayraðýmýz, ülke bütünlüðümüz aynen kalacak... Ya ‘baþkanlýk sistemi’? Onun da gerçekleþmesi hayli güç; hani olmaz ya, diyelim gerçekleþti, sistemin ‘diktatörlük’ halini almasýna bu millet müsaade etmez...

Türklük ile vedalaþma, bayrak deðiþtirme, eyalet sistemi, baþkanlýk... Bunlar anayasayla ilgili ve ancak mevcut anayasada öngörülmüþ biçimde deðiþtirilebilecek hususlar... Anayasa deðiþikliði Meclis’te üçte iki çoðunlukla yapýlabiliyor; oylarýn 330’da kalmasý veya Cumhurbaþkaný’nýn gerekli görmesi durumunda ise referanduma gidiliyor. Meclis’teki oylama da ‘gizli’...

Þimdi kendi kendinize sorun: Nasýl deðiþecek ilgili maddeleri anayasanýn? Meclis’te milletvekillerinin üçte ikisinin eliyle mi, yoksa referandumda milletin yarýdan fazlasýnýn oylarýyla mý?

Mümkün mü bu? Deðil elbette...

Bir bardak suda fýrtýna koparýyorlar...