Uhud bizi, biz Uhud’u severiz

Mekke şehirlerin anasıdır lakin insanı sıktıkça sıkar. Mekke’den Medine’ye ulaştığınızda bambaşka bir iklim ile karşılaşırsınız. Mekke ne kadar karmaşa ise Medine o kadar sükunettir. 

Belki bu yüzden Hazreti Peygamber, fetihten sonra da doğduğu şehirde kalmamış Medine’ye dönmüştür.

Bir akşam üzeri vardım Medine’ye ve elbet Ravza’ya ulaştığımda içim içime sığmıyordu.

Zira Hazreti Peygamberin ruhaniyetine selam vermek üzerimdeki selamları tek tek zikretmek başlı başına bir kalp coşkusu.

Aynı gece bir fırsatını bulup Uhud’a da gittim. Uhud hani şu okçular tepesini ganimet için terkedenler yüzünden kaybedilen savaşın yaşandığı... Yani ki Hazreti Hamza ile birlikte bir avluda koyun koyuna yatan şehitlerin mekanı.

Okçular tepesine çıktım, Uhud dağına, şehitliğe uzun uzun baktım. Ve “Biz Uhud’u severiz, Uhud bizi” diyen Hazreti Peygamberin sözünü hatırladım. 

İnanmayabilirsiniz ama rayiha rayiha gül kokuyordu gecenin bir vakti Uhud.

Uhud dağı sanki kalbime dokunuyordu.

Neredeyse dağın eteğindeki mağaraya sığınan Hazreti Peygamber çıkagelecek gibiydi.

Uhud kaybedilmiş bir savaştı ama ondan alınan dersler geleceği inşa etmişti.

Uhud bizi biz Uhud’u çok sevdik.

‘Mutlu birey yetiştirelim’ ama nasıl

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı okulların açıldığı ilk gün “Asıl görevimiz mutlu olmayı bilen, başkalarını mutlu edebilen bireyler yetiştirebilmek” demiş.

Nabi hoca, bugün bırakın başkalarını mutlu etmeyi kendi mutluluğu için “hatsiz”lik içinde bocalayan çocuklarımızın ve geleceğimizin kurtuluş formülünü söylemiş...

“Mutlu olmayı bilen bireyler yetiştirmek” ama nasıl?

Ak Parti iktidarını iki konuda hep eleştirdim. Bunlardan birincisi şehirleşmedeki yanlışları...

İkincisi Milli Eğitim Bakanlığı’ndaki statükoyu bir türlü kıramaması.

Ömer Dinçer’e kadar geçen dönemde Milli Eğitim’in köpük niteliğindeki bir takım hamleleri dışında özellikle müfredattaki katı tutumu bir kuşağın kaybolmasına neden oldu.

Gelecek kaygısına kapılmış gençler...

Erdemi yitirmiş gençler...

Hak hukuk tanımayan gençler....

Elbette mutlu olamaz.... Zaten mutlu da değiller. Mutlu olamayanın başkasının mutluluğunu düşünmesi ise zaten ne mümkün!

Özellikle 28 Şubat kararları ile bazı okulların köküne kibrit suyu döküp muhafazakar aile çocuklarını Paralel Yapı’nın okullarına yönlendirmenin de bedelini ödüyoruz şu an.

Eğitimli ama cahil, bencil bir nesil yetişti.

Ne aidiyet duygusu var ne gözlerinde sevinç.

Varsa yoksa, kariyer...

İdealler, hayaller, tasavvurlar, mutluluğu aramak bile yok oldu.

Şimdi Nabi Bey, o yakıcı gerçeği dillendirmese de “Asıl amacımız mutlu olmayı bilen bireyler yetiştirmek” diyor. Demek ki mutlu olmayan neslimizin farkındayız bu da bir şey.

Seferberlik gerekiyor, müfredat değişimi gerekiyor, çocuklara gençlere sadece kariyerin, sadece paranın mutlu olmaya yetmeyeceği öğretilmesi gerekiyor.

Hayırlısı...

HDP, bu gidişle yüzde 13’ü rüyasında görür

“Oy ve Ötesi” vardı 7 Haziran seçimlerinden önce hani.

Hani diyorlardı ya “Seçime Ak Parti şaibe karıştıracak. Seçim hilesi yapacaklar” filan. Hani kendi kendilerine sosyal medyadan örgütlenmişlerdi(!)

Bugünlerde YSK’nın küçük çaplı aldığı kararlar karşısında “Oy ve Ötesi’nin yerini “iç savaş” tehdidinde bulunanlar almış...

Şaşırdık mı?

HDP, İlçe Seçim Kurulu’nun Cizre’nin bazı mahallelerine sandık kurulmaması yönündeki kararının ardından, “Sanki kimseye silah zoruyla oy verdiriliyor” türü açıklamalar yapıyor. Biri de çıkmış, Ak Parti’nin YSK’ya yaptığı sandık birleştirme başvurusu için,  “Eğer sandık birleştirme olursa seçimi boykot ederiz. İç savaş tartışılır” türünden haddinden büyük laflar söylüyor.

Dikkat ediyor musunuz, HDP ve PKK 7 Haziran sonrası her vesile ile halkı isyana çağırıyor. Terör örgütü militanlarına yardıma çağırıyor ve ayaklanma istiyor.

Hatta batı illerinde karşı gösterilerin artması için de epeyce çaba gösterdi ki şiddet artsın. Hatırlıyor musunuz, HDP eş Başkanı Demirtaş “Hadlerini bildirin” diye bir açıklama yapmıştı hani.

Bugüne kadar çok küçük çaplı eylemlerin dışında halkın sokağa çıkmadığı ve isyana kalkışmadığını gördükleri halde bugün de “iç savaş”dan söz ediyorlar.

Anlaşılan o ki, 7 Haziran’da bazı illerde kurdukları seçim kumpası bu kez ellerinde patlayacak. Halkın terör örgütünün tehditleri altında oy kullandığı artık alenen bilinen bir gerçek. Dahası bazı sandıklardan HDP tulum çıkarmıştı. Görünen o ki bu kez bu oyun bozuluyor. Devlet 7 Haziran öncesinde görmezden geldiklerini bu kez görüyor.

HDP’nin 1 Kasım seçimleri konusunda hırçınlaşmasının altındaki neden bu olsa gerek.

Zira ne yapsalar normalleşmiş bir ortamda yüzde 13 oyu bu halleriyle bir daha alamazlar.