Olup biten her þeyi Türkiye’nin aleyhinde görme/okuma alýþkanlýðýnýn kuþkusuz çok farklý nedenleri olabilir. Böyle olmasýný arzu ediyor olabilirsiniz, hatta varlýk nedeniniz bu olabilir. Yahut dünyayý böyle okumanýz yönündeki kara propagandaya bilerek ya da bilmeyerek kapýlmýþ da olabilirsiniz.
Bu gerekçelerin ya da bakýþ açýlarýnýn herhangi biri, bir þekilde Türkiye’yi köþeye sýkýþtýrmak isteyenlerin hesaplarýna su taþýmaktan kurtulamaz. Bilinçli olanýn ihanet, diðerinin ahmaklýk olmasý bu sonucu deðiþtirmez.
Þu günlerde Türkiye’nin geleceðine dair kaygý duyanlarýn, bunlarý kim ya da kimler adýna gündeme taþýdýðýný kolayca anlamak elbette mümkün deðil. Ama gündeminde Türkiye olan herkes, sanki bir yerlere yetiþmek zorundaymýþ gibi davranýyor. Sanki son dakikada verilmiþ bir ‘sipariþ’i yetiþtirmenin telaþý içindeler.
Kimin ne sipariþ aldýðýný ve bunu gerçekleþtirmek için hangi yollara baþvurduðunu anlamak için, sadece sýnýrlarýmýz içindeki çatýþmalara bakmak elbette yeterli olmayacaktýr. Ama þunu söylesek abartýlý olmaz. Bu çatýþmalarýn hepsi, uluslararasý ölçekteki büyük bir kavganýn yansýmasý. O nedenle de birdenbire duruþ deðiþtiren aktörlere hayretle bakmak yerine, aldýklarý ‘sipariþ’in ne olduðunu doðru anlamak gerekiyor.
***
‘Sipariþ’ konusu pek de karmaþýk deðil aslýnda. Uzun yýllardýr Recep Tayyip Erdoðan ve AK Parti ile devam eden iktidarýn, özellikle son yýllarda giderek daha ‘öngörülemez’ hale geliþi, belli ki bazý hesaplarý bozdu, daha fazlasýný bozacak gibi de görünüyor.
Burada AK Parti’nin gövdesine deðil, liderliðine itiraz eden ve hesaplarýný bunun üzerine kuranlarýn, ‘öngörülemez Erdoðan’dan, daha kontrol edilebilir bir liderliðe doðru yol aramasý, aslýna bakarsanýz pek yeni sayýlmaz.
Bu hesabý yapanlarýn sýkça dile getirdiði bir tez var. Diyorlar ki ‘Erdoðan, 2009 ya da 2010 kadar demokratik bir duruþ sergilerken, þimdi giderek otoriter bir anlayýþla siyasete ve tüm alanlara hükmetmeye çalýþýyor.’ Dolayýsýyla da onu ya terbiye etmek ya da tasfiye etmek üzere yapýlan tüm hamleler bir anda ‘demokrasi’ gibi sihirli bir kýlýfa bürünüyor.
Öyle mi gerçekten? Peki o zaman AK Parti’ye kapatma davasý açýldýðýnda fýsýltýlar halinde dolaþan ‘AK Parti’ye deðil, Erdoðan’a itiraz var’ tezi nereden çýkmýþtý? Hatta bunun 2003 yýlýnda Siirt seçimleri hamlesiyle bozulan bir hesap olduðunu söylesek abartmýþ olur muyuz? Kesinlikle hayýr. 2002’de, 2007’de yahut þimdi yapýlan hesap ve atýlmak istenen adým ayný. Tayyip Erdoðan’ýn gücünü sýnýrlamak ya da güçleri yeterse tasfiye etmek.
***
Memleketimiz sýnýrlarý içinde ve onlarýn uluslararasý patronlarý eliyle ‘demokrasi efsanesi’ diye yutturulmak istenen Gezi operasyonunun hedefi de bundan farklý deðildi. ‘Demek ki oluyordu! Demek ki Erdoðan’ýn liderliðini bir sokak hareketiyle sarsmak mümkündü.’ Ortaya konulmak istenen, daha doðrusu dayatýlan algý buydu.
Baþbakan Erdoðan, iddialarýn tam aksine bu süreci siyaseten doðru yönetti, kelimenin tam anlamýyla püskürttü. Þimdi Gezi’yi tezgahlayan akýl ve onun taþeronlarý, Ýstanbul seçimleri üzerinden büyük bir hesaplaþmanýn arayýþý içinde. Kendi partisi içindeki ‘turuncu kalkýþma’ siyaseten fiyaskoyla sonuçlanan bir aktör, Gezi etrafýnda biriktirilen negatif enerjiyi arkasýna alarak ‘Önce Ýstanbul, sonra Türkiye’ sloganýyla yola çýkarýlmýþ durumda.
En hazin tarafý ise bu çatý altýnda nefes almasý bile sözkonusu olmayan kimi çevrelerin ‘turuncu sipariþ’ yetiþsin diye çaba göstermesi.