50. Münih Güvenlik Konferansý’nda Suriye’den Mali’ye, Filistin’den Afganistan’a dünyanýn birçok yerindeki güvenlik konularý, devletler düzeyinde ele alýndý; ancak hiç bir konu Ukrayna kadar büyük tartýþmalara konu olmadý.
Ukrayna uzun süredir iki farklý yöne çekiþtirilen, bu nedenle de ortasýndan yýrtýlma riski taþýyan bir ülke olarak tarif ediliyordu. 2004’deki Turuncu Devrim sonrasýnda seçimler yapýlmýþ, Rusya yanlýsý Yanukoviç’in devlet baþkaný seçildiði duyurulmuþ, ancak seçim hilesi yaptýðý gerekçesiyle seçimler yenilenmiþti. 2005’te Yuþçenko devlet baþkaný seçilmiþ, uzun müzakereler sonrasýnda da Timoþenko baþbakan olarak görevlendirilmiþti.
Timoþenko’nun 2. baþbakanlýk döneminde ise Ukrayna’da AB yanlýlarý-Rusya yanlýlarý arasýndaki anlaþmazlýk iyice açýða çýkmýþ ve hükümetin AB ile yakýnlaþma eðilimi, 2009’da Rusya’nýn Ukrayna’ya verdiði doðalgazý kesmesiyle sonuçlanmýþtý. Bu geliþme de, baþbakanýn iktidardan düþmesine ve ardýndan doðalgaz alýmý ile ilgili bir meselenin öne çýktýðý gayet siyasi bir dava sonucunda tutuklanýp hapse atýlmasýna yol açmýþtý. 2010 devlet baþkanlýðý seçimini oylarýn % 48.6’sýný alan Yanukoviç kazanmýþ ve Ukrayna-Rusya iliþkilerinin geliþmesinin önü açýlmýþtý.
Dýþ baskýlar
Yanukoviç, Anayasa reformunu baþlattý; bu giriþimin Ukrayna’yý oligarþiye sürükleyeceðini düþünen muhalifler ise gösteri ve protestolarýný yoðunlaþtýrdý. Ardýndan AB-Ukrayna arasýndaki görüþmeler askýya alýndý, protestolarýn þiddeti arttý. Þiddetin þiddetle bastýrýlmasýný seçen hükümet, bu geliþmeler üzerine daha fazla uluslararasý baský altýnda kaldý.
AB-Ukrayna iliþkilerini geliþtirecek görüþmelerin yeniden baþlamasýna raðmen, Ukrayna AB’den çok fazla para isteyince AB geri çekildi; Rusya o parayý verebileceðini ilan edince de, kýyamet yeniden koptu. Batý yanlýlarýnýn protestolarýnda þiddet arttý, eski bakanlarýn bile aðýr yaralanmalarýna yol açan eylemler durmak bilmedi. Hükümetin geri adýmlarý bile farklý kesimlerin çatýþmalarýný engelleyemedi; sonunda hükümet istifa etti, devlet baþkaný da saðlýk nedeniyle bir hafta izne çýktý. Ýzin dönüþü yapýlan açýklama, Ukrayna’nýn AB’ye karþý olmadýðý, ancak ihtiyaçlarýnýn Rusya tarafýndan karþýlandýðý ve ülkede yaþayan Rus diasporasýnýn da Rusya’dan uzaklaþacak adýmlara karþý çýktýðý yolunda oldu. Dolayýsýyla Ukrayna devlet baþkaný, çözümün kendisinde deðil Rusya’nýn elinde olduðunu ima etti.
Mesele Ukrayna mý?
Münih Konferansý tam bu ortamda gerçekleþti ve ABD, Avrupa ülkeleriyle yeniden eskisi gibi güçlü bir iþbirliði kurulduðunu duyurdu. Bu, Ukrayna, daha doðrusu Doðu Avrupa konusunda Rusya’nýn ne denli keskin bir tavýr takýnabileceðini hatýrlatarak Avrupa’yý kendi yanýna yapýþtýrma siyasetinin bir ifadesi oldu. Rusya, ABD’nin bu politikasýný olumlu bulmasa da esasen AB ülkelerini azarladý, onlarý iki yüzlü olmakla suçladý.
Rusya haksýz deðil. Özellikle Almanya bir taraftan Rusya ile ABD’ye raðmen iþ geliþtirmek isteyip öte yandan Ukrayna’daki Avrupacýlarý destekler ve ABD ile olan stratejik iþbirliðini öve öve bitirmezse, Rusya’yý en fazla kýzdýran ülke haline gelebilir.
Konferans da gösterdi ki, Ukrayna ne yazýk ki ABD-Rusya güç mücadelesinin sýnýrý haline gelmiþ durumda ve bu sýnýrýn belirlenmesi sadece Avrupalýlara ve Ukraynalýlara baðlý. Ýçerideki yönetim zafiyeti, ekonomik sorunlar ve tarihsel nedenler, Ukrayna’nýn ortadan ikiye bölünme olasýlýðýný artýrýrken Alman-Rus iliþkilerinin de yeniden düzenlenmesini, Almanya’nýn ABD gözetiminde Rusya’dan uzaklaþmasýný baskýlýyor. Kýsacasý Ukrayna Rusya etkisinde kaldýðý oranda, AB ABD’ye yapýþacak; AB Ukrayna’yý kazanýrsa, ülke ikiye bölünecek.