Tayyib Erdoðan liderliðinde 14 Aðustos 2001'de kurulup, 3 Kasým 2002 Seçimleri'nde tek baþýna iktidara gelen AK Parti'nin iktidardaki 23 yýlýný tamamlayýp, 24. Hizmet Yýlý'na baþlamasý münasebetiyle, Tayyib Bey'e ve liderliðindeki harekete destek veren herkese tebriklerimi ve hayýrlý hizmetlerinin devam etmesi dileklerimi sunuyorum. Ancak, hemen belirteyim ki, son 100 yýlýmýzýn dörtte birine hükmeden bu hareketin en büyük görünmez mimarý, her þeyden önce, Müslüman halkýmýzýn aslî deðerlerine düþman olan ilkelere tutunarak siyaset yapacaklarýný zanneden bütün siyasî kiþi, kadro ve hareketlerdir. Bu gerçeði onlarýn da kavramalarýný diliyorum.
'Parti' kelimesi bizim kültürümüze yabancý sözlüklerden geldiði için yadýrgandý, soðuk karþýlandý..
Daha önce, taife, fýrka vs. denilirdi; kendi kültür dünyamýzýn havsalasý içinde belli bir mânâyý taþýyan bu kelimeler yerine, etki ve manyetik çekim alanýna girmek istediðimiz yabancý bir dünyanýn terimleri ile konuþup yazmayý, düþünmeyi aydýnlanmak zannedince, o dünyada 'parti' kelimesi kullanýlýr oldu; ama, o da, yine 'bir bütünün parçasý' mânâsýndaydý..
Ancak, etraflýca kavranýlmayýnca bizde yanlýþ anlamalar da yüklendi.. Meselâ, 'tek parti dönemi diktatörlüðü'! Ülkemizde de, 3 Kasým 2002'den beri, 23 seneye yakýn bir zamandýr, tek parti iktidarda olduðundan, hele de yeni nesiller ve onun kavram olarak ne mânâya geldiðinden uzak olanlar, bu yönetimin de 'tek parti yönetimi' olduðunu sanýyorlar. Halbuki, 'tek parti diktatörlüðü' baþka partilerin var olmasýna izin verilmeyen yönetim þekilleri için kullanýlýr. Bu mânâ, 1923- 1950 arasýndaki CHP iktidarý söz konusu edildiðinde yerli yerinde kullanýlýyordu. Çünkü, o dönemde baþka partilerin var olmasýna müsaade edilmiyor, ortaya çýkanlar hemen kapatýlýyordu.
Son 100 yýldaki siyasî hareketlere kýsaca da olsa bakmakta fayda olsa gerek..
'Ýttihad ve Terakki Cemiyeti', I. Dünya Savaþý'nýn sonundaki aðýr yenilgimiz üzerine, o savaþta Osmanlý ülkesinin yönetiminin aslî yöneticisi ve sorumlusu olduðundan, kendisini 1 Kasým 1918 günü feshetmiþ ve bütün mal varlýðýný, 'Teceddüd Fýrkasý'na devretmiþ ve yönetimin baþýnda olanlar da ülkeyi gizlice terk etmiþler -Kemalist dönemdeki suçlayýcý ifadelerle- kaçmýþlar idi.
Bu, kaçmak ifadesi, insafsýz bir yaklaþým idi..
Çünkü, ülkeyi gizlice terk eden o sorumlu lider taifesi, Enver, Tal'at, Cemâl ve Said Halim Paþa'lar Osmanlý mahkemelerinde hesap vermekten kaçmamýþlar; 1 Kasým 1918'de imzalanan Mondros Mütarekesi (silah terki) anlaþmasý ný takiben, Ýngiltere liderliðindeki 'Ý'tilâf Devletleri'nin güçleri, Osmanlý Devleti'ne 465 senedir payitaht/ baþkentlik yapmakta olan Ýstanbul'a girmeye baþlamýþlar ve 'Savaþý yöneten lider kadrosu'nun yakalanmasýný istemiþlerdi. Onlarý yakalayýp, iþgalciler yargýlayacaklardý, týpký Irak'ta, Saddam örneðinde ya da, 2. Dünya Savaþý'nda yenilen Alman yöneticilerinin (Adolf Hitler , hanýmý Eva ile birlikte intihar ettiðinden) ondan bütün üst kademe sorumlularýndan düzinelerce devlet adamlarý ve askerî þeflerin, 'savaþ suçlusu' sýfatýyla Nürnberg'de ve Japonya tarafýndan da, baþta Baþbakan Hideki Tojo olmak üzere yine düzinelerde devlet adamlarýnýn ve kumandanlarýn Tokyo'da, zafer kazanan güçlerce kurulan ünlü askerî mahkemelerde yargýlanmýþ gibi yapýlýp, kurþuna diziliþleri gibi..
Ama, 1923 sonrasýnýn yöneticileri, iþgalcilerce hasým olarak görülmedi.. Halbuki, o sýrada Suriye ve Filistin'deki 7. Ordu Kumandaný olan bir diðer Osmanlý paþasý da Mustafa Kemal'di. O da, Ýngiliz kuvvetleri karþýsýnda tutunamayýp, Gazza, Kudüs, Þam, Halep ve Baalbek üzerinden Islahiye'ye kadar çekilmiþ ve sonra da 'Yýldýrým Ordularý Komutanlýðý'na getirilmiþ ve 2 hafta sonra da o komutanlýðý da vekaleten bir baþkasýna býrakýp Ýstanbul'a gelmiþti, 13 Kasým 1918 günü..
