Ülkenin itibarýna darbenin maliyeti

Son taarruzun baþladýðý 17 Aralýk’tan buyana yaþananlarýn ekonomiye maliyetini hesaplamýþlar; þirketlerin düþen borsa deðerleri, artan faiz, yükselen döviz derken 100 milyar TL’den fazla bir yekûna ulaþýlmýþ... Hesaba katýlmayan baþka unsurlarla birlikte bu rakamý bir misline çýkaranlar da var. Yan hedef seçilen Halkbank da hesaba eklenince kýsa sürede kaybedilen milli servetin hiç de küçümsenmeyecek rakamlara bâlið olduðu görülecektir...

Acaba ‘yolsuzluk’ iddiasýný ‘gerçek’ saysak, çalýnan para mý yoksa iddialarý tam da seçim ortamýnda gündeme taþýmanýn maliyeti mi daha aðýr basar?

‘Yolsuzluk’ konusunu hafife aldýðým sanýlmasýn; tam tersine, ‘yolsuzluða sýfýr müsamaha’ ilkesine ve bu görüntüyü zedeleyecek en ufak bir sapmaya izin verilmemesi gerektiðine inanýrým. Eskiler bir tarafa, son on günlük yazýlarým buna tanýktýr...

Niye olayýn ‘maliyeti’ üzerinde duruyorum o halde?

Konunun ele alýnýþýnýn bile ‘yolsuzlukla mücadele’ amaçlý olmadýðýný, niyetin siyasi sonuç elde etmeyle irtibatý bulunduðunu vurgulamak için...

Hem ‘yolsuzluk’ iddialarý, hem de iddialarýn kullanýlýþ biçimi siyasi sonuç alma amaçlý... Amacý hayata geçirme çabasý gösterenler bu yolla milli servete vuracaklarý darbeyi de hesaplamýþa benziyor... Zararý azamiye çýkaracak yöntemler kullanmalarý buna iþaret ediyor...

‘Ekonomi’ her seçimde seçmenin birinci kaygýsýdýr; yapýlanlar o kaygýyý körüklemek için yapýlýyor...

Maliyet hesabýna katýlmayan, ancak orta ve uzun vadede Türkiye ekonomisini mutlaka etkileyecek baþka unsurlar da var. Hepsi de ülkemizin zedelenen görüntüsüyle ilgili...

Türkiye son on yýl içerisinde ‘yükselen yýldýz’ muamelesi görüyordu. Sadece etrafýndaki farklý bir ligin üyeleri sayýlan ülkeler deðil, batýsýndaki daha ‘geliþmiþ’ ülkeler de gýptayla bakýyordu Türkiye’ye... Halkýný arkasýna almýþ sevilen bir iktidar, farklý toplum kesimlerinin hak ve özgürlüklerini de dert ediniyor, daha önce ele alýnamayan ‘tabu’ konularýn üzerine gidiyor, bunlarý yaparken ekonomisini de güçlendiriyordu...

Pek çok ülke için ‘Türkiye gibi olmak’ bir tür ‘kýzýlelma’ydý...

Le Monde gazetesinin son “Türkiye model olma özelliðini kaybediyor” tahlilini göz önünde tutarsak, hesaba mutlaka eklememiz gereken bir unsuru daha keþfetmiþ oluruz: Türkiye’nin itibarý...

Ýtibarýn ekonomiyle iliþkisi üzerinde durmam gerekir mi, bilmiyorum. Herhangi bir ülkeye yatýrýmlar, sadece kâr hesabý yapýlarak, ya da hukuk düzeninin saðlamlýðýna bakýlarak gelmez; ülkenin itibarý da düþünülür. Türkiye son yýllarda her milletten yatýrýmcýnýn gözdesi olmuþsa, ‘Türkiye’de yatýrým yapmak’ yatýrýmcýnýn cazibesini de artýrdýðý içindir...

Façasý sökülen, yaldýzlarý dökülen bir ülkeye neden gelsin uluslararasý yatýrýmcý?

‘Yolsuzluk’ iddialarý ve bu iddialarla aile fertleri üzerinden bizzat Baþbakan Tayyip Erdoðan’ýn köþeye sýkýþtýrýlmak istenmesi hesaplý kitaplý bir saldýrýdýr...

Saldýrýda en önlerde saf tutanlar bu hesaplarý yapýyor mudur? Yapmalýlar. Bazen insanlar nasýl bir sonuç doðuracaðýný bilmeden de furyaya kapýlabilir; ‘yerli’ iþtirakçilerin çoðunun bu durumda olduðunu düþünmem için pek çok sebep var...

Artýk uyanýp kendilerine gelseler iyi olacak.

Yolsuzlukla mücadeleyi birlikte yaparsak baþarýrýz...