Non-Stop filminde federal hava polisi Bill rolündeki Liam Neeson, bu defa bir cinayeti önlemek için 146 yolcunun da þüpheli olduðu uçakta 20 dakika içinde katili bulmak zorunda.
Hollywood izleyiciye nefes alma fýrsatý vermeyen aksiyon filmlerini art arda gösterime sokuyor. Bir sinema türü oldu artýk: Ýzleyiciyi aksiyon kadar gerilimle de vurmak. Ve neredeyse hepsinde belli belirsiz Hitchcockvari bir hava var. Alfred Hitchcock sinemasýnýn günümüz sinemasýný beklentilerin çok üzerinde etkilediðini görüyoruz. Sanki yönetmen o günden, dönemimizin karanlýk tarafýný görmüþ ve yaratýcýlýðýn gerçek hayatla yarýþamayacaðýný ancak bilindik durumlarýn gergin atmosferle izleyiciyi rahatsýz edebileceðini öngörmüþ...
Filmin gerçek öyküsü çok basitken bu basitliði gerilimin arkasýna saklayýp izleyicinin yaratýcý gücüne býrakmak etkili bir yöntem. Bunu yaparken öykü akýþýnda en küçük bir boþluk býrakmamak en önemli unsur. Türk sinemasýnýn daha bunu baþarabildiðini söylemek biraz zor. Çünkü bizim sinemamýz ABD ve Avrupa tarzý arasýnda sýkýþýp kalmýþ. Ýzleyicisi Hollywood filmleriyle büyüdüðü için bu tarz bir sinemaya alýþýk. Halbuki yaratýcýlarýnýn çoðu, özellikle baðýmsýz filmleri çeken yönetmenlerimiz öykü anlatýmýnda Avrupa tarzýnda üretimler veren yönetimlere sahip. Onun için filmlerimiz daha duraðan ve öykü anlatýmýmýz eldeki izleyicinin fazlaca tüketmekten zevk alacaðý bir tür deðil. Bu anlamda sinema olarak Non-Stop çok önemli bir yapým olmasa da demin söylediklerimizi perdede görebilmek adýna özellikli bir film.
ÝSLAMOFOBÝ GÖNDERMESÝ
Liam Neeson bir hava polisidir. Uçaklara gizli kimlikle biner ve yolcularý izler. 11 Eylül olaylarýnýn bir daha tekrarlanmamasý için ABD’nin aldýðý önlemlerden birini uygulamaktadýr. Filmden anlýyoruz ki her uçaða iki tane sivil hava polisi biniyor ve ters giden bir þey olursa önlemini alýyor. Bu maceradaki polisimiz ise özel hayatýndaki sorunlar yüzünden bunalýmýn eþiðinde. Ne yaptýðý iþten zevk alýyor ne de hayattan. Kýsacasý intihara meyilli bile diyebiliriz. Ve çaresizlik içinde alkole sýðýnýyor. Bir görev öncesi elindeki viski þiþesini boþalttýktan sonra uçaða biniyor. Fakat bu yolculuk diðerlerinden çok farklý oluyor. Polisler arasýndaki özel haberleþme telefonundan bir mesaj alýyor: ‘Verilen hesap numarasýna 150 milyon dolar yatýrýlmazsa, her 20 dakikada bir yolcu ölecek’! Polis hem uçaktaki yolcularý kurtarmalý, hem bu kumpasý kuranlarý ortaya çýkarmalý, hem de ona güvenmeyen ve iþten el çektirmeye çalýþan amirleriyle uðraþmalýdýr. Kýsacasý okyanus üzerinde her an düþebilecek bir uçakta yapýlmasý gereken çok zor ve gergin iþler vardýr. Filmin kadýn oyuncusu ise Ýngiliz Gülü diye tanýnan Julianne Moore. Ýyi bir oyuncu olan Moore filmdeki öykü yüzünden biraz geride kalsa da her zamanki baþarýlý performansýný gösteriyor. Öykünün temelinde 11 Eylül’ün tetiklediði uçak korkusu var. Ama baðlantý bu kadar da deðil. Mesela uçak yolcularýnýn bir tanesi hem tipi hem de giyiniþi ile Müslüman olduðu apaçýk olan bir karakter. Millet ölmeye baþlayýnca diðer yolcular hemen ona þüpheli gözüyle bakýyor. Amerikan filminde çok da alýþýldýk bir durum ama yapýmcý ve senarist, izleyiciyi ters köþeye yatýrýyor. O Müslüman karakter öyküde bir doktor ve yaralý insanlarý kurtarýyor. Böylece diðer yolcularýn sabit fikirleri üzerinden bir eleþtiri gönderiyor filmin üreticileri. En önemlisi ise kötü karakterin bütün bunlarý yapmasýnýn sebebinin 11 Eylül’deki kaybý olduðunu öðreniyoruz. Ýyi taraftan bakarsak 11 Eylül’e ABD’nin gösterdiði abartýlý tepkiye bir eleþtiri olarak algýlayabiliriz. Ama tabii Pollyanna tarzý bir bakýþ gerekir bunun için. Ýyi seyirler...
FÝLMÝN KÜNYESÝ
Yönetmen: Jaume Collet-Serra
Senarist: John W. Richardson
Oyuncular: Liam Neeson, Julianne Moore, Anson Mount, Michelle Dockery
Tür: Aksiyon, gerilim
Yapým: 2014, ABD, Ýngiltere, Fransa, 106 dakika.