Üç tarz-ý Ýslamcýlýk

Son olarak Zeytinburnu Belediyesinin düzenlediði sempozyum vesilesiyle yeniden gündeme gelen Ýslamcýlýk tartýþmalarýný büyük ilgiyle izliyorum. Yalnýz bana göre bu alanda çok küçük (!) bir problem var; o da Ýslamcýlýðýn ne olduðu konusunda belirsizlik.

 

Bu konuda söz alan herkes Ýslamcýlýk derken kendine göre baþka baþka þeyler anlýyorsa taraflarýn fikir birliðinin de fikir ayrýlýðýnýn da anlamý olmaz. Ýslamcýlýk derken ayný þeyden bahsetmiyorlarsa aralarýndaki fikir ayrýlýðý manasýzdýr; ezkaza hemfikir görünüyorlarsa bu daha da manasýzdýr!

Þaka bir tarafa, bir taným etrafýnda uzlaþma saðlanamadýðý takdirde Ýslamcýlýk tartýþmasý bir çeþit saðýrlar diyaloðu olmaktan kurtulamaz. Özellikle Ýslamcý sýfatýnýn neredeyse Müslüman sözünün müteradifi olarak kullanýlmasýna itiraz etmeden Ýslamcýlýk teriminin tartýþýlmasý beyhude çaba olur.

Ayný þekilde günümüzün dinî esintili bütün toplumsal hareketlenmelerini Ýslamcýlýk etiketi altýnda toplamaya kalkýþýrsanýz dindarlarýn elinden çýkan her þeyi Ýslamcýlýk saymak gibi vahim bir yanýlgýya imza atmýþ olursunuz. Oysa þu kuralý hiç unutmamak gerekir: Her Ýslamcý iyi kötü Müslüman’dýr ama her Müslüman Ýslamcý deðildir, olmak zorunda da deðildir. Dolayýsýyla Müslüman bireylerin siyasi sahadaki çalýþmalarýnýn da Ýslamcýlýkla alakasý olmayabileceðini kabul etmek durumundayýz.

Ancak “Siyasî Ýslamcýlýk” adýný verebileceðimiz bir realitenin mevcudiyetini de inkâr edemeyiz. Ama bu kategori içinde yer aldýðýný düþündüðümüz kiþilerin Ýslam’ýn temel kaynaklarýndan günümüz þartlarý çerçevesinde, yani modern anlamda bir toplum modeli ve yönetim anlayýþý çýkarmýþ olmalarýný mý kastediyoruz, yoksa mevcut siyasi iþleyiþ çerçevesinde bazý toplumsal yapýlarý kendi Ýslami hassasiyetlerine uygun bir þekilde dönüþtürme gayretlerini mi?

Bu iki yaklaþým arasýnda fark göremeyenlerle “Ýslamcýlýk ve siyaset” konusunu tartýþmak havanda su dövmekten farksýz olur bence.

Ýslamcýlýðýn tanýmýyla ilgili mevzubahis problemin çözümü konusunda benim âcizane bir önerim var. Ýlk olarak on yýl kadar önce yazmýþtým: Esas itibarýyla bizim dilimizde Ýslamcýlýk terimi -ondokuzuncu asýrda ortaya çýkýp ne zamana kadar devam ettiði tartýþmalý olan- özgün bir fikir akýmýný nitelemek için türetilmiþ olduðundan bu kelimenin sözlüklerdeki ilk anlamý buraya hasredilmeli.

Söz konusu fikir akýmý bana göre üç sacayaðýndan oluþur ve -özetle- Ýslam’a sonradan dâhil edilmiþ ve gelenek haline gelmiþ anlayýþlarý terk edip dinin özüne dönmeyi, Müslüman toplumlar arasýnda dayanýþmayý geliþtirip emperyalizme karþý mücadele vermeyi ve son olarak istibdat karþýtlýðýný (yani bugünün tabiriyle demokratikleþmeyi) savunur.

Ondokuzuncu asýrda ortaya çýkan fikir akýmýnýn izleyicilerinin tutumlarýný “Entelektüel Ýslamcýlýk” diye adlandýrýrsak, özellikle cumhuriyetin -Osmanlý’ya nazaran daha- zecrî modernleþme politikalarýna tepki olarak bir sonraki asýrda güç kazanan iki büyük sosyal ve siyasi tutumun da “Sosyolojik -veya populer- Ýslamcýlýk” ve “Siyasi Ýslamcýlýk” þeklinde adlandýrýlmasý pekâlâ mümkün.

Böylelikle Ýslamcýlýk derken neyi kastettiðimiz biraz daha sarahat kazanmýþ olur.

“Sosyolojik Ýslamcýlýk” diye toplumun modernleþmeye ve devlet eliyle sekülerleþmeye karþý gösterdiði tepkinin yaný sýra hýzlý þehirleþmenin yol açtýðý kültür þokunun uyandýrdýðý yeni bir kimlik ihtiyacýnýn ifadesini de kastediyorum.

Siyasi Ýslamcýlýk ise kabaca “yönetimin Ýslamileþtirilmesi” talebine dayanýyor. Bu yönüyle, Osmanlý döneminde “meþveret” ve “þura” gibi dini kavramlara dayanarak “daha demokratik” bir yeni yönetim modeli öneren Entelektüel Ýslamcýlýk ile cumhuriyet döneminde “Hasolar ve Memolar” diye aþaðýlanan kitlenin “bizi artýk bizim gibi alný secde görenler yönetsin” diye gösterdiði tepkinin ifadesi olan Sosyolojik Ýslamcýlýk arasýnda bir yerde duruyor. Belki de bu ikisinin sentezi Siyasi Ýslamcýlýk.