Üç günlük taze babalýk serüvenimde neler gördüm, neler öðrendim?

Hayat böyle bir þey iþte. Sürprizlere gebe.

Son yazýmý yazarken gayet sakin, gayet düzenli bir hayatý olan biriydim oysa.

Bu yazýyý dünyadaki mesaisi henüz üç günden ibaret olan bir küçük insanýn uykusuz babasý olarak yazýyorum.

Diyorum ya, hayat sürprizlere gebe…

***

Bu yazýyý yazmak niyette yoktu.  Bir büyüðüm, hem de üç çocuklu bir büyüðüm istedi özellikle. “Yaz ki taze taze, baba olanlar da ilk hislerini hatýrlasýnlar” diye de ekledi.

Madem öyle yazayým;

Üç günlük bir baba olarak iþte izlenimlerim;

***

Her þeyden önce þunu anladým. Doðum denilen þey, normal ya da sezeryan diye ayýrýlan bir týbbi operasyon filan deðil. Baþlý baþýna bir mucize, bir doða harikasý, baþka, bambaþka bir þey.. Anlatamayacaðým galiba, neyse…

Ýkinci olarak, biz erkekler olarak ömrümüzün geri kalanýnýn tamamýný adasak, ama öyle böyle deðil, köle gibi adasak bile, ne annemize ne de eþimize haklarýný asla ödeyemeyiz.

EVET, DOÐUMA GÝRDÝM

Doðum duvardaki saate sorarsanýz üç saat sürdü. Bana sorarsanýz üç gün, eþime sorsanýz herhalde üç hafta…

Doðuma girmek bir erkek için çok zor görünüyor dýþarýdan. Benim için de kolay deðildi. Hani youtube’da açýp izletmek isteseniz birkaç saniye bile bakamam ama oðlumun doðumu öyle deðildi. Eþim onun doðumunun en büyük yükünü almýþtý sýrtýna, dokuz ay taþýmýþ ve bir erkeðin asla kaldýramayacaðý zorlukta bir finalle doðurmayý da göze almýþtý. Bana düþen onun elini sýký sýkýya tutmaktý. O bunca zorluktan kaçmamýþken, bana doðumhanenin kapýsýnýn dýþýna saklanmak yakýþmazdý.

Hiçbir güzel þeyin aðrýsýz, sancýsýz olmayacaðýný hatýrlattý bu doðum bana. Sabretmeden hiçbir güzelliðin doðmadýðýný.

Ama herhalde hiçbir sabrýn sonu da bu kadar güzel olamazdý.

Üç saatin sonunda kucaðýmýzdaki minyatürden bir insandý.

Bizden baðýmsýzdý, yepyeni bir hayat baþlýyordu kollarýmýzda.

Aslýnda biz bitmiþtik, o baþlamýþtý.

Bayrak yarýþýydý ve ilk kucaklayýþýmda bayraðý oðluma vermiþtim.

***

HAYATIMDA NE DEÐÝÞTÝ?

Henüz daha anlayamadým elbette, o yüzden babalýðýn nasýl bir þey olduðunu anlatma haddini kendimde görmüyorum.

Ama þunu söyleyebilirim, hayata dair bütün bildiklerimi yeniden tanýmlýyorum bugünlerde.

Mesela televizyon hiç izlememeye baþladým. Hatta hastane odasýnda geçen o sýkýcý saatlerde bile elim kumandaya hiç gitmedi.

Bir saatlik boþlukta bile dizüstü bilgisayarýný açýp çalýþan ben, bilgisayarýmý da hiç açmadým.

Haberlere bakmak da aklýma gelmedi. En büyük haberin tam merkezindeydim.

Bir insan dünyaya getirmek, bir insan yetiþtirmek.

Çocuðu kýsýtlanma olarak gören, bana “þimdi yandýn, uykusuz gecelere hazýr ol” diyenlere de bir cevap vereyim buradan.

Doðumdan beri neredeyse geceleri hiç uyumadým, evet haklý çýktýnýz.

Ama “bebek uyutmadýðýndan” deðil, uykunun bile önemini kaybetmesinden…

Dünyanýn merkezine kendisini koyan bizlerin oradan kalkýp yerimizi üç kilo ikiyüz elli gramlýk bir bebeðe býrakýþýmýzdan.

Kýsýtlanmaya gelince, evet, birçok þeyi yapamamaya baþlýyor gibi görünüyorsunuz. Ama aslýnda bir doðal seleksiyonun sonucu bu. Yani o yapamamaya baþladýðýnýz þeyler artýk önemini kaybedenler aslýnda.

***

ANNEM VE BABAM

Anneme ve babama bakýþýmý da deðiþtirdi bu doðum. Annemin ve babamýn ara sýra hatalý bulduðum yönlerini, yaptýklarý arasýnda daha doðrusunu bildiðime inandýðým her þey için önce kendime güldüm, sonra utandým.

Muhtemelen þu ellerimdeki üç günlük bebek de bir gün bana “Hayýr baba, yanýlýyorsun!”, “Baba o iþler öyle senin bildiðin gibi deðil” ya da “Off baba, anlamýyorsun” diyecek ve ben ona bu üç kilo ikiyüz elli gramlýk halini hatýrlatmak yerine sessizce yüzüne bakacaðým.

Bundan sonra anne-babama her baktýðýmda aklýma eþimin doðumhanedeki kan-ter içinde verdiði can savaþ gelecek.

***

HÜZÜNLÜ BÝR DÜNYA ÞAMPÝYONLUÐU : SEZERYAN

Son aylarda gündem bebek olunca çok kiþiyi dinleme fýrsatý buldum. Hastane sahiplerinden doktorlara, yeni doðum yapmýþ anne-babalardan Saðlýk Bakanlýðý yetkililerine.

Sonuç þu ki, Türkiye adeta bir Sezeryan cennetine dönüþmüþ. Yakýn zamanda bu konuda çalýþmalar yapýlmaya baþlanmýþ ama hastaneler adeta seri üretim gibi, fabrika bandý gibi bir sezeryan bandý kurmuþlar.

Normal doðumun doðal olarak uzun olan süreci çok “fizibýl” gelmeyince saati, günü belli olan ve hýzlýca yapýlabilen sezeryan doðum ile bir nesil yok ediliyor.

Elbette sezeryanýn gerekli olduðu durumlar var, onlarý bu satýrlardan tenzih ediyorum.

Ama en ufak zorlukta hemen sezeryana baþvurmak, normal doðum isteyen anneleri ve babalarý doðum baþladýktan sonra “Normal zor olacak, sezeryana geçelim yoksa kaybedebiliriz” korkusuyla ve can havliyle sezeryana yönlendirmek çok revaçta.

Bizi ilk aydan beri hem bilgisi hem de manevi hassasiyetleriyle çok doðru yönlendiren doktorumuz Dr. Ayþe Duman’a teþekkür etmeden geçemeyeceðim. Umuyorum kendisi gibi doktorlarýn sayýsý artar da daha bilinçli, aklý baþýnda doðumlarýn sayýsý artar.

Ayrýca doðumumuzu gerçekleþtiren Bahçelievler MedicalPark Hastanesi ekibine, doktorumuz Dr. Ayþet Jane Özcan, Aynur Ebe ve diðer tüm personele çok teþekkür ediyorum.

Sezeryan konusunda özellikle kendisi de bir kadýn doðum uzmaný olan Baþbakanýmýzýn eþi Uzm. Dr. Sare Davutoðlu hanýmefendinin çok ciddi çabalarý var. Ümitliyim, sonuna kadar destekliyorum.

Bu konu neden önemli diye soranlara;

1- Bir kez sezeryan doðum yaptýktan sonraki doðumda normal doðum tavsiye edilmiyor, bazý doktorlar yapmýyor bile.

2- Üç kez sezeryan doðum yapan bir anne dördüncü kez hamile kalamýyor, anne olamýyor.

Hatýrlatmakta fayda var, çocuk sayýsýnýn artmamasý durumunda þu an artýþta olan nüfusumuz önce yaþlanacak, sonra azalmaya baþlayacak. Þu anki gidiþata göre 2100 yýlýnda Türkiye nüfusu yeniden 80 milyon seviyesine düþecek. Ve bu nüfus da þimdiki gibi genç ve dinamik bir nüfus olmayacak. Eðer bizden sonraki Türkiye’yi düþünüyorsak bu konuda da kafa yormalýyýz.

Cumhurbaþkaný Sayýn Erdoðan’ýn sloganlaþan “EN AZ ÜÇ ÇOCUK” belli bir kesimi çok rahatsýz etmiþti. “Ona da karýþ bari” diye bu tavsiyeye sert tepki gösterenler hayatlarýna müdahale olarak gördükleri þeyleri sayarken bu tavsiyeyi de es geçmiyorlar. Ama meselenin özü yukarýda anlattýðým gibi. Yani mesele Türkiye’nin geleceði meselesi.

***

Not: Meraklýsýna özel bölüm

Oðlumun adýný Ömer Âsaf koydum.

Bizim kültürümüzde, Anadolu medeniyetinde evin büyük oðlu baba yarýsýdýr. Babasý yokken ya da dünyadan göçüp gittiðinde evin reisidir. Oðlumun adýnýn yarýsýný kendi adýmdan, yani Ömer koydum ki baba yarýsý olduðunu, sorumluluðunu hiç unutmasýn. Yarým kalýrsa bu dünyadaki iþlerim, o tamamlasýn.

Þimdi müsaadenizle, patron aðlamaya baþlamadan gazýný çýkarmak üzere pýþpýþlama mesaime baþlayayým. Ne de olsa gece uzun, sabaha kadar yolu var.

Hepinize iyi haftasonlarý.