Kimimizin tuzu kurudur. Ya dünyaya hayatýmýzý bir tür garanti altýna alan anne ve babamýzdan kalan mirasýn içine doðarýz, ya da çok uzun, meþakkatli ve çok çileli bir büyük rekabetin sonunda diðerleri gibi biz de tuzlanýrýz. Hangi yol ve yöntemle tuzlanýrsak, tuzlanalým, artýk bizim için ‘’hayatýmýzý kazanmak’’, hayatýmýzý mümkün olan azami gayret ile idame ettirmek gibi bir sorunumuz kalmaz. Tuzu kuru olanlarýn birincil önceliði, hayatýný kazanmak deðil, var olan ve sahip olduðu hayatýnýn standartlarýný ve statüsünü korumak olur.
Kim ne dersin, þu hayatýn en büyük problemi onu kazanmaktýr. Hayat üstünde bir inisiyatif inþa etmektir. Hayatla ekonomik manada problemini çözen insan, kýsmen huzurlu ve mutlu insandýr. Bunu baþarmak kolay mý? Hiç sanmýyorum. Dönüp dünyaya ve kendi ülkeme baktýðýmda büyük insan kitlelerinin bunu hala baþaramadýðýný görebiliyorum. Genel olarak insanlýk denildiðinde, büyük problem karþýsýnda baþarýsýz insan topluluklarý gelir aklýma.
Bu neden böyledir sorunun cevabý çok uzun ve çok tartýþmalý. Ben deðerli vaktinizi bu sorunun nedenlerine eðilip, sizi de bu dipsiz kuyuya çekerek harcayacak deðilim. Onun yerine bu durumun bazý sonuçlarýna deðinip orada durmayý tercih edeceðim.
Tuzu kuru olanlarýn empati yetenekleri diðerlerine raðmen pek geliþmemiþtir. Bunun nedeni de standart ve statüsünü korumak için içine girdiði rekabettir. Çünkü rekabet, durum, koþul ne olursa olsun kazanmayý ve kazanýlaný korumayý hedeflediði için, öncelikli olarak, empati duygusunu törpüler. Rekabetin olduðu yerde gerçek saygý ve ötekinin haklarýna gerçek sempati geliþemez. Siz bakmayýn futbolcularýn ‘’ biz rakibimize saygý duyuyoruz’’ söylemlerine. Madem rakibin saygýn, o halde neden rakibinin saygýnlýðýný onu yenerek ortadan kaldýrmak istiyorsun? Býrak saygýn konumunda kalsýn!
Ama saygýn olan rakip de saygýnlýðýný baþkalarýný yenerek, baþkalarýnýn saygýnlýðýna son vererek elde etmiþtir diyebilirsiniz. Çok da haklý olursunuz. O nedenle zaten rekabetin olduðu yerde saygý ve hak pek itibarlý þeyler olamazlar diyorum. Aslýnda herkes ötekinin saygýnlýðýna atýfta bulunurken kendi saygýnlýðýnýn ince hesaplarýný yapýyordur.
Tuzu kuru olanlarýn dünyasý týpký futbol dünyasýndaki iliþkiler gibidir. Aslýnda kast ettiðim dünya bir tür ‘’kalpleri saðýr’’ olanlarýn dünyasýdýr. Kalpleri saðýrdýr, çünkü söyleyip yaptýklarý her þey öncelikle kendilerine kendi çýkarlarýna dönüktür. Bunu bilmenin bir anlamý var mý? Hayýr yoktur. Çünkü karþýmýza öyle rasyonel hale getirilmiþ argümanlarla çýkýlýr ki, apýþýp kalýrýz. Toplumsal yarar adý altýnda öyle güçlü ve etkileyici gündemler oluþturulur ki, itirazýmýzýn, sorularýmýzýn esamesi bile okunmaz. Okunamaz hale gelir.
Çünkü dünyayý bilmek, neler olup bittiði hakkýnda fikir sahibi olmayý arzulamak, çoðu kez kendini kandýrmanýn birbirinden karmaþýk katmanlarýnda bir oyuk açmayý gerektirir. Üstelik kendini bilmek, kim olduðuna karar vermek de bundan daha fazlasýný yapmayý gerektirir. Ýþte biz bütün bunlarý yapmayý göze alamýyoruz. Öncelikle kendimizi kendi ellerimizle kandýrmaktan ve bunu gönüllü yapmaktan vazgeçmiyoruz. O nedenle bütün bunlarý bilmenin bir faydasý yok diyorum. Bildiðimiz þeylerin takipçisi olamýyorsak, bildiðimiz þeylerin pratik sonuçlarý için tavýr alacak cesareti gösteremiyorsak, bilmenin ne faydasý olabilir ki?
Ancak, kendinden olmasý gerekenden çok daha fazla emin olan birisi, gün ýþýðýna çýkardýklarýný mazur gösterme ihtiyacý duymadan ya da nafile bir suçluluk duygusu tarafýndan yenip bitirilmeden, kendisiyle yüzleþme cesaretine sahip olabilir. Ancak sevilmek ve güven duyulmak konusunda hiçbir olumsuz endiþe duymayan birisi, böylesi bir özgüveni yakalayabilir. Bu bilgi ve ahlaki deðer arasýndaki bir baþka baðlantý noktasýdýr. Korku doðal eðilimlerimizden biri olduðuna göre, insanlar kendilerini yalnýzca sevdikleri ve güven duyduklarý kiþilerin bilgisine tam olarak açabilirler.
Sonuç olarak; tuzu kuru olanlar duyarsýz, tuzu kuru olmayanlar ise endiþeli ve ürkektir.