Yunanistan Başbakanı Cipras, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın davetlisi olarak Türkiye’ye geldi. Sadece bu ziyaretin yapılmış olması bile son derece önemli.
Yunanistan Başbakanı, iki düzeyde görüşmeler yaptı. Birinci günü diplomatik müzakerelere ayıran Çipras, ikinci gün kamu diplomasisi yaptı. Bu arada Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptığı görüşmeler ile Heybeliada Ruhban Okulu ve Ayasofya ziyaretlerini birbirinden ayrı iki program gibi değerlendirmemek gerekir. Zira kamu diplomasisi alanına giren ziyaretlerin iki ülke ilişkileri açısından önemli olduğuna şüphe bulunmuyor.
Liderlerinin yaptığı görüşmeler, anlaşıldığı kadarıyla, biri sorunlar diğeri fırsatlar olmak üzere iki ana başlıkta şekillendi. Taraflar arasındaki sorunların listesi uzun ve birçoğu da kronikleşmiş, düğümlenmiş konular. Ege ve Kıbrıs bunların başında geliyor ve bu iki sorunda iki ülkeden çok başka devletlerin sorumluluğu daha fazla. Sorunların bu denli çözümsüz hale gelmesinin en önemli nedenlerinden birisi, konunun Akdeniz jeopolitiğinin merkezinde yer alması.
Türkiye ile Yunanistan, Lüksemburg, Hollanda ve Belçika gibi birbirine son derece yakın duran ama birbirlerinin iç işlerine müdahale etmeyen; yakın işbirliğinin ilk örneklerini dünyaya sunan ama bunu bir blok olarak işletmeyen iki ülke olsalardı, dünya güçleri Akdeniz’de farklı bir denge kurmak zorunda kalırlardı.
Bugün söz konusu jeostratejik konulara bir de enerji konusu eklenmiş durumda. Önceleri daha çok nakil yolları ayağı öne çıkmıştı; şimdi buna mülkiyet konusu da dahil oldu.
Enerji kaynaklarının mülkiyeti konusunda Türkiye ile Yunanistan gibi ülkeler sert bir rekabetin içine girdiklerinde, ortaya genel olarak kazananı olmayan bir oyun çıkar. Her bir ülke, bir yandan kendi avantajını artırmaya çalışırken aynı zamanda karşı tarafın engellenmesi, önünün kesilmesi yolunda da faaliyet gösterir. Bir süre sonra, engelleme faaliyetlerine harcanan çaba enerjiden beklenen kazancın önüne geçer. Daha beteri, bu tür oyunlarda iki ülke beklentilerini karşılayamazken başka devletler ve şirketler bu durumdan fevkalade istifade ederler.
Yunanistan Başbakanı’nın Türk Akımı dışında başka enerji projelerinde de işbirliği yapmak istediğini ifade etmesi, meselenin özüne dair bir fikri olduğunu göstermesi bakımından önemli. Keşke, Doğu Akdeniz enerji dengeleri bu denli sorunlu hale gelmeden önce ilk girişimler Türkiye-Yunanistan işbirliği ile başlasaydı. O zaman Kıbrıs sorun ile anılan bir ada olmaktan çıkabilir, Ege bir barış denizine dönüşebilirdi.
Tüm bunlar olabilseydi, Heybeliada Ruhban okulunu kapatmayı gerektirecek beşeri sorunlar da bulunmaz, ortaya çıkan tüm toplumsal sorunlar görüşmelerle düzenlenebilirdi.
İki ülke, sürekli “karşılıklılık esası”ndan davranmaya kilitli bir siyaseti tercih ettiler. Bu durum sorunların aynı şekilde kalmasına yol açtı. Çipras’ın Patrik Bartholomeos’un ayinine katılması, parametrelerin değiştirilebileceğine dair işaret olarak yorumlanabilir. Malum, Türkiye’deki patrikhane, Türk-Yunan meselesinden çok Rusya’nın Ortodoks dünya ile meselesi. Çipras, keşke iki ülke ilişkilerinde üçüncü oyuncuların baskılarının görmezden gelinmesi gereğine dikkat çekmiş olsa.
Türk-Yunan dostluğunun geliştirilmesi her iki ülke için de Akdeniz’de ve hatta daha geniş coğrafyalarda son derece kazançlı işbirliklerini ima ediyor. Yeter ki Yunanistan bir yandan içerideki yeminli Türkiye düşmanlarını bastıracak, bir yandan da abilerinden alacağı komutları beklemeyecek liderlerle yönetilebilsin.