Ukrayna, Rusya ve Üçüncü Dünya Savaşı

Sonda söyleyeceğimi baştan söyleyeyim...

Böylesine büyük bir jeopolitik fırtınada en kıymetli pusula "hafıza!.."

Ne var ki neoliberal politikalar devletleri, toplumları ve dolayısıyla bireyleri çok örseledi, hafızasızlaştırdı.

Onun için hafif bir dalgalanma karşısında insanlar, dimağlarında birikmiş yarım yamalak malumatlardan hareketle bunu büyük olaylara hamlediveriyorlar.

İşte... Biden'ın giderayak verdiği "ABD yapımı ATACMS füzelerinin Rusya topraklarında kullanılmasına izin verme" kararının ardından yapılan "üçüncü dünya savaşının eli kulağında" yorumları.

Tabi zamanlama önemli.

"24 saatte savaşı bitiririm" diyen Trump'ın seçilmesinden hemen sonra bu kararın alınması, ister istemez, bir endişe meydana getirecekti.

Oğul Trump, "(Biden), Babam barışı sağlama ve hayat kurtarma şansını bulamadan Üçüncü Dünya Savaşı'nı başlatmaya çalışıyor," diyerek kararı eleştirdi.

Avrupa başkentleri Biden'ın kararından sonra teyakkuza geçti.

Teyakkuzu tetikleyen başka bir şey de şuydu bu süreçte...

Rusya lideri Putin, "Rusya Federasyonu'nun Nükleer Caydırıcılık Alanındaki Devlet Politikasının Temelleri" başlıklı doktrin belgesinde yapılan değişiklikleri onayladı.

Doktrine göre, Rusya'nın caydırıcılık geliştirdiği stratejinin kapsamı genişletildi.

Önceki belgelerde sadece balistik füzelerden bahsedilirken, son belgede seyir füzeleri, insansız hava araçları, hipersonik silahlar gibi unsurlar tarafından yapılan geniş çaplı bir saldırının güvenilir şekilde tespit edilmesi hâlinde nükleer yanıt için gerekçe olarak değerlendirilebileceği ifade ediliyor.

Bu belge bile ortalığın iyiden iyiye ısındığını göstermesi bakımında önemli elbette.

Ama yine de oluşturulan söylemin tutarsız olduğunu düşünüyorum. Batının düşman tesis ederek var olma, krizi yönetme stratejisini aklınızın bir köşesinde tutun.

Şöyle bir geriye doğru sarın.

Ukrayna ile ilgili başından itibaren batı merkezli propaganda sistematiği "Rusya'yı" suçlu gösterdi ve "düşmanın çok kısa sürede yenileceğini" tekrarladı durdu.

Yaptırımlara çok güveniyorlardı söz gelimi...

Bir kere, yaptırımlar Rusya'nın savaşı finanse seçeneklerini sınırlayacaktı. Özellikle batılı ülkeler üzerinden borçlanmasının önü kapandı.

Teori şuydu... Rusya savaşın oluşturacağı açığı kapatmak için vergileri artıracak, para arzını tetikleyecek ya da yerel tahvil ihracı yoluyla fon toplama yolunu seçecek.

Bu ve benzeri araçlarla yürütülecek ekonomik savaş sonunda, Rusya'da bir toplumsal hareketlilik baş gösterecek ve nihayet iç karışıklıklar yoluyla iktidar devrilecek.

İstenen olmadı.

Tam tersine Avrupa ekonomileri bu süreçten büyük zarar gördü.

Şöyle bir düşünün... Global borcun 350 trilyon doları aştığı ekonomik sistemin altında kalma riski ile karşı karşıya kalan ülkeler can derdine düşmüşken Rusya'nın Batı'nın dışında pazarlar bulması kaçınılmazdı.

Üstelik Çin ve Hindistan gibi büyüyen sanayilere enerji ve hammadde ihracatı üst seviyelere çıktı.

Ben, Biden ve daha önceki yazılarımda sık sık ismini zikrettiğim Victoria Nuland ikilisinin 2014 Maiden darbesinden bu yana ürettikleri propaganda gölgesi altında, Rusya'nın asıl vasfının unutulduğunu düşünüyorum.

Geçen süreçte Rusya bir aklı temsil etti.

Batının otoriterlik propagandası ile mahkûm etmek istediği Putin, ülkesini neoliberal saldırılardan öyle ya da böyle korudu ve devlet aklıyla da süreci yönetti.

Fakat şunu da unutmayalım, savaşın başından itibaren genellikle azınlıkları cepheye süren Putin, bugün Kuzey Koreli askerlerle kara savaşını sürdürüyor. Bıçağın ucu "Rusların kendilerine" dokunduğunda ne olur, belli değil.

Ağızlara sakız olmuş Üçüncü Dünya Savaşı söylemini bilmem ama...

Zelensky gibi bir komedyenin karşısında Rus gerçekliği de bu.