O sýrada, 'Teceddüd Fýrkasý', bütün hukukî muktesebâtýný daha sonra, 'Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'ne devretmiþ, o da, 'Halk Fýrkasý'na dönüþmüþtü.. M. Kemal, Balýkesir- Zagnos Paþa Camii'nde 7 Þubat 1923'de yaptýðý konuþmadan sonra, kendisine Hýlâfet konusu baþta olmak üzere, sorulan bazý suallere cevap verirken, 'Halk Fýrkasý' sorulduðunda, 'Halk Fýrkasý' dediðimiz zaman, bunun içine bir kýsým deðil, bütün millet dâhildir.'Halk Fýrkasý', tamamý halktan ibarettir ve halkýmýza siyasî terbiye vermek için bir mektep olacaktýr.' cevabýný vermiþti.
Ama, yapýlan iþlerden rahatsýz olan Karabekir Paþa, Rauf Bey ve diðer bir çok seçkin isimler 'Terakkiperver Cumhuriyet Fýrkasý'ný kurmuþlar ve bunun üzerine, M.Kemal tarafýndan 'Halk Fýrkasý'nýn baþýna da Cumhuriyet kelimesi eklenmiþti. Amma , Hýlafet'in kelime oyunlarýyla kaldýrýlmasý gibi daha pek çok uygulamalarýn da ayak sesleri gelmeye baþladýkça, Müslüman halký, (TCF)/ 'Terakkiperver Cumhuriyet Fýrkasý'na yöneltmiþ, ve o sýrada, 'Ýzmir Suikasdi' senaryosu devreye konulmuþ, yargýlamalar yapýlmýþ nice seçkin paþalar ve o siyasî mücadelelerin içinde olanlardan nice mücadele adamlarý idâm olunmuþ ve TCF de kapatýlmýþtý.
Sonra, 1930 yýlýnda M. Kemal, bu kez de Fethi (Okyar) Bey'e, kendi kýz kardeþi Makbule Haným'ýn da içinde bulunduðu Serbest Cumhuriyet Fýrkasý'ný kurdurmuþ ve halk da bu fýrkayý ismi gibi, 'serbest' sanýp, büyük teveccüh gösterince.. Ve Fethi Bey'in gittiði her yerde, 'Kurtar bizi Fethi Baba!..' feryatlarý yükselip, þehirlerde M. Kemal ve Ýsmet Paþa'nýn fotoðraflarý resmî dairelerden sokaklara atýlýp ateþe verilince.. Ve meydana gelen karýþlýklarda bir çok can kaybý da meydana gelince...
Bu Serbest Fýrka da, kuruluþunun 99. Günü'nde kapatýlmýþtý.. Ve bu durum 1950 seçimlerine kadar devam etmiþti. Ayni, bizdeki 'Tek parti diktatörlüðü', iþte o 27 yýllýk dönemdir..
Ondan sonrasý mý?
27 Mayýs 1960'daki kemalist askerî darbe, Demokrat Parti'yi kapatmýþ Adnan Menderes ve arkadaþlarýný idâm etmiþ ve ama, Ragýb Gümüþpala liderliðinde kurulan ve onun vefatý üzerine Süleyman Demirel liderliðindeki Adalet Partisi'nin iktidara gelmesini önleyememiþti.. 12 Mart 1971'deki askerî darbeden sonra da, TÝP ve Erbakan'ýn Millî Nizam Partisi dýþýnda, diðerleri kapatýlmamýþtý. 12 Eylûl 1980 Askeri Darbesi'nden sonra bütün partiler kapatýldý ve yeni partiler kuruldu, yeni partiler arasýnda Turgut Özal liderliðindeki Anavatan Partisi öne çýkmýþtý.
24 Aralýk 1995 Aralýk'ta yapýlan seçimlerde ise, Necmeddin Erbakan'ýn Refah Partisi birinci olmuþ, baþka türlü bir hükûmet kurulamayýnca, Erbakan 'Baþbakan' olmuþ ve ama, 28 Þubat 1997 tarihli askerî muhtýra ile, Erbakan da on birinci ayýnda devrilmiþ; Türkiye, Ecevit'e teslim edilmiþ ve 14 Aðustos 2001'de Tayyib Erdoðan liderliðinde kurulan Adalet ve Kalkýnma Partisi (AK Parti), 3 Kasým 2002'de yapýlan seçimle tek baþýna iktidara gelmiþti. Bu sonuç, bu yasaklamalar ve baskýlara, 'tek adam ve tek parti diktatörlüklerine milletin verdiði bir tepki ve vurduðu bir sille idi.
Evet, diðer partiler de var ama, AK Parti hâlâ da bütün genel seçimleri kazana-kazana iktidara geliyor ve iktidarýný sürdürüyor. Bu, 'tek parti yönetimi' deðil, millet iradesinin destek ve itimadýnýn tek parti etrafýnda devam etmesidir..
Tayyib Erdoðan'ý ve onun liderliðinde, hayýrlý hizmetlerinin devam etmesi için ona destek veren herkesi ve özellikle, bu hareketi teþhis ve tercih eden Müslüman halkýmýzýn siyasî þuûrunu tebrik ediyorum.