Hükümet olarak biz bu işi siyasetin dışında görüyoruz. Teröre 4 yüz milyar dolar kaynağımız aktı gitti. O parayla 400 köprü yapardık. Yeni bir Kurtuluş Savaşı mı verdik ki bu kadar insanımızı kaybettik? Yazık günah değil mi? Halbuki tek bir insanın yaşaması dünyaya bedeldir.
AK PARTİ HÜKÜMETLERİNİN VAZGEÇİLMEZ ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM:
2002’de ilk AK Parti hükümetinde Ulaştırma Bakanı olan Binali Yıldırım, 10 yıl içinde kurulan dört hükümette de aynı görevi yürüten tek bakan. Bu bir rekor elbette.
Lakin harıl harıl çalışmasına rağmen sessizliğini koruyor ve icraat odaklı haberler dışında medyada görünmüyor, özel röportaj vermiyor. Zaten benim de neredeyse Yıldırım’ın bakanlık tarihi kadar uzun bir “röportaj talebi tarihim” var. Ama işte sonunda oldu.
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım ile Nevruz günü İstanbul’da buluştuk ve; Bakanlığının çözüm sürecinde alınan mesafeye özel katkılarından bölgeye pozitif ayrımcılık yapılıp yapılmadığına, on yıllık Bakanlık hayatının muhasebesinden kişisel dünyasına, davar güderken uçaklara özlemle bakan çocuktan üniversite okumak için İstanbul’a gelen Erzincanlı gencin endişelerine ve hedeflerine dek hayli geniş bir yelpazede konuştuk.
İki şey özellikle kayda geçsin isterim:
1) Sayın Bakan’ın samimiyeti ve sükûneti.
2) Davar güden, tarlada çalışan taşralı çocukların da bir gün bu ülkenin en yüksek makamlarına gelebilmelerini sağladığı için demokratik cumhuriyetin güzelliği.
Bugün Nevruz. AK Parti hükümetinin sorunun çözümü için uzun zamandır yürüttüğü politikaların, çözüm sürecinin bir evresinde, bir eşikteyiz. Şu an Diyarbakır’da Öcalan’ın mektubu okunuyor, Öcalan PKK’ya “sınır dışına çekilin, bugün helalleşme günü” dedi. Nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tamamını okuma fırsatımız olmadı ama bu çağrı genel hatlarıyla ülkede birliğe beraberliğe kardeşliğe vurgu yapan bir çağrı diye algıladım. Bizim de baştan beri söylediğimiz bu. Kavga edecek konularımızdan daha fazla müşterek konularımız var. Farklılıklarımızı değil ortaklıklarımızı ön plana çıkaralım ve kardeşliği yaygınlaştıralım. On senedir biz bunu söylüyoruz.
BÖLGEYE 32 MİLYARLIK YATIRIM YAPTIK
Bugün bu sonucun doğmasına Bakanlığınızın katkısı ne oldu?
Güneydoğu’ya 32 milyar (katrilyon )yatırım yaptık. Bunun içinde yollar, havaalanları, sulama göletleri, demiryolları, sağlık, iletişim ve bütün alt yapı var. Bu 32 milyarlık-katrilyonluk yatırımın 23 milyarı Bakanlığımızın yatırımlarıdır. Bölgeye 5 bin kilometreye yakın bölünmüş yol yapmışız. Dile kolay! Şimdi Şırnak’a, Hakkâri’ye, Bingöl’e havalimanı yapıyoruz. Iğdır’a yaptık açtık. İstedik ki alt yapı hizmetlerimiz oralara da gitsin. İnsanlarımız geleceğini orada arasın, bilinmeze göç etmesin. Biz şu mesajı veriyoruz: “Ey terör örgütü. Biz bu toprakları bırakacak değiliz. Burada yaşayan insanları tedirgin ederek korkutarak hiçbir yere varamazsınız. Biz bin yıldır bu toprakları ortak mirasımız olarak koruduk, savaşta barışta hep beraber olduk. Bunu herkesin iyi anlaması lazım, siz de anlayın. Şantiyeleri de bassanız, yolları da kesseniz, insanları da kaçırsanız, masum insanların hayatına da son verseniz de Türkiye’nin birliğini beraberliğini bozamayacaksınız”. Israrla bu mesajı verdik. Sonunda da mesaj yerini buldu diye düşünüyorum. Bugüne kolay gelinmedi. Durup dururken birisi çıkıp “artık silahlar bırakılsın barış olsun her şey güllük gülistanlık olsun, demedi. Bunun bir geçmişi var. 30 yıldan fazla süren mücadele var.
POZİTİF AYRIMCILIK YAPTIK SONUÇ ALDIK
AK Parti iktidarı boyunca bölgeye yapılan toplam yatırımın üçte ikisini Ulaştırma Bakanlığı yaptı dediniz. Diğer bölgelere kıyasla bölgeye pozitif ayrımcılık yapıldı mı peki?
Yapıldı. Kıyaslarsak, önceki dönemlere göre batıda üç kat, bölgede on kat bölünmüş yol yapmışız.
Bu farkın sebebi ne?
Bölgede ihtiyaç vardı. Bizim amacımız bölgesel kalkınma farklarını ortadan kaldırmak. Terörün kullandığı argümanları, istismar alanını ortadan kaldırmak. Bakın işte size yol yapmıyorlar, okulunuz hastaneniz havaalanınız yok diyorlardı. Bu eksikler tamamlandıkça terör örgütü bu sefer bunların yapılmaması ve milletin uyanmaması için her türlü gayreti gösterdi. Ama biz yılmadık devam ettik. Sonunda da, eminim ki oraya yapılan yatırımların da bu sürece katkısı olmuştur.
DEVLET HALKININ OCAĞINI BAŞINA YIKAR MI?!
CHP’nin Tek Parti döneminde Tunç Eli askeri harekâtından önce Dersim’e yollar köprüler yapılmasını hatırlatan bir akademisyen, AK Parti iktidarının da bölgeye otoyol yapmasını demokratik çözüme katkı değil askeri müdahaleye ön hazırlık olarak yorumlamıştı?
Bunun ciddiye alınacak yanı yok. Biz yıkacağımız yeri niye mamur edelim? Böyle bir şey olabilir mi? Bir devlet halkının ocağını başına yıkar mı? Bunun arkasındaki düşünceyi çözmek mümkün değil. Çok marjinal, kötü hayal mahsulü. Yapacakmışız sonra yıkacakmışız, olur mu öyle şey? Niye yıkacağız? Oradaki vatandaşlarımız bizim vatandaşlarımız. Tek Parti dönemiyle bizi karıştırmayın. Ülkede demokrasi var, burası hukuk devleti var. Uludere’de üzücü bir olay yaşandı, bir senedir bunu konuşuldu Türkiye’de.
ULUDERE’NİN ÜSTÜNÜ KAPATMIYORUZ
Bütün bu iyi gelişmelere rağmen Uludere’de yaşananlara ilişkin adaletin yerini bulması beklentisi sürüyor. Zaman ilerledikçe de konu istismar alanına dönüyor. Uludere’de ne oldu, ne oluyor, niye olay açıklığa kavuşmuyor?
O konu araştırılıyor. Raporları da çıktı hem adli soruşturmaların hem meclis soruşturmasının. Orada bir takım koordinasyon sorunları olduğuna dair tespitler var ama şu bilinmelidir ki, orada yaşanan olay terörle mücadeleyle yakından ilgilidir. Karakolların basıldığı, yolların kesildiği, müthiş hareketliliğin olduğu bir bölgede oradan bir grup resmen sınır kapısı olmayan bir yerden yurt dışına çıkmış ve aynı güzergâhtan dönmeye başlamış. Uyarılara rağmen herhangi bir değişiklik olmayınca istenmeyen olay yaşandı. Buna hepimiz çok üzüldük. Keşke olmasaydı. Terörle mücadelede zaman zaman böyle olaylar yaşanıyor. Bunun üstünü örtmek değil araştırmak soruşturmak bütün açıklığıyla ortaya çıkarmak önemlidir. Biz onu yaptık, yapıyoruz.
SONUNDA DOĞRU YOLU BULDULAR
Sürece dönmek istiyorum. Örgütteki değişimi nasıl okuyorsunuz?
Ne dedi terör örgütü? Haritasını çizmiş, burası benim ülkem demiş. Önce “ayrılma” dedi, olmadı, “federasyon” dedi olmadı, “demokratik özerklik” dedi, o da olmadı o zaman “demokrasi içinde çözüm” dedi. Sonunda doğru yolu buldular. Bu güzel bir gelişme. Herkes için güzel bir gelişme. Çünkü bölge insanı artık baskılar altında tehditle, tedirginlikle, yoksunlukla yaşamak istemiyor. Efendim İstanbul’da İzmir’de ne varsa memleketimizde, Diyarbakır’da da o olsun, diyor. Biz de burada rahat yaşayalım ölüm riskiyle, terör korkusuyla yaşamayalım, çocuklarımız dağa mı gidecek korkusu yaşamayalım istiyor. Bunun için de bir fırsat doğmuştur. Biz AK Parti hükümeti olarak Sayın Başbakanımız başta olmak üzere çok önemli bir siyasi inisiyatif aldık.
BU KADAR İNSANIMIZI NİYE KAYBETTİK?
Siyasi risk de aldınız aslında?
Biz günü kurtarmayı hedefleyen siyaset yapmak istesek böyle bir yola girmezdik zaten. Biz bu işi siyasetin dışında görüyoruz. Bu sorunu ülkenin temel sorunlarından düşünüyoruz. Bu sorun uzadıkça ülkedeki kardeşlik zarar görüyor. Bölgeler arası husumet artıyor. Bunun zararını ülke çekiyor. Biz Türkiye olarak yeni bir Kurtuluş Savaşı mı verdik ki bu kadar insanımızı kaybettik? Nedir, bir anlamı var mı? 4 yüz milyar dolar kaynağımız aktı gitti. O parayla biz şunun gibi (Fatih Sultan Mehmet Köprüsünü gösteriyor) 400 köprü yapardık. Yazık günah değil mi? Bırak onları bir tarafa, tek bir insanın yaşaması dünyaya bedeldir.
BİRBİRİMİZİ DIŞLAMAYA HAKKIMIZ YOK
Ama yine de eleştirilerden azade değilsiniz?
Bazıları hala terör örgütüyle aynı fotoğrafı veriyorsunuz, aynı şeyleri söylüyorsunuz gibi hiçbir işe yaramayan, ülkenin birliğine beraberliğine kardeşliğine hiçbir faydası olmayan, bilakis ayrıştırıcı, husumeti, düşmanlığı körükleyen mesajlar vermeye devam ediyor. Varsın versinler. Biz batıda şunu gördük: Balıkesir’de, Çanakkale’de insanlar Başbakanımıza diyor ki “artık bu mesele bitsin, çözüm olsun, biz kavga etmek, terörle iç içe yaşamak istemiyoruz. Bütün gücümüzü, enerjimizi kalkınmaya, refaha, ülkemizi Cumhuriyetimizin 100. yılına hazırlamak için harcamak istiyoruz”. Bundan doğal bir şey olabilir mi? Niye bu çağrıya kulak vermiyoruz? İstanbul’da Diyarbakır’da İzmir’de de Türkiye’nin her yerinde yapılan Nevruz kutlamalarında da aynı çağrı var. Onlar başka üslupla söylüyor. Bunu da gayet doğal karşılıyoruz. Kimi Rum’du, kimi Kürt, kimi Arap, Çanakkale’de 250 bin insan omuz omuza ne için çarpıştı? Bu toprakları düşmana çiğnetmemek için çarpıştı. Şimdi birbirimizi kayırmak, birbirimizi dışlamak hakkımız var mı? Yok.
TERÖR İDEOLOJİ DEĞİL BİR SEKTÖRDÜR
Bugün İmralı’dan gelen mektupta da böyle bir kardeşlik vurgusu vardı, Çanakkale’den, Misak-ı Milli’den bahsediliyordu. Ortak gelecek tasavvuru görülüyor ama bunun gerçekleşmesi, yeni sürecin işlemesi için neye dikkat etmek gerek?
Açıkçası aşırı iyimserliğe ihtiyaç bize göre yok. Gelişmeleri görmemiz lazım. Bir şeyi herkesin çok iyi görmesi lazım. O şudur: Bu süreç böyle diye terörle mücadelede Türkiye Cumhuriyeti zafiyete girmez, her şey iyi diye rehavete kapılmayız. Biz, güvenlik güçlerimiz, kolluk kuvvetlerimiz 7 gün 24 saat tetikteyiz. İşte Ankara’nın göbeğinde Adalet Bakanlığımıza ve AK Parti genel merkezine saldırıda bulundu. Böyle bir risk her zaman vardır. Terör, bir ideoloji değil bir sektördür. Dünyada böyledir. Eylemleri yapanlarla yaptıranları birbirinden ayırmak lazım. Mücadele rehavete girmeden devam edecek.
Ama diğer taraftan böyle bir süreç başladıysa, irade ortaya konduysa, bu çağrı, terör örgütüne, dağdakilere ovadakilere “her ne olursa olsun silahı bırakın çekilin, artık bu topraklarda demokrasi içinde birlikte yaşayacağız” dendiyse bunu önemsemek gerekir. Bu önemli bir şeydir. Ama yetmez, süreci takip edeceğiz. Göreceğiz. Sonraki adımlarında provokasyon ihtimali olabilir. Bu topraklarda Türkiye’nin bu işlerden kurtulmasını istemeyen güçler olduğunu biliyoruz. O yüzden ihtiyatı elden bırakmayacağız. Başlangıç iyi olmakla beraber önümüzdeki aylarda gelişmeleri yakından takip ederek iyi niyetle, ülkede yeniden kucaklaşma, barışma, ayrılıkları, husumetleri ortadan kaldırma iklimini başlatmış bulunuyoruz. Hayırlı olsun. İnşallah bu kez kötü niyetliler bir takım provokasyonlara fırsat bulamazlar.
BABAM KÜRT ARKADAŞININ ADINI BANA KOYMUŞ
Erzincanlısınız. Kürt müsünüz?
Ne önemi var Kürt olmanın veya olmamanın? Ne olduğumuza, soyumuza sopumuza nereden geldiğimize biz mi karar veriyoruz?
Benim açımdan hiç bir önemi yok. Sormak istememin nedeni şu: Çin gezisinde Başbakan gazetecilerle konuşurken “Partide 60 Kürt milletvekilimiz var. Kabinede de 5 bakanımız var” diyor, önce Bekir Bozdağ’ın adını söylüyor, sonra sizi anıyor ve “ama bunu o da bilmiyor” gibi bir cümle kuruyor?
Şöyle: Erzincan Türklerle Kürtlerin bir arada yaşadığı illerimizden biridir. Kürtlerin de yaşadığı Türklerin de yaşadığı köyler var, ikisinin aynı anda yaşadığı köyler de var. Ailemiz Kürt hemşerilerimizle çok yakın, insani, ticari ilişkileri olan bir ailedir. Hatta benim adımın bir Kürt hemşerimizin adı olduğunu, onun ahlakını, yaşayışını beğendikleri için adını bana koyduklarını söyler babam. Binali adı biliyorsunuz Alevilerde çok makbul bir addır. Böyle bir şey anlatılır.
DÖRT HÜKÜMETTE DE AYNI GÖREVİ YÜRÜTEN TEK BAKAN
Siz Meclis’e 2002’de girdiniz. İlk kabinede Ulaştırma Bakanlığı koltuğuna bir oturdunuz bir daha kalkmadınız. Eski Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ı saymazsak Başbakan dahil koltuğunda en uzun süre oturan bakan sizsiniz sanırım…
58, 59, 60 ve 61. hükümette aynı bakanlıkta görevini yürüten tek bakanım diyebilirim. Ama ben iki kere gittim üç kere geldim aslında. Adalet Bakanı, İçişleri Bakanı ve Ulaştırma Bakanı seçim ilanı yapıldığı tarihten itibaren koltuktan ayrılır, müsteşarlar bakan olur.
Onlar sayılmaz. Önce maşallah diyelim sonra soralım: Bunu neye borçlusunuz, bu başarının “formülü” var mıdır?
Bunun bir formülü olmaz. Sayın Başbakan kabinesini oluştururken karar veriyor. O kararı bana güven duyarak benim lehime verdi her seferinde. Şükranlarımı sunuyorum Sayın Başbakanımıza, bana güvendiği için, bu önemli sorumlulukları verdiği için. Doğrusu çok mutlu ve gururluyum. Biz de onun duyduğu güvene takdire layık olmak için var gücümüzle çalışıyoruz.
SAYIN BAŞBAKAN KİMSEYİ SIRTINDA TAŞIMAZ
Başbakan İstanbul Belediye Başkanıyken siz de İDO’nun başındaydınız. İş yapma biçimleri kadar doğru iletişim de önemlidir her ekipte. Bir kan uyumu da var belli ki…
Sayın Başbakanımızı uzun zamandır tanıyorum tabi ama bizim Sayın Başbakanımızın verdiği görevde başarılı olmama lüksümüz yok. Bütün arkadaşlarımız gibi ben de çalışıp çabalayıp en iyisini yapmak zorundayız. Çok eskiden tanıyorum ya da iş yapmıyor ama idare edelim diyecek biri değildir Sayın Başbakanımız. Kimseyi de sırtında taşıma ihtiyacı duyduğunu zannetmiyorum.
MİDEMİZE SANCILAR GİRİYOR, UYKULARIMIZ KAÇIYOR
Bu kadar uzun zaman, sorumluluk alanları geniş ve kompleks bir alanda bakanlık yapmanın, sizin bildiğiniz ama bizim bilmediğimiz zorlukları nelerdir?
Zor bir soru sordunuz. Çalışırken iyi de… Biz vatandaşımıza en iyi hizmeti verelim hiçbir olumsuzluk olmasın, sıkıntılar asgariye insin diye azami çalışıyoruz, midemize sancılar giriyor, gece uykularımız kaçıyor, sürekli gözümüz kulağımız yollarda. Bütün ekip olarak vatandaşın rahatı için çalışıyoruz.
EN ÇOK KAZALARA ÜZÜLÜYORUM
Bu on yıl içinde canınızı en çok ne sıktı, uykunuzu ne böldü?
Bazı şeyleri unutuyorum ama tabi bizi en çok üzenler büyük kazalar... Biri kaza… deyince üzülüyoruz çok üzülüyoruz. Bir de zamanında bitirilemeyen işler.
6 BİN KM BÖLÜNMÜŞ YOLA 17 BİN KM İLAVE ETTİK
Osmanlı’nın son döneminde başlayan demiryolu hamlesi Cumhuriyetin 10. yılında “demir ağlarla ördük yurdu baştanbaşa” övgü cümlesine konu oldu. Atatürk’ün “İstikbal göklerdedir” hedefi de var. Ama mesela THY ancak son dönemde dünyanın en iyi havayolu şirketlerinden biri olabildi. Trafik keşmekeş olduktan sonra raylı sisteme geçmeye çabalıyoruz canhıraş biçimde. Sorum şu: Bakanlık koltuğuna oturduğunuzda masanızda ne buldunuz? Bakanlık arşivine baktığınızda orada ne gördünüz? Türkiye temel motivasyonu bu olmasına rağmen bu işlerde niye bu kadar gecikmiş?
Havaalanları, havayolları, otoyollar, denizcilik, haberleşme hepsi bir ülkenin kalkınması için olmazsa olmaz alt yapılar. Fakat bu projeleri gerçekleştirmek için yeterli zamanınızın olması lazım. Ulaştırma Bakanlığının tarihine baktığınızda benden önceki ulaştırma bakanlarının ortalama görev süresi 8 buçuk ay. 8 buçuk ayda ne yapabilir bir bakan? Allame-i cihan olsa hiçbir şey yapamaz. Ancak bakanlığı tanır tebrikleri kabul eder, projeleri öğrenir, sonra da valiz toplamaya başlar. Bu durum güven ve istikrara işaret ediyor. AK Parti ülkeye güven verdi, istikrar getirdi. On yıldan fazladır her alanda müthiş projeler gerçekleştirdik. Kendi alanımla ilgili söylüyorum: Cumhuriyet tarihi boyunca yapılan 6 bin kilometre bölünmüş yola biz 17 bin kilometre daha bölünmüş yol ilave ettik. Düşünebiliyor musunuz? 6 ilimiz bölünmüş yolla birbirine bağlıyken şimdi 74 ilimiz bağlı. Biz yolları böldük, hayatları birleştirdik.
YOLLARI BÖLDÜK HAYATLARI BİRLEŞTİRDİK
Trafik kazalarına nasıl yansıdı bu?
Bölünmüş yollarda trafik kazaları yüzde 41 azaldı. Kafa kafaya çarpışma hemen hemen kalmadı. Trafikteki araç sayısı 8 milyondu 17 milyon yüz bine çıktı. Seyahat sayısı iki kattan fazla arttı. Buna rağmen ölümlü kazalar yüzde 41 azaldı. Şu anda artık yollarda kafa kafaya vuruşma yok. Şimdi kazalar yüzde 88 insan hatasından. Bölünmüş yollar çevre kirlenmesinin azalmasına da olumlu katkı sağlıyor. Bu sayede 3 milyon tondan fazla daha az karbondioksit gazı salınımı oldu. Trafik durmadığı için fazladan mazot tüketilmiyor, egzoz dumanı fazladan havaya verilmiyor. Yollarda beklemenin yıllık bedeli yakıt bedeli 14 buçuk milyar. Bu yollar olmasaydı bu kadar yakıt fazladan yakacaktık. Daha bu dediklerimin deniz yolları, tren yolları var, haberleşme var, PTT var, var oğlu var.
ELİMİZDEN GELENİ YAPIYORUZ, TAKDİR HALKIN
Gerçekten öyle. Röportaja hazırlanırken fark ettim ki binlerce soru yöneltebilirim size. O yüzden spesifik teknik alana girmeyeceğim. İzninizle on yılın muhasebesini yapmanızı isteyeceğim sizden. Şuradan başlayalım: 10 yıldır bakan, 3 dönemdir milletvekilisiniz ve parti tüzüğüne göre artık buradan öte yol yok size…
Bakanlık bizim tapulu malımız mı? Milletvekili olarak mı doğduk? Allah nasip etti, ülkeye hizmet fırsatı verdi. Milletimiz de seçti, iyi kötü yaptık, takdir milletin. Ben şimdi kendimi methedersem yanlış olur. Elimizden geleni yaptık, yerini buldu mu bulmadı mı millet takdir etsin.
Bir fikriniz vardır yine de?
Öyle sanıyorum ki, buldu. Bulmasa vatandaş notumuzu artırarak bizi desteklemezdi.
ŞÜKÜR HAYALLERİMİZ GERÇEK OLDU
Bu kadar iş yaptınız ama sormak isterim, yapamadığınız, hayal ettiğiniz, yapamamaktan, yarım bırakmaktan korktuğunuz, pişman olduğunuz işler neler?
Hayallerimiz mutlaka vardır. İnsan yaşadığı sürece hayal eder. Allah’a şükür hayallerimizi gerçeğe dönüştürdük birçok alanda. Hayal edip hedef koyduğumuz projelerin yüzde 80-90’nını yaptık. Ama bitmiyor. Birini bitiriyorsun, başka proje çıkıyor. Azalmıyor artıyor. Sürekli yeni işler projeler geliyor. Bu görev de bağımlılık haline geliyor. Ama bu bir şekilde bitecek. Bunu da görüyorum. Bitecek. Ama ben her şeyi yapmaktan sorumlu hissedersem o zaman da olmuyor. Devrettiğimiz yerden arkadaşlar alacak, memleket istifade edecek. Ama zaman zaman “acaba bundan iyi daha ne yapabilirdik” diye de soruyorum tabi kendime.
BÜROKRATİK ENGELLER OLMASA DAHA ÇOK İŞ YAPARIZ
Nasıl cevaplıyorsunuz kendinizi?
Cevap şu: Eğer bürokraside, yargıda bu kadar zaman kaybetmeseydik yaptığımız işlerin bir kat fazlasını yapabilirdik. Zaman yönetimi konusunda istediğimiz başarıya ulaştığımızı söyleyemiyorum. Genel hükümet faaliyetleri çerçevesinde zamanı en etkin kullanan bakanlıklardan biriyiz, buna şüphe yok. Zaten yapılan gerçekleştirilen projeler bunu gösteriyor. Ama buna rağmen bu bürokrasiyi daha da hızlandırabilseydik daha fazla iş yapabilirdik. Ama bunların çoğu da elimizde olan şeyler değil. Bir proje yapıyorsunuz. İhale oluyor, yargıya gidiyor o onu, bu bunu şikâyet ediyor, iki sene geçiyor. Başlayamıyorsunuz bile. Biz bunu hızlı trende yaşadık. Ankara-Eskişehir’i açtığımızda İstanbul’u da açacaktık, açamadık. Niye? O ihale davalık oldu. İki buçuk sene sonra mahkeme bizim dediğimiz noktaya geldi, kararımızı haklı buldu ama ben sevinemedim bile. İki buçuk yıl kaybettik, projenin bütünlüğü kayboldu. Keşke olmasaydı da ikisini beraber açsaydık.
YÂD-I CEMİL İLE HATIRLANMAK İSTERİM
Her şey bittiğinde nasıl hatırlanmak istersiniz peki?
Yâd-ı cemil ile. İyi hatırlanmayı isterim her insan gibi. “Geldi, çalıştı çabaladı göçtü gitti, Allah razı olsun” derse samimi birisi, benim için en büyük mutluluktur, bir kul olarak.
ARABA KULLANMAYI ÖZLEMİŞİM
En çok neyi özlediniz bütün bu on yıl boyunca?
İşin aslı bir şeyi özleyecek fırsat bile bulamadım. İnsan tatili özler, araba sürmeyi özler. Ama araba kullanmayı özlediğimi bile dün Meclis Taksi’de direksiyona geçene dek fark edememişim. Üç saat olmuş, direksiyondayım hâlâ, en sonunda dediler artık.
“Kardeşim hadi ver arabayı”… (gülüyoruz)
Arabayı bir kaptın, direksiyondan inmiyorsun… Bunun gibi şeyler ama bu fırsat önünüze gelmeyince farkına bile varmıyorsunuz. İşle o kadar doluyuz ki. Aklımıza bile gelmiyor şunu yapayım tatile gideyim.
RAHMETLİ DEDEMİN DEDİĞİ GİBİ YAPIYORUZ
E aileden şikâyet gelmiyor mu?
Çocukluk yıllarımda köyde su arkları açmak için çalışıyoruz. O zaman göletler kanaletler yok. Millet imece usulü kazıyor. Irmaktan ta tarlalara kadar çukur kazıyorsun. Biz de çalışırdık. Eh yorulursun. “Dede yoruldum” deyince Rahmetli dedem “Evladım” derdi “yorulduysan kazmayı bırak, küreği al”. Şimdi de yorulunca başka işe geçiyoruz.
EVDEN ŞİKÂYET VAR
Ne son ne zaman gittiniz sinemaya?
(Düşünüyor) Hatırlamıyorum. Demek ki en az bir sene var.
Kitap?
Düzenli kitap okuyamıyorum, bazı kitaplara bakıyorum, başlıyorum. Evde birkaç tane kitap vardır. Kimisi şöyle ters çevrilmiş, kimisine ayraç, kalem konmuş. Sonra torunlar geliyor onların yerini değiştiriyor. (gülüyor) Ama evden şikâyet var tabi görüşemiyoruz diye, dinlenmiyorum diye. Şu aralar torunlar var bizi dinlendiren.
TORUNLAR BEDAVA
Kaç torununuz var?
Dört oldu, biri de bir aya kadar gelecek inşallah. Torunlar bizim stres topumuz gibi. Tüm yorgunlukları olumsuzlukları unutturan tek eğlencem torunlar. Üç çocuğum var ama çocuklarıma aynı şeyi yapamadım ben, onlar bizimle beraber büyüdüler.
Evet, epey genç yaşta evlenmişsiniz, üniversitede.
Şimdi torunlar öyle değil. Torunlar bedava. Sevmesi bedava. Hiçbir şeyine karışmıyorsun. Altı temizlenecek, acıktı, hastalandı karışmıyorsun sadece seviyorsun, çok iyi bir iş yani. (gülüyor)
AĞLAMAYAN İNSANA ŞAŞIYORUM
Allah bağışlasın… En son ne zaman ve neye ağladınız Binali Bey?
Ben çok duygusalım. Mesela bugün cenaze vardı. Hemşerimiz arkadaşımız, gözlerim doldu doğrusu ağladım. Bugün down sendromlu çocuklarımızla birlikteydim. Orada da gözlerim doldu. Ağlamayan insanın iyi düşünmesi lazım… Ağlamak duygulanmak ayıp değil bilakis merhamettendir, insanın insani yönünü ön plana çıkarır. Onun için ağlamayı zafiyet gibi gören şaşkınlar var. Ben onlara şaşırıyorum.
En son neye güldünüz, uzun uzun ve ağız dolusu?
Ben öyle çok gülen birisi değilim. Tanıdıklarım, eşim gülümsemenin bana yakıştığını söylüyorlar. Somurtmak iyi değil, sana yakışmıyor diyorlar. Tebessüm zaten insanidir, duadır. Keşke yapabilsek. Ama olayların gidişine bazen kendimizi kaptırıyoruz, bu boyutu ihmal ediyoruz.
İŞİ MAGAZİNE DÖKTÜLER AMA BEN SAMİMİ ENDİŞEMİ SÖYLEMİŞTİM
Geçtiğimiz aylarda medyada bir haber vardı: İstanbul’a üniversite eğitimi için geldiğinizde, Boğaziçi’ne gidebilecekken gitmediğinizi “baktım kızlar oğlanlar bahçede bir arada, yoldan çıkmayayım” dediğinizi aktaran. Üzerine epey polemik yapıldı. Eleştirileri nasıl karşıladınız?
Üzerinde çok durmadım. Ben o an hissettiklerimi paylaştım, belki de paylaşmamalıydım. Zaten ben orada kimseye bir şey demiyorum, bir endişemi söylüyorum. Kimsenin alınmasını gerektirecek bir durum da yok.
O genç yaşta neden böyle düşündüğünüzü hatırlıyor musunuz?
Köyden gelmişim, zorluklar içinde büyümüşüm, büyük şehrin insanı ne halde getireceğini biliyorum. Ve her şeyden sakınıyorum, uzak duruyorum, aman okuluma konsantre olayım, bir an önce okulumu bitireyim, bir yere geleyim ki aileme faydam olsun. Buna yoğunlaşmışım. Yoksa sorumsuz davranmayı ben de bilirim ama ailem bana umut bağlamış. Memleketten binlerce kilometre uzakta, akrabaların yanında okuyacak da, kendini kurtaracak da eve faydası olacak. Bundan niye alınganlık gösteriyorlar anlamadım.
Kızdınız mı peki?
Yok canım kızacak bir şey yok. İşi magazinleştirdiler. Hiçbir art niyet olmadan hiçbir grubu, üniversite mensubunu yargılamadan söylenmiş bir şey. 70’lerin başı ve o dönemin İstanbul’unu yaşamadıkları için kolayca konuşuyorlar.
DAVAR GÜDERKEN SIRTÜSTÜ UZANIR UÇAKLARI SEYREDERDİM
Erzincan’da doğup büyüyen o çocuğun hayalinde ne vardı? Bakan olmak hiç geçer miydi aklından?
Hiç düşünmedim. Ama şunu düşündüm. Davarları malları güderken tarlada sırt üstü uzanıp uçaklara gözden kaybolana kadar seyrederdim. Nereye gidiyor, ben de içinde olsam gibi duygular yaşadığımı biliyorum. Ama günün birinde o uçakların da uçmasından sorumlu olan bir bakan olacağımı düşünmedim doğrusu. Ama daha sonra üniversiteyi bitirince önümüze yaşam kesiti içinde bazı imkanlar doğdu, Cenabı Hak nasip etti, Sayın Başbakanımız ile birlikte çalışma imkanı bulduk ve buradayız.
NE OLACAK BU İSTANBUL’UN TRAFİĞİ?
Zaman ne getirecek göreceğiz elbette ama yeni dönem için isminizin geçtiği yerlerden biri İzmir, biri İstanbul. Trafik İstanbul’un ismine bitişti neredeyse. Ne olacak bu İstanbul’un hali?
Şu an bütün büyük şehirlerde olduğu gibi İstanbul’da da en büyük sorun ulaşım. Anketlerde de bu çıkıyor ama trafiği hafifletmek için yapılan çalışmalar da var. Hem bizim yaptığımız hem İstanbul Büyükşehir Belediyesinin yaptığı çalışmalar var. Ama bu çalışmalar sorunu hafifletmeye yetmiyor. Çünkü sorunun kaynağına baktığınızda geçmiş dönemlerde yapılması gerekenler yapılmadığı için hepsini birden yapma şansınız yok. İstanbul’da raylı sistemin payı yüzde 5’lerdeydi şu an yüzde 15 civarında. Önümüzdeki birkaç yıl içinde ama hele sene sonunda Marmara’yı devreye soktuğumuzda bu pay yüzde 30’a çıkacak.
Devam eden Ümraniye metrosu, Yenikapı Şişhane metrosu var. Bütün bunlarla ciddi bir raylı sistem ağı kurulmuş olacak. Burada omurga Marmaray’dır. Marmaray’a Avrupa ve Anadolu’dan eklenen metrolarla İstanbul’daki 13 -14 milyon hareketliliğin en az yarısı burada olacak. O zaman diyeceğiz ki “bırakın arabalarınızı, toplu taşımayı kullanın”. Bakın metrobüs çok kısa zamanda tamamlandı ve bir milyon taşımaya ulaştı. Büyük bir yük aldı İstanbul’da. Metrobüs olmasaydı Kadıköy’den ta Avcılar’a beş saatte ancak gidilirken şimdi bir saatte gidiliyor. Bundan sonra yavaş yavaş akıllı ulaşım sistemler devreye girecek. Dinamik trafik yönetimi devreye girecek. Bilişim alt yapısı sayesinde cep telefonunuzdan trafiğin seyrini takip edebiliyorsanız bilişim sayesinde öyle bir hale gelecek ki yoğunluğa göre ışıklar otomatik olarak yolu açacak, beklemeye falan gerek kalmayacak.
7 TEPE İSTANBUL’A 7 BÜYÜK PROJE
Asıl büyük projelere bel bağladık biz İstanbullular, onlar ne zaman bitecek?
İstanbul’un yükünü hafifletecek yedi tane proje yapıyoruz biz. Toplam 60 milyar. Yedi tepe İstanbul’a yedi proje. 1) Marmaray, sene sonu açıyoruz. 2) Marmaray’ın hemen güneyinde bir tüp geçit daha, oradan da araçlar geçecek, 2015’te açıyoruz. 3) Ankara-İstanbul yüksek hızlı treni. Yılsonunda açıyoruz. 4) İstanbul-İzmir otoyolu, büyük kolaylık sağlayacak. 5) 3. Havalimanı ve bağlantı yolları. 6) Kanalistanbul, devam ediyor. 7) 3. Köprü, 29 Mayısta temelini resmen atacağız.
3. Havalimanıyla ilgili THY eski genel başkanı Candan Karlıtekin’in “gereksiz” şeklinde bir açıklaması oldu?
Geç kalmış. Madem öyle, daha önce söyleseydi. Başladık yani. (gülüyor)
KÖPRÜLERİ SATMIYORUZ Kİ!
Bölünmüş yolların kime, kaça satılacağı ayrı bir konu fakat neden satıldığıyla ilgili endişe var. Neden satılıyor yollar köprüler?
Satılmıyor ki! Orada bir algı yanlışı var. Mesela bir simitçi dükkânınız var. İsim hakkınız da var. Diyorsunuz ki, al burayı işlet bana 25 lira para ver. Süre sonunda tekrar sizin oluyor. Bu mülk satışı değil. Zaten istediğimiz değere erişilemediği için öyle yapmayacağız, şimdiki model halka arz.
SEÇİMLERDEN SONRA NE OLUR?
Son soru: Seçimler sonrası için beliren bir görev alanı var mı?
Yok, Allah ömür verirse yapmamız gereken projeler var. 3. Köprünün bittiğini görmek istiyorum. İzmir İstanbul otoyolunun en azından Bursa’ya kadarının bittiğini, 3. Havalanının inşaatının yükseldiğini, 2. tüp geçidin bittiğini görmek istiyorum. Marmaray’ı açmayı hedefliyoruz bu sene. İstanbul Ankara hızlı treninin ve Ankara metrolarının bittiğini görmek istiyorum. Bunlar devam eden projelerden bazıları.
MERAK ETMEYİN TÜP GEÇİTTEN ÖNCE BEN GEÇERİM
Tüp geçitle ilgili olarak insanların denizin altında yolculuk yapma fikrine hazır olduğunu düşünüyor musunuz?
Giderler, giderler. Orada trafik sorunu olmadığını görünce hem de nasıl giderler. Çok da emniyetli bir yoldur. Merak etmeyin önce ben geçerim, sonra herkes geçer.