Üçüncü dünya savaşı mı?

Avrupa ve Rusya, Ukrayna üzerinden birbirlerini sınamaya devam ediyorlar.

Ukrayna savaşının ilk günlerinden itibaren Rus klasiklerine bile ambargo uygulayan Avrupa başkentlerinde savaş söylemleri her geçen gün artıyor.

Ve Üçüncü Dünya Savaşı yorumları daha çok yapılır oldu artık.

Macaristan Başbakanı Victor Orban, daha önceki gün, her şeye hazırlıklı olunması gerektiği uyarısında bulundu.

Orban dedi ki:

"2 veya 3 ay önce hayal bile edilemeyecek şeyler, bugün genel kabul gören şeyler haline geldi... Hâlihazırda çılgınca ve imkânsız gibi görünen şeylerin de bu şekilde 2 veya 3 ay içerisinde gerçeğe dönüşebilme ihtimali var."

Son birkaç günlük gelişmeye şöyle bir bakın...

Macron, Ukrayna'ya asker göndermekten bahsediyor...

Akabinde Genel Kurmay Başkanı General Pierre Schill "Fransa ordusu en zorlu çatışmalara hazırdır." diyor...

Bütün bunlara Rusya "Fransızlar'ın Ukrayna'ya asker gönderme fikri Orly havaalanında Fransa bayraklarıyla örtülü tabutlarla sona erecektir." cevabıyla mukabele ediyor.

Öte yandan Amerikan basını şimdiden Fransız askerlerinin Ukrayna'nın hangi bölgelerine yerleşebileceği konusunu tartışıyor.

Süreci takip edenler iyi bilir... Rotschild imparatorluğunun desteğini alarak iki dönemdir seçilen Fransız Cumhurbaşkanı Macron, son yıllarda her kriz bölgesine ilişkin atılgan söylemleriyle temayüz ediyor.

Ne var ki uluslararası kamuoyunda bu söylemler pek bir karşılık bulmuyor.

Anlaşılabilir bir durum aslında bu...

Fransa, krizden en büyük zarar gören ülkelerinden biri. Üstelik, Afrika örneğinde olduğu gibi, sömürgelerinde büyük darbe yiyor, uluslararası camiada hızla itibar kaybı yaşıyor.

Biz hala işin farkında değiliz ama, sistem açısından baktığımızda Fransa örneğinde olduğu gibi Avrupa geri dönüşü olmayan bir yola girmiş durumda.

Mızrak çuvala sığmıyor artık.

Avrupa aklı da yaşadığı krizi aşamıyor.

Ukrayna savaşının başından itibaren uygulamaya soktuğu ambargodan en çok kendisinin zarar görmesi, öngörüsüz, rasyonellikten uzak bir tutumun ifadesi değilse ne?

Amerika'nın vekalet verdiği örgütlerden farkları kalmadı Avrupa devletlerinin.

Görüyorsunuz... Tıpkı vekil örgütlerin liderleri gibi, kısa erimli hedefler için büyük slogan atan siyasetçiler tarafından yönetiliyor Avrupa.

Özellikle iç kamuoyunu tahkim etmek için Rus korkusu bugün en önemli taktik.

Fakat bu savaş Avrupa'nın kendi savaşı mı?

Bu soru boş bir soru değil...

Avrupa, ilk iki dünya savaşının aksine bu savaşta ikincil konuma düştü.

Vekil örgütlere benzetmemiz boşuna değil.

Avrupa, Amerikan çıkarlarına hizmet adına Avrasya'dan kopuk, muhayyel bir Avrupa kimlik tasarımı yapmaya çalışıyor.

Fakat bu noktada Birlikteki görüş ayrılıkları her geçen gün derinleşiyor.

Nihayetinde, her ne kadar Birlik Dış Politika Yüksek Temsilcisi Borel "Avrupa Dombas için ölmeye gitmeyecek." diyerek Fransa'yı ve savaşçı söylemi yalnızlaştırsa da Avrupa Birliği, bırakın bağımsız politikayı, dediğim gibi Amerikan stratejilerini uygulayan bağımlı bir uluslararası örgüt haline dönüştü ve Ukrayna da batağa saplandı.

Şimdi gelelim konunun özüne...

Bugün bir sistem krizi yaşıyoruz.

Artık dünün değerleri bugünün sorunlarının kaynakları haline geldi.

Piyasa ekonomisi yerine savaş ekonomisine tutunuyor liderler.

Siyaset hızla akılcılıktan uzaklaşıyor, "idealle gerçek arasındaki uçurum" her geçen gün derinleşiyor, şizofreni/çift kişilik hayatın her alanına sirayet ediyor.

Silahlanma aldı başını gidiyor.

Başta Almanya olmak üzere Batı Avrupa ülkelerinin yaşadıkları krizi aşmak adına da "Rus korkusu" üzerinden yeni bir askeri yapılanmaya giderken silah sanayiine yükleniyorlar.