Üç entelektüel tip

Entelektüel kimdir? Bunu ölçüp biçecek nesnel ölçülerimiz yok maalesef. Fakat siyaset bilimi ve sosyoloji, bize yetiþir! Entelektüel meselesini bilimsel bir araþtýrma konusu yaparlar. Özellikle bilgi sosyolojisi, bu konuda özel bir gayrete sahip. Birçok entelektüel de var bu konu üzerinde duran. Mardin, Ülgener, Meriç, Mannheim, Althuserl, Þeriati, Said gibi.

Edward Said, Entelektüel adlý eserinde muhalif olmayý öne çýkarýr. Çünkü onun bakýþýnda iktidarýn her biçiminin ruhunda hakikati gölgeleme, yutma ve kontrol etme vardýr. Entelektüel ise özgür bir öznedir. Bu nedenle her çeþit iktidar ve egemenlik yapýlarýna karþý muhalif olmalýdýr. Onlarýn müdahale, kontrol ve "düzenleme" aygýtlarýný ifþa etmelidir. Cemil Meriç, "entelijansiya" kavramý ile Batýcý kimliðe bürünen entelektüelleri eleþtirir. Onun kendi toplum gerçekliðinden yabancýlaþmasýna dikkat çeker. "Müstaðrip" diye tanýmlar. Hakikaten Türk entelektüelinin böyle bir vasfý vardýr. Osmanlý modernleþme süreciyle baþlar. Cumhuriyet modernleþmesi ile egemen bir hal alýr.

Türk entelektüelinin ana akýmlarýndan birisi batýcýlýktýr. Toplumuna yabancýdýr. Devlet ve iktidar iliþkilerinde de buna göre söylemler üretir. Batý düzenine muhalif olmaz, ancak batýcý siyasetlere karþý mesafeli olan iktidarlara ise tamamen muhalif kesilir. Türk toplumunun tarih, gelenek, inanç ve somut sosyolojik iliþkilerine karþý dudak bükmeyi entelektüel olmak sanýr. Batý düþüncesiyle hayranlýk psikolojisiyle iliþki kurar. Tanpýnar, Saatleri Ayarlama Enstitüsünde, Dr. Ramiz karakteriyle bunu çok iyi anlatýr. Bu entelektüel firari bilinçtir.

Ýkinci Türk entelektüel tipi devleti kutsayan ve mutlak gören bir karakter taþýr. Alman idealizminin devleti mutlak "idea", "deðiþmez öz", "milleti temsil eden kolektif ruh" gören yaklaþýmýný benimser. Bu entelektüel tipinin bilinçaltýnda, Hegel'in "devlet Tanrýnýn yeryüzündeki hareketidir" düþüncesi yerleþiktir. Ortaçað hükümdarlýk geleneðinden de beslenir. Devlet her þeyi açýklayan, her yerde olan sýrdýr. Ýnsana ontolojik güvenlik saðlar. Elbette Türkiye'nin pratiðinde de devlet statü, mal ve mülk, saygý daðýtma potansiyeli ve pratiði en yüksek varlýktýr. Bu entelektüel tip de bunun farkýndadýr. Ayrýca çoðunluðu da Ankara ve devlet habitusundan yetiþmedir.

Ben üçüncü bir entelektüel tipini önemsiyorum. O da batýcý olmayan ve "devleti mutlak" görmeyen entelektüeldir. Bu entelektüel tip devlet, toplum, cemaat, mahalle gibi kolektif yapýlarla "yapýþýk" bir iliþki kurmaz. Bütün bu yapýlar karþýsýnda öznedir. Hakikati temel alýr. Bütün insanlar ve toplumlar için geçerli olan bir hakikatten konuþmaya çalýþýr. Olduðu kadarýyla... Ama kendi toplum gerçekliðine karþý da firari bir tutum içine girmez. Toplumunun acýlarýna ve meselelerine duyarlýdýr. Batý düþüncelerine ve hikmetlerine de karþýt deðildir. Mehmet Akif, bunun modelidir.

Entelektüel; kontrol, gözetleme ve yönetme aygýtlarýný en üst düzeyde uygulayan devlet ve iktidar ile "mesafe" iliþkisi içerisinde olmalý. Çünkü bütünselliðin parçasý olunca özneliðini kaybeder. Uyumcu role bürünür. Konformizme gebe olur. Ancak bu aygýtlarýn adil çalýþmasý için devlete ve iktidara yönelik ýslahatçý taleplerde bulunabilir. Bunu hem muhalefet yaparak hem de katýlarak yapabilir. Entelektüel, bir fail olarak inisiyatifini koruyan, inisiyatif alan ve inisiyatifi kullanan þahsiyettir. Üst bilinç düzeyi ile varlýðý yorumlayan kiþidir. Büyük ve egemen yapýlar içinde eriyen ve sözcü haline gelen þahsiyetler entelektüel ruhunu koruyamazlar.

Türkiye, Mannheim'in bahsettiði "serbest dolaþan entelektüeller" in varlýðýna imkân veren ve onun inisiyatifine saygý duyan bir alana açýk olmalýdýr.