Türkülerden Türkiye'ye bakmak...

İbrahim Kalın bey, siyasi-idari görevlerinin yanı sıra münevver kişiliği ve sanat ehli olmasıyla da tanınır, bilinir. Akıl ve tefekkür kadar, gönül ve hissiyat üzerine de, evren-ruh ilişkisi bağlamında zihin yorar. Doğu-Batı geriliminde kutuplaştırıcı değildir, yapıcıdır, ortak yaşama kültürü üzerine düşünür. Onu meşhur fikir insanı Seyyid Hüseyin Nasr'ın asistanlığını yaptığı günlerden bu yana tanıyoruz. İlkin yaptığı değerli Doğu-Batı çevirileriyle, ardından kendi gönül ufku ve idrak dünyasından süzülen eserleriyle geldi bugüne kadar.

Çok yönlü bir kişilik. Düşünceli ve gayet ciddi görüntüsünün aksine yakından bakınca sempatik bile denebilecek kadar neşeli, monotonluktan uzak, hayata dair bir insan. Evet, müzisyen. Ve müziğin dışarı çıkarak taşmak isteyen gümrah yeraltı sularına benzeyen dokusu, evet onda da galip geliyor, zaman zaman o da işitilmek istiyor. Müziğin tabiatı, kendisini işittirmek isteyişiyle mukadderdir. Müzik, eğer ona aşık iseniz, sizi ya sazende ya hanende oldurmadan bırakmaz.

İbrahim Kalın; bestesi ve güftesi kendisine, düzenlemesi ise Erkan Oğur'a ait 'Hiç Oldum..' adlı türküsünü seslendirdi geçtiğimiz günlerde. 'Beşer idim, şaşkın oldum, yandım, belki insan oldum. Zahir nedir ki, Batın nedir ki, dile gelmez bir sır oldum' diyen dizeleriyle, sufimeşrep havasıyla dikkat çeken bir türkü idi...

Ama ne olduysa oldu, bir iki gün içinde, sol kesimin Erkan Oğur'u adeta aforoz etmeye yönelen ağır tepkisiyle, ortalık altüst oldu... Erkan Oğur da bir iki gün susarak tahammül etmeye çalıştı ama ardından, hata yaptığını deklare etmek zorunda kaldı, affedilmek istediğini, aslında baştan beri, türküyü okurlarken bile içinin cızz ettiğin,, herkesin hata edebileceğini, kendi hatasının da bağışlanması gerektiğini ima eden cümleler kurdu... Ne kadar üzücü.

Sağcı, Solcu, İslamcı veya Ülkücü olabilirsiniz. Siyasi görüş farklılıkları bizi türkülerimizi sevmekten , çalıp söylemekten alı koyamaz. Çünkü türküleri sevmek, Türkiye'yi sevmekle aynı şeydir. Türküler hepimizindir... Onlarla ağlar, onlarla güleriz, Anadolu'nun hikayesi türkiyle yazılmıştır.

Peki işi bu derece rijit ve hastalıklı bir kutuplaşmaya götüren, yaşlı başlı bir türkü ustasını bile şiddetli darbelerle un gibi eleyerek savuranlar kimler?

Onlar, kalplerinde insan ve memleket sevgisi olmayanlar...

Bu kötücül olayın ardından ünlü müzisyenlerimizden Aykut Kuşkaya, İbrahim Kalın beye eşlik edecek ve düzenleme yapabilecek en az 10 isim verebileceğini söyledi. Bu da haklı bir serzeniştir diyorum. Sürekli rencide olmaya değmez ki. Karşı balkondaki güzele bakmazdan evvel kendi balkonumuzdaki güzeli de görmek gerekmez mi?

Ama İbrahim beyin aynı zamanda yapıcı bir siyasi kişilik olduğunu da akılda tutmamız lazım. Belki de mahelle kutuplaşmasını müzik aracılığıyla yatıştırmak istemiştir, neden olmasın?

Mahallelerarası geçişliliğin ,'Gezi Kalkışması'ndan sonra infiale uğramış olması hepimiz için ciddi bir milat oldu. Edebiyatta, fikriyatta, sanatı anlamak yolunda, resimde, sinemada, müzikte keskin bir yarık açıldı.

Öyle zannediyorum ki İbrahim Kalın bey; sufi meşrep dilin, müziğin, gönül dilinin, bu ağır yaralı kopuşma için bir nebze de olsa ağrı kesici bir ilk girişim olabileceğini de düşünmüştür belki... Kendisiyle konuşmadım bilmiyorum. Ne diyelim: Gönül kırıcı olmaktansa, gönlü kırılmak evladır...