Uçak düþtükten sonra...

ÞU uçak düþtüðüyle kalsa ne iyi olurdu. Oysa öyle olmuyor. ‘Bela mimarý’nýn seçtiði arsada neler döndüðünü anlamak gerçekten önemli. Ne çok aktörü var bu arsanýn. Önce arsanýn sahibi görünenler. Suriye ve Irak. Baþta Türkiye olmak üzere coðrafi komþular. Ýran, Ýsrail, Suudi Arabistan, Lübnan, Ürdün, Filistin, Mýsýr ve Katar ile Kuveyt gibi Basra Körfezi ülkeleri. Dýþarýdan gazel okuyanlar. Amerika, Rusya, Fransa, Almanya. AB’yi de zikretmek gerekiyor galiba. Elbette bir zamanlar bela mimarýnýn sýký fýký olduðu Ýngiltere’yi de...

Aktörler ülkelerden ibaret deðil. Sünniler, aleviler, ÖSO, IÞÝD, PKK, PYD, Esat yanlýlarý, Bölgesel Kürt Yönetimi gibi aktörleri ayrýca zikretmeden olmaz.

Ýç içe girmiþ iliþkiler. Kimin eli kimin cebinde belli deðil. Belli bir senaryo mu icra ediliyor, yoksa bir takým oyunlara yeni oyunlarla mý karþýlýk veriliyor, anlamak zor.

Ýþin içine bu kadar fazla aktör girince neler döndüðünü anlamak zor belki. Fakat daha yukardan bir bakýþla Ruslarýn Akdeniz sevdasý, Amerika ve Avrupa’nýn enerji havzalarý üzerindeki emelleri, Ýsrail’in bölgede kendisinden daha güçlü bir ülkeye tahammülsüzlüðü ön plana çýkýyor. Sanýrým Türkiye’nin Rusya ile ihtilafý en çok Ýsrail’in hoþuna gitmiþtir.

Ben 29 Kasým’daki yazýda dediðim gibi uçaðýn düþürülüþünü normal bulmuyorum. Türkiye’yi bu uçaðý düþürmeye mecbur eden karýþýk bir iþ var gibime geliyor. Benim bu fikrimi Abdülkadir Selvi, 4 Aralýk tarihli Yeni Þafakta “Rus uçaðý tuzak mýydý?” baþlýklý yazýsýnda daha bir kuvvetle teyit ediyor. Uçak düþtükten sonraki geliþmeler de bu iddiaya haklýlýk kazandýracak mahiyette.  

Türkiye’nin bir enerji darboðazýna girmesi az da olsa ihtimal dahilinde. Bu sorunu aþmak için gayret gösterirken Azeri dostlarýmýza teþekkür etmeliyiz. Fakat o da ne? Türkiye’ye destek olacaðýný açýklayan Azerbaycan’da üretimi doðrudan etkileyecek bir yangýn çýkýyor  petrol platformunda ve 30’dan fazla insan ölüyor.  Buna tesadüf demek için biraz saf olmak lazým galiba. Bu uçak iþinin Rusya’ya birçok bakýmdan baðlý Asya’daki Türk Cumhuriyetleriyle iliþkilerimizi bozmamasý için azami dikkate ihtiyaç var.

Ruslarla iliþkiler gerilirken Mersin Akkuyu’daki nükleer enerji projesinin akýbeti çok merak ettiðim hususlarýn baþýnda geliyor. Rahmetli Prof. Ahmet Yüksel Özemre sað olsaydý belki de bu uçak iþiyle nükleer enerji projesini iliþkilendirir ve sýrf bu proje aksasýn için uçak iþi baþýmýza sarýldý derdi. Hoca, bir zamanlar Atom Enerjisi Kurumu Baþkanlýðý da yapmýþtý. Fakat benim için asýl ilginç olan Prof. Özemre’nin Türkiye’nin nükleer enerji macerasýna iliþkin yazdýklarýdýr. Türkiye’nin bu teknolojiye sahip olmamasý için çevrilen dolaplarý ve buna alet olan iç ve dýþ mihraklarý kitaplarýnda çok anlatmýþtýr. Benim de bu yazýyý hazýrlarken vakýf olduðum www.ozemre.com internet sitesinde Hoca’nýn külliyatýný da bulabilirsiniz, nükleer enerjiye iliþkin merak ettiðiniz hususlarý da.  Bir de Akkuyu Nükleer Santralýna dair 1998’de hazýrladýðý geniþ kapsamlý deðerlendirme raporunu... Þimdilik Akkuyu’ya iliþkin bir sýkýntý yok gibi gözüküyor ama Putin’in ne yapacaðý da belli olmuyor. Çok yönlü, derviþ meþrep, Üsküdar tutkunu Prof. Ahmet Yüksel Özemre  kelimenin tam manasýyla bir aksakaldý. Ben böylesi kaygýlar içindeyken Baþbakan Ahmet Davutoðlu hükümetin 2016 yýlý Reform Eylem Planý’ný açýkladý. Bu planda çok iyi þeyler gördüm ama  anlayamadýklarým da var. Önce þunu tespit edelim.  Bazý iþlerin bir takvime baðlanmasý çok iyi bir þey. Böylece Hükümet kendini muayyen sürelerle sýnýrlýyor. Ayný zamanda bir özgüven ifadesi bu. Seçimde verilen sözlerin yerine getirilmesi açýsýndan da önemli.

Anlayamadýðým hususlara gelince: Taahhütlerin önemli bir kýsmý sosyal politikalara iliþkin. Bu da hükümetin harcamalarýnýn önemli ölçüde artmasý demek. Peki, bu harcamalar nasýl karþýlanacak? Benim bildiðim üretimi, tasarrufu ve dýþ geliri artýrmadan bu harcamalarýn karþýlanmasý zor.  Acaba eylem planý, Türkiye’nin yýllýk büyüme hedefleriyle bir senkronizasyon ihtiyacý gözetti mi? KOBÝ’lere iliþkin bazý iyileþtirmeleri not etmek lazým. Fakat bunlar yýllýk büyüme hedeflerinin tutturulmasý için yeterli deðil. Özgürlüklere yapýlan vurgu da önemli elbette. Ekonomik kalkýnmanýn olmazsa olmazý özgürlükler ve hukuki güvence.

Üçüncü çeyrekte büyümenin yüzde 4 olarak çýkmasý beklentilerin de artmasýna yol açan bir iyimserlik kaynaðý oldu. Türkiye’nin yýllýk büyüme oraný yüzde 5’in altýnda kaldýðý müddetçe orta gelir tuzaðýndan çýkmasý mümkün deðil. Bunun baþka þartlarý da var ama üretime dayalý bir büyüme için daha çok çalýþmak gerekiyor. Yýllýk büyüme kadar enerji arzýnýn büyümesi gerektiðini de ekleyelim.

Büyük baþýn derdi büyük olurmuþ. Türkiye her sorunun altýndan kalkacak potansiyele sahip. Yeter ki tarihi birikimini doðru yolda kullansýn ve gücünün altýnda ve üstünde iþlerle meþgul olmasýn.

“Yarýn elbet bizim, elbet bizimdir!” diyerek bitirelim mi?...