Üç yeni parti: İktidar değil ittifak aparatları

Akşener’in partisi kurulalı üç yıl, Davutoğlu’nun partisi kurulalı üç ay, Babacan’ın partisi kurulalı üç gün oldu.

Her üç parti de siyasette bir boşluk olduğu, o boşluğu kendilerinin dolduracağı iddiasıyla kuruldu.

Hatta Akşener ve Babacan boşluğun merkezde olduğunu, kurdukları partinin işte bu boşluğu dolduracağını iddia edecek kadar da “ileri” ifadelerde bulundular.

Oysa ne son seçimler, ne her iki ismin siyasi geçmişi, çağrışımı ve koordinatları bu iddiayı doğruluyor. Partilerin kadroları da doğrulamıyor, İyi Parti’nin “adet” hesabı vekil borçlanarak gittiği halktan aldığı oy da doğrulamıyor.

Çünkü merkezi dolduran partinin merkezdeki varlığı aynen devam ediyor.

18 yıldır iktidarda olan parti hala orada, merkezde. Toplumun geniş ve farklı kesimlerinden, ülkenin coğrafi olarak her bölgesinden oy almaya devam ediyor.

Üstelik 15 Temmuz sonrası MHP ile kurduğu Cumhur İttifakı Türkiye siyasetindeki ağırlığını ve tayin ediciliğini de koruyor.

Hal böyleyken siyasette kendine yer açmak isteyen her heveskârın ve sitemkârın ilk vurgusu bu oldu; “merkezdeki boşluk”.

***

Siyaset yer çekimsiz ortamda, sıfır noktasında yapılmıyor, yapılmaz. Seçmenin/toplumun idealleri, beklentileri kadar ülkenin siyasi, ekonomik, askeri, toplumsal gereklilikleri ve tercihleri de belirleyici olur.

Maharetli ve basiretli bir siyasi lider ideal olanla reel olan arasındaki dengeyi doğru kuran kişidir.

Bildiğimiz dünyanın kabuğu çatlarken ve yeni dünya düzeni henüz kurulmamışken; bölgemizdeki tüm ülkeler kanlı kaotik süreçler yaşarken ve Türkiye peş peşe sofistike saldırıların hedefindeyken bu gerçeğe arkasını dönerek siyaset yapılmaz. Yapılamaz.

Türkiye toplumu tehlikeyi bizzat yaşadı, saldırılara direndi, bu uğurda evlatlar kaybetti. Haliyle ülkeyi yönetecek siyasi partiden ve liderden de bu gerçekliğin farkında olmasını ve doğru bir siyasetle mücadele etmesini bekliyor. Yokmuş gibi davranmasını değil. Bu yüzden de seçmen mevcut partiler/ittifaklar arasından bunu en iyi yapacağını düşündüğü partiyi seçiyor.

Bu çerçeveden bakınca siyasi arenaya yeni çıkan partilerin “merkez” iddiası kendiliğinden çöküyor. Zira ne merkez boş, ne AK Parti sağa kaymış vaziyette.

Çok dar bir kesim hariç siyasi görüşü ne olursa olsun toplum geneli, Türkiye’nin sistematik bir saldırı altında olduğunu görüyor ve bununla baş etmede Erdoğan’ın liderliğinin hakkını veriyor.

Bilhassa 15 Temmuz öncesi-sonrası yapılan kamuoyu araştırmaları da, bu süre zarfında yapılan seçim sonuçları da bu değerlendirmeyi doğrular nitelikte.

Merkez boşalmış değil yani.

Ya da AK Parti durup dururken sağa kaymış değil. Ama “merkez” diye tanımlanan siyasi alan –bile- ülkenin karşı karşıya olduğu risklerin farkına vararak siyasetin bu risklere göre yapılmasını talep eder hale gelmiş vaziyette.

***

O yüzden şunu görmek gerek.

Yeni kurulan partiler siyasi yelpazedeki merkezi değil millet ittifakı diye tanımlanan muhalefet cephesinin merkezine talip görünüyor.

Karşı cephenin ana karakterini CHP ve HDP oluşturuyor. Ve ikisi arasındaki devasa boşluğun merkezinin doldurulması gerektiği için seçimlere giderken alelacele, derme çatma bir köprü kuruldu. Adına İyi Parti denildi.

İyi Parti milliyetçi ulusalcı görünümüne rağmen “merkezi dolduracağım” dedi ve seçimlerde de yüzde 9 ile CHP ve HDP ittifakının oluşturduğu dehşeti dengeleyerek parti tabanlarını yatıştırdı.

Ama “karşı cephede” 2023 için yetersizlik aşikar. Muhalefet cephesinin sadece merkezi değil sağı solu da delik deşik. CHP ve HDP tabanları ve teşkilatları iki taraflı olarak bu evliliği taşıyamıyor. İş öyle bir noktaya geldi ki mahkeme marifetiyle oy iadesi istiyor birbirlerinden gizli ortaklar.

İyi Parti kurulduğu günden bu yana ufalanıyor. Oy aldığı tabanın tepkisine artık bigane kalamıyor, üstelik kamuflaj etkisi de azaldı.

Haliyle karşı ittifakın merkezi boş!

Yeni kurulan partilerin ise iktidara talip olmak, iktidara ortak olmak gibi bir hedefi olmadığı, kuvveden fiile geçtikleri şu üç yıl, üç ay, üç günde anlaşıldı.

Ama iktidar karşısındaki ittifak ortaklığı için işlevsel değerleri elbette var.

Üstelik Akşener’in MHP, Davutoğlu ve Babacan’ın ise AK Parti geçmişlerine dair kamuoyuna esaslı birer öz eleştiri vermesi gerekiyor.

O partilerde edinilmiş siyasi kariyerlere yaslanarak kendi partilerini kurmaları değil tek sorun. Eski partilerinin başarılarına ortakçı çıkıp noksanlarını hatalarını başkalarına yıkmaları ve şimdi tam da buradan siyaset yapmaya kalkmaları. Bu da yetmezmiş gibi bir de bu kolaycılığı yüceltmeleri…