Kürtaj tartýþmalarýyla birlikte oldukça sert bir kulvara girdik. Kürtaj konusunun kadýnlar üzerinden gidiyor oluþu da ilk elden eleþtirilebilir lakin “analýk” hukuken ispat gerektirmeyen en doðal yaþam baðlacýdýr. Oysa erkek için böyle deðildir bu, babalýk ispat gerektiren bir hadisedir hukuken. Dolayýsýyla kadýnlar açýsýndan her ne kadar incitici, mahrem olaný yaralayýcý, aðýrlýk yükleyici bulsam da kürtaj tartýþmasýný... Evet, öncelikle kadýnlarýn omuzlamasý gereken bir mevzudur....
Bir müslüman olarak, insan hayatýnýn azizliði, dokunulmazlýðýysa, ana rahmine düþtüðümüz andan itibaren, hepimizi baðlar. Zaten kürtaj tartýþmalarýnda hemen her görüþün etik anlamda zamanlamayý es geçemeyiþi bile, hiçbirimizin içinin rahat olmadýðýný itiraf ediyor bu süreçte. Mesela beþ-altý aylýk bir bebeðin kürtajý hakkýnda kimse vicdanen rahat bir þekilde konuþamaz...
Öte yandan annenin saðlýðý ve hayati tehlikeye düþmesi mevzularý kürtajý zorunlu kýlabilir... Veya daha patolojik alt hikayeler geçer hayatýn içinden... Bosna’da tecavüze uðramýþ kadýnlarýn düþük ve kürtaj için yazdýklarý mektuplar hala beynimi zonklatan hatýralarýmýn arasýnda mesela. Kadýnlar üzerinden inþa edilen baþarý ve kariyer algýsý, kadýnlarý gebe kalmak konusunda cidden baský altýnda tutan, psikolojilerini sarsan hatta yýkan bir düzeyde iþlerken... Hamilelik baþlý baþýna bir korku gibi sunulurken... Bu çok gürültülü, köþeli ve sert tartýþma uðultusunda bir þeyler söylemek elbette güç... Meselenin bir ucunun ýrkçýlýða varabilecek olmasý ise hepten karanlýk... Ne demek istenmeyen gebelik? Kim kimi, niçin istemiyor? Çocuðun yaþayýp yaþamamasý hakkýndaki kararý, taþýyýcýnýn “bedenim benimdir” cümlesine teslim edebilir miyiz? Peki nedir Cenin?
***
Henüz bizce meçhul olan þey’in adýdýr cenin. Cenin’le ayný kökten gelen iki ayrý kelime: Cinnet ile Cennet... Birincisi kabusu cenin’in... Ýkincisiyse rüyasý... Her halükarda üçünü de tam olarak bilemiyoruz, yani haklarýnda az çok bilgimiz var, ama meçhulleri daha fazla üçünün de...
Cenin, ana karnýndaki en küçük yaþam formu.
Cennet, tüm zamanlarýn en ilerisindeki sonsuz gelecek zaman rüyamýz.
Cinnet, zihnimizin bodrum katlarýnda sinmiþ müthiþ bir gerginlik, siyah ve gölgelerle dolu, alýn terletici korkunun o aðýr yükü...
Þayet yüzünü görebilseydik ceninin, gitmesi veya kalmasý, ölmesi veya yaþamasý hakkýnda bu kadar kolay konuþabilir miydik?
Buradan daha sert bir soruya geçebiliriz: Peki yüzünü henüz görmediklerimizi öldürebilir miyiz? Mesela bir dað var ve daðýn ardýnda yüzünü hiç görmediðimiz, bilmediðimiz bir takým insanlar yaþýyor diyelim. Ama biz o insanlarýn orada olmasýný istemiyor, kendimizce tehlikeli ya da uygunsuz olduklarýný düþünüyoruz, hatta daha da ileri gidelim, o daðýn ardýnda suçlu, çapulcu, belalý, saldýrgan, iþe yaramaz veya vebalý, cüzamlý bir ahali yaþýyor... Biz onlarýn, bu yana geçmesini istemiyoruz. Onlarý istemiyor oluþumuz, uygunsuz, zamansýz, sorun oluþturacak varlýklar þeklinde tanýmlamamýz, bize onlarý öldürme hakkýný bahþeder mi?
Dikkat ederseniz “istenmeyen gebelik” kavramýnýn dayanacaðý üst radde; “nefret” ve “cinnet” baðlamýna yaslanýyor. Bu alacakaranlýk katýmýzda iþi cinnete hatta, nefrete vardýracak asýl saikse “korku”dur maalesef... “Doðacak olan bu çocuða hakkýyla bakabilecek miyim”den baþlayýp, “henüz doðru dürüst bir iþim yok’a kadar giden farklý tonlarda, katmanlarda korkulardan söz ediyorum. Korku, öfke ve nefret birbirini ateþler ve “ bedenim bana aittir” deyip kürtaja vardýrýlabilir iþin sonu...
***
Buluða ermeden ölmüþ her çocuðun, anne babasýný cennette karþýlayacaðýna dair menkýbelerimiz vardýr. Bizde cenin, cennet çiçeðidir... Tartýþmayý cinnet üzerinden deðil cennet bahsinden sürdürsek olmaz mý? Geleceðe dair korkularýmýzý yenebilmek adýna bir þeyler yapmalýyýz, birbirimizin cinneti deðil, cenneti olalým...