Üç çocuk tamam da...

Elimde çay bardaðým pencereden dýþarýyý seyrederken bir anda gözüm þehri adeta ucubeye çeviren, gökyüzünü delercesine yükselen binalara takýldý.

Son Taksim’e yeni bir alýþveriþ merkezi ihtiyacý var mý yok mu tartýþmalarýyla birlikte medyaya yansýyan, 7 yýlda 41 adet kapanan AVM’lere inat 2015 yýlýna kadar yapýlmasý planlanan 110 AVM’nin daha yolda olduðu haberi...

Sonra...

Evlerinin altýna yapýlan otoparklarla, neredeyse gökyüzüyle hiç temas kurmadan ‘iþyeri-otopark- otoban-otopark-ev’ arasýnda yaþanmasý istenen korkunçluk bir kez geldi aklýma...

Sanki bir yandan kendi ellerimizle yeni sorunlara yol açýyoruz diye düþündüm.

Birlikte yaþabilmek için ‘büyük fotoðrafa’ bakýp bir ‘ülke’ inþa ederken asýl önemli detaylarýn yer aldýðý ‘küçük’ ama asýl fotoðrafý ihmal mi ediyoruz?

Size ‘Ýstanbul þehir midir, yoksa kent midir’ diye sorsam ne dersiniz?

Bizler ‘þehir’ derken, çocuklarýmýz Ýstanbul’un bir ‘kent’ olduðunu söylerler...

Hem de ‘kent’ kavramýnýn daha modern olduðunu söyleyerek...

Peki öyle mi?

Bence Ýstanbul bir þehirdir. Çünkü þehir medeniyet demektir. Ýstanbul’u farklýlaþtýran da budur zaten.

Oysa...

Hala Ýslam medeniyetinin baþþehirlerinden biri olma unvanýna sahip Ýstanbul, yetiþtirdiðimiz çocuklarýmýzýn zihinlerine, dillerine ve belleklerine ‘þehir’ olarak deðil ‘kent’ olarak yerleþiyor.

Ve her dikilen gökdelen gibi bina yýðýnlarý, lüzumsuz yere çoðalan AVM’ler bir taraftan sokaklarýmýzdan çocuk seslerini yok ederken diðer taraftan anne babalarý klimalý evlere ve AVM’lere hapsediyor.

Týpký genç nüfusu kalmayan yaþlý insanlarýyla soðuk Avrupa þehirleri gibi!

***

Tam da bu yüzden...

Baþbakan Erdoðan’ýn doðurganlýk oraný %2’lerin altýna düþmüþ hiçbir medeniyetin/toplumun varlýðýný sürdüremeyeceði gerçeðinin farkýnda olarak ‘Sakýn ýsrarýnýzdan vazgeçmeyin Sayýn Baþbakan’ diyerek ‘üç çocuk’ ýsrarýna destek verirken...

Ýyi ama sayýn Baþbakaným üç çocuk tamam ama bu çocuklar nerede ve nasýl büyüyecekler sorgulamasýný yapamadan edemiyorum.

Gökdelenlere, klimalý sitelere, AVM’lerin oyun salonlarýna hapsolan çocuklar ‘ders-yemek-uyku’ üçgeninde programlanmýþ birer robot gibi yetiþiyorlar.

Kuþaklar arasýnda, insanlar arasýnda kurulan bað gittikçe yok oluyor. Birbirini serbest zamanda görmeyen, mahalle arkadaþýný tanýmayan bir kuþak geliyor.

Geleneklerin pekiþtirildiði, kültürün aktarýldýðý ortamlar, oyunlar, mekanlar ortadan kalkýyor. Mesela sokakta oynadýðý oyunla çocuðun gerçek dünyayla arasýnda bir bað oluþur.

Sokakta oynadýðý oyunla, paylaþma duygusunu, iþbirliði yapabilmeyi, kazanmayý-kaybetmeyi, rol üstlenmeyi, sorumluluk almayý, gözlemlemeyi, sosyalleþip iletiþim kurabilmeyi öðrenir çocuk... Sokaklarda oynanan ve çocuðun geliþimine faydasý olan bu oyunlarýn yerini ‘evet-hayýr’ komutlu bilgisayar oyunlarý aldý. O da yoksa televizyonlara mahkum olarak büyüyorlar. Bu çocuklar bu þekilde büyümemeli. Sokaklara çýktýðýmýzda otoparkçýlarýn düdük seslerini deðil çocuklarýmýza oluþturulmuþ kendi habitat alanlarýnda onlarýn seslerini duymak istiyoruz.

Doðru olaný bu...

Açýk Görüþ ekimizin editörü ve bir anne olan Halime Kökce’de bunun bilincinde olarak uzunca zamandýr ekte ‘Kent, þehir ve konut ideolojisi’ni tartýþmaya açarak istifade edilecek yazýlara yer veriyor.

Dar gelirli vatandaþlarýn konut sahibi olabilmesi ve þehirdeki gecekondularýn iyileþmesi baþlatýlan ‘yapýlaþma’ bu yönüyle baþarýlý oldu. Konut edinme yaþý ortalama 8-10 yýl civarýnda düþtü. Ama artýk bu süreç kontrolden çýktý ve adeta ‘jetgiller’ çizgi filmindeki korkunçluða dönüþmeye baþladý.

Giderek insanlarý evlere hapseden, çocuklarý sokaklardan alýp bilgisayar baþlarýna kilitleyen yaþam tarzýný ortaya çýkardý. Eskiden komþularýyla ve çevresiyle pazarlanan “ev”ler yerine ‘evden otobana beþ dakika’ sloganlý konut reklâmlarýný gördükçe çocuklarýmýzýn gelecekleri için endiþeleniyorum.

Yýllardýr karþýlaþtýðým ‘þehir’den ve kentsel dönüþümden sorumlu kiþilere sokaklarda ‘Seksek’, ‘Birdirbir’, ‘Misket’, ‘Yakan Top’ gibi oyunlarýn oynanabileceði alanlarýn açýlmalarý gerektiðini anlatmaya çalýþýyorum.

Göðe yükselen yapýlar lüzumsuz yere çoðaldýkça sadece þehrin siluetini bozmuyor koskoca bir þehri öldürüyor.

Bir zaman sonra þehrin silüetini bozan binalarý traþlamak yetmeyecek gibi geliyor bana...

Sayýn Baþbakan ‘üç çocuk’ ýsrarýnýzdan asla vazgeçmeyin ancak lütfen o çocuklarýn oynayacaðý sokaklar ve mutlu olacaðý mekanlar konusunu da bir gündeme getirseniz. Hazýr kentsel dönüþümü tartýþýrken ve Ýstanbul’da iþ iþten geçmeden...