Ulusalcı bataklık ve ortak gelecek

Türkiye’de ilk bakışta iç politikanın gündemi olarak görülen her başlık, aslında bulunduğumuz bölgenin sıcak gündemiyle bir şekilde bağlantılı. O nedenle Kürt sorununu, terörü, istikrarı, başkanlık sistemini ve benzeri başlıkları ele alırken, büyük resimde neye karşılık geldiğini hatırlamakta yarar var.

Dün Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Diyarbakır’daydı. Tam da bu çerçeveyi hatırlatan bir konuşma yaptı Bakan Davutoğlu. Birkaç cümle aktarmak yerinde olur:

‘Gönülden gönüle konuşanlar için tercümana gerek yok. Kaybettiğimiz her şeyi yeniden kazanabiliriz ama aşkımızı kaybetmeyelim. Kardeşlerim Ulu Cami’yi iyi anlasın. Mescid-i Aksa’nın kokusunu aldım hep. Diline, dinine ve rengine bakmadan herkes bu milletin parçasıdır ve öyle kalacaktır.’

Bu coğrafyada konuştuğumuz her şey birbirinin parçası aslında. Bu dağınıklığı öncelikle zihinlerde gidermek gerekiyor. Eğer Ulu Cami ile Mescid-i Aksa arasındaki gönül bağını göremiyorsak, işte o zaman adına çözüm dediğimiz her şey, nafile bir çabaya dönüşüyor.

***

İstanbul’da, Bursa’da yahut Diyarbakır’da söylenen her sözün kuşkunuz olmasın ki Erbil’de, Kerkük’te ya da Halep’te karşılığı var. Bunları bütün olarak göremediğimiz zaman, Türkiye’nin dış politikada ne yaptığını anlamak imkansız hale geliyor.

Bazı çevrelerin inatla