Bundan bir sene önce, 28 Aralýk 2011 sabahý yaþadýk Uludere trajedisini. Üç-beþ kuruþ için “kaçaða” çýkan otuz dört genç, “terörist” zannedilerek bombalandý. Ve o günden bu yana sadece aile ve akrabalarýnýn deðil, Türkiye’deki her vicdan sahibinin içine bir ateþ düþtü.
Ateþ düþtü, çünkü ölenler masumdu. Bazýlarý çocuk yaþta gencecik canlardý. Yaptýklarý “kaçakçýlýk” ise, tüm gelir kaynaklarý kurumuþ olan bölgede ellerinde kalan tek iþ ve zaten devletin de göz yumduðu bir geçim kapýsý idi. Anýlmaya bile deðer deðildi.
Bunun karþýsýnda bu ölüler için aðlamak, ailelerine sarýlmak, acýlarýný paylaþmak, ve devlet adýna onlardan yana yakýla özür dilemek gerekiyordu.
Ancak ne yazýk ki, Kürt sorununda þimdiye dek dev açýlýmlar yapan, tabular yýkýp ezberler bozan hükümet, bu meselede bir türlü gerekeni tam olarak yapamadý.
Yapýlmayanlar
Ne mi yapmalýydý hükümet?
Mesela, gazetemiz STAR’da yazmaya baþlamasýna çok sevindiðim Hakan Albayrak dostumun geçen gün yazdýklarýný:
“O gecenin sabahýnda - hatta o gecenin ortasýnda - baþbakan, savunma bakaný ve içiþleri bakaný Uludere/Roboski’ye gidip ‘Bu trajedinin sorumlularý hesap verecek’ demeliydi. En ufak bir tevil yoluna gitmeden, meseleyi suiistimal edenlere cevap verme telaþýna filan da düþmeden, maktul ailelerinin kalplerine acýnýn büyüklüðü ile mütenasip bir lisan ve duruþla hitap etmeliydi hükümet yetkilileri. Ne yazýk ki oraya vakitlice gitmediler ve trajediyle ilgili açýklamalarý da geciktirdiler, üstelik bu açýklamalarda meselenin hassasiyetini hakkýyla gözetmediler .”
Evet, hükümet tüm bunlarý es geçti ne yazýk ki.
Aksine, olaydan bu yana bir yýl oldu, ama bombalama emrinin kimin verdiði, ölümlerden kimin sorumlu olduðu hâlâ belli deðil.
Buna mukabil, hava kuvvetleri komutanýnýn “üstün hizmet madalyasý” almaya layýk olduðu belli...
Dahasý, hükümet cephesinden, hâlâ en fazla “gerekirse özür dileriz” gibi sözler duyabiliyoruz.
Oysa daha ilk günden beri özür dilenmesi gerekiyor kurbanlarýn ailelerinden. Kerhen deðil, samimiyetle. Hiç beklemeden, daha istenmeden. Hükümet cephesinden sýk duyduðumuz bir baþka söz de “olayýn istismar edilmemesi gerektiði”.
Oysa, evet, PKK ve BDP Uludere’yi istismar ediyor. Kasten yapýlmýþ bir katliam, Kürtlere karþý bir “soykýrým” gibi göstererek çok haksýz bir propaganda yürütüyor.
Ama bunun önünü kesmenin yolu, “istismar etmeyin” telkinini tekrarlayýp durmak deðildir. Gerekli hassasiyeti göstererek, yürekleri ferahlatarak, sorumlularý ortaya koyarak istismar zeminini ortadan kaldýrmaktýr.
Zarardan dönmek
Ýþin tuhaf yaný þu: Uludere’de þaþýrtýcý bir biçimde tutuk kalan AK Parti, aslýnda böyle bir trajedi karþýsýnda vicdanî bir tepki vermesini en çok bekleyebileceðimiz hükümet.
Öyle ya, CHP’li Onur Öymen dahi tespit etmemiþ miydi, cumhuriyet tarihi boyunca “ terör” karþýsýnda “analar aðlamasýn” diye bir kaygýyla ortaya çýkan ilk partinin AK Parti olduðunu?
Peki öyleyse niçin bu tutukluk, bu çileden çýkarýcý sessizlik?
Bana öyle geliyor ki, hükümetin Uludere sessizliðinin en büyük nedeni, Uludere üzerinden çok eleþtirilmesi.
Çünkü böyle tuhaf bir dinamiði var
Türkiye’deki siyasetin: Bir iktidar, bir meseleden çok eleþtirilirse, onu düzeltmek yerine inadýna düzeltmiyor.
Eleþtirilerin arkasýnda gizli niyetler, komplolar, birilerinin bastýðý “düðmeler” filan görüyorlar herhalde.
Oysa diðer pek çok meselede hükümeti haklý gören, destekleyen, müdafaa eden nice kalem var ki, iþ Uludere’ye gelince “olmadý” diyorlar.
Hükümet, geç de olsa, bu seslere kulak vermeli. Sadece kendine deðil, Türkiye’nin “harcýna” da verdiði bu zarardan dönmeli.