Üç isyan, üç ülke -1-

Gezi olaylarına birde böyle bakın! Gezide yüz binlerin sokağa dökülmesinin bir çevrecilik olayı olmadığını artık herkes biliyor. Peki, yüz binleri sokağa kimler, ne için sürdü? Olaylardan elde edilmek istenen sonuçlar neydi? Büyük güçler neleri hedefliyordu? Soruları çoğaltmak mümkün ama biz bunlarla yetinelim ve eylemlerden neler elde edilmek istendiğine biraz da başka bir pencereden bakalım.

 Yorumlarıma ister komplo teorisi olarak bakın, isterseniz gerçeklerden kesitler olarak görebilirsiniz. İstediğiniz pencereden bakmak size ait. Ama son yaşanan hadiselere bakarsanız İslam dünyasına 1600'lü yıllarda meydana gelen ve 30 yıl savaşları olarak bilinen Hristiyanların yaşadığı mezhepler savaşını yaşatıyorlar.

 3 ülkede aynı süreçlerde başlatılan isyanların amaçları nelerdi? Bu isyanların öncelikli ana hedefi hangi ülkeydi?

 Türkiye, Tunus ve Mısır bermuda şeytan üçgeni planlarının ana merkezi konumunda idi. Ama asıl ve baş edilmesi gereken en önemli hedef, Türkiye'yeydi. Çünkü tüm oyunları bozabilecek en büyük güç Türkiye olarak görülüyordu. Bu nedenle de çökertme sürecinde Türkiye en önemli hedeflerden birisiydi.

Bugün Gezi olayları da İŞİD'de bütün hepsi birbiriyle yakından ilintil, bir şekilde bağları olan bir yapıdır. Gezi olaylarında ki aktörlerde Kobani olaylarındaki aktörler ile aynıdır. Figüranlar değişse de oyun kurucular genelde aynıdır. İŞİD'e silahları ve gideceği koordinatları veren ve hatta kafa kesen, kestiren ellerde hiç kuşkunuz olmasınki aynı ellerdir. Hatırlayın, medyanın büyük bir kısmı İŞİD'in elindeki silahların hangi ülke menşeine sahip olduğunu yazmıştı. Arka planda gizlenen ve perde arkasında oynanan oyunun içinde olan güçler dikkatten kaçmamalıdır.

Ortadoğu’da denetimli

kaos planları

Ortadoğu bölgesinde denetimli kaos planları yürürlüğe girmiştir. Unutulmamalıdır ki bu denetimli kaos planlarında Türkiye önemli bir hedef ülkedir. Çünkü Türkiye artık büyük güçleri rahatsız etmektedir. Geçen süreçte büyük güçlerden artan oranda bağımsız kararlar alan Türkiye, büyük güçlere rahatsızlık vermeye başlamıştır. Bu nedenle bazı büyük güçlerin bu hükümetten kurtulmak için çareler aradığı artık bir sır değildir. Bunu anlamak için uluslar arası medyaya bakmanız yeterlidir. Tamda bu aşamada bir soru daha soralım. Türkiye süper güçlerin tam tahakkümü altında olsa idi uluslar arası medya ülkemizdeki olumsuz haberlere bu denli büyük yer verir miydi?  Bu sorunun cevabını ve yorumunu da okuyucuya bırakalım.

 İslam dünyasında geleceğinin eşit, adil özgürlükçü, demokratik ve parlamenter sistemlerde ilerlemesi istenmiyor. Büyük güçlerin bu coğrafya yani Ortadoğu ile ilgili çok sayıda planları ve hesapları bulunmaktadır. Savaşta ağırlıklı olarak bu ana merkezde vücut bulan halkların sahip olduğu kimlik ile yakından ilgilidir. Bu kimlik ise İslam kimliğidir.

 Hükümetin eskisi kadar malum bazı güçlerin taleplerine sıcak bakmadığının görülmesi ile harekete geçilmeye başlanmıştır. Nihai hedef ise tam tahakkümdür. Bunun için de öncelikle kendileri ile işbirliği içinde oldukları taşeronlarını kullanmayı tercih ediyorlar. İslam coğrafyasında her fırsatı geziye çevirme planları devreye sokuldu. Kendilerine daha az maliyet ve avantaj sağlayan taşeron örgütler kurmaya başladılar.