Üç beş tane fabrika olaydı

Diyarbakır Organize Sanayi bölgesinde hemen tamamı kadın işçilerden oluşan büyük bir konfeksiyon atölyesindeyiz.

Büyükşehirlerde ille de apartmanların karanlık ve rutubetli bodrum katlarına tıkılan konfeksiyon atölyelerinin aksine burada geniş, düz ayak ve gün ışığı gören bir çalışma ortamı var.

Ama haliyle, hayli gürültülü bir ortam bu.

İş temposu da çok yüksek.

Makineleriyle tek vücut olmuşçasına mekanik hareketlerle işleyen bu işçilerin büyük çoğunluğu genç kız. Aralarında 15 yaşında olan var.

Sabah sekiz işbaşı, akşam altı paydos.

Eve giderken daha yolda uyumaya başladıklarından dem vuruyorlar, yorgunluklarını anlatırken.

Halinden şikayetçi değil ama hiçbiri.

Ücretleri ve sigortalarıyla ilgili soruları kestirmeden cevaplıyor, sonra da sanki ağız birliği etmişçesine “İyi ki burası var da çalışıyoruz” diyorlar.

İki kızı üniversitede okuyan, diğer iki kızını da “sonuna kadar” okutmaya kararlı olan Ayşe Hanım, barış sürecine dair ne düşündüğünü sorduğumda elindeki işi bırakıp gözlerini gözlerime dikiyor:

“Vaktiyle bunun gibi dört beş tane fabrika olaydı, aha bu başımıza gelenler gelir miydi?”

***

AK Parti Kadın Kolları Başkanı Güldal Akşit’in davetlisi olarak kalabalık bir heyetle geldik Diyarbakır’a. Heyetin ağırlığını, aralarında Boyner Holding’den TÜSİAD eski başkanı Ümit Boyner, KAGİDER Başkanı Gülden Türktan, LİMAK Holding’den Ebru Özdemir, AKFEN Holding’den Pelin Akın, Güral Şirketler Grubu’ndan Sevim Güral’in bulunduğu iş kadınları oluşturuyor.

Ama katılımcıların sadece Türkiye’nin büyük sermayesini temsil eden güçlü işkadınlarından oluştuğunu sanmayın.

Küçük ama kararlı adımlarla yola koyulup mesafe alan ama potansiyeli bugünkü cüssesinden iri olan mütevazi kadın girişimciler de oradaydı.

Kınalı Eller adındaki derneğin girişimleriyle, bir erkek mesleği olan kadayıfçılığı öğrenmiş Diyarbakırlı kadınların elinden kadayıf yedik mesela. Kına kontrolünden geçemeseler de yaptıkları kadayıf on numaraydı.

Hem çözüm sürecine destek vermek, hem de bölgeye yatırım yaparak bölge insanının iş aş sahibi olmasına, bölgelerarası gelir dağılımı eşitsizliğinin kalkmasına katkı sağlamak istediklerinden bahsetti işkadınlarının hepsi.

Nüfus büyüklüğü bakımından Türkiye’nin 12’nci büyük şehri olsa da Diyarbakır, sosyo-ekonomik gelişmişlik sıralamasında 67’nci sırada. Makasın bir yanı keskin uçlarını, kavuşturmak gerektiği çok net yani.

***

Öte yandan devletin on yıllar boyunca bölgeyi ihmal ettiği de, PKK terörünün her türlü yatırımı kovmaya çalıştığı ve bunun ceremesini yine bölge halkının çektiği de malumun ilanı.

Lakin güvenlik, yatırımcıların yatırım için aradığı belki de ilk şart. Mutlaka işin rasyonalitesini şimdi de ihmal etmiyorlardır ama Ümit Boyner’in “bölgeye kalp gözüyle bakıyoruz” cümlesi de yabana atılmamalı bence. MÜSİAD üyesi işkadınları ilk adımı attılar, en az beş, altı yüz kişiye iş imkanı sağlayacak yatırım için ortak bir karar aldılar bile.

Devletin yatırımcılara sağladığı inanılmaz teşvik ve indirimlerle, tereddüdü olan sermayenin işinin kolaylaşacağı da gayet aşikâr.

Belli ki GAP’ın da tamamlanmasıyla bölge, yakın zamanda Türkiye’yi besleyecek hale gelecek.

Bütün o kanlı, acılı karanlık yıllar, aşmayı başardığımız kötü bir hatıra olarak geride kalacak inşallah. 

Benim buna inancım giderek artıyor. Zaten Diyarbakırlılar da, bölgeye yatırım imkânlarına bakmak için gelen işkadınları da buna inançlarını ve ortak geleceğe dair umutlarını büyük bir özgüvenle dile getirdiler.

Velhasıl Türkiye bunu birlikte başaracak, “Biz birlikte Türkiye’yiz” mottosundaki gibi.

Buna en büyük katkıyı ise yakınlarını o acı dolu yıllarda kaybedenler verecek. Babasını ve amcasını PKK terörüne kurban veren Diyarbakırlı Kadriye Esra Aygün mesela. “Biz yandık diye başkaları da yansın diyemem, diyemeyiz, kin gütmeyi bırakmak, bunu aşmak zorundayız” diyordu Kadriye Hanım, gözyaşlarını zapt etmeye çalışırken, kararlılıkla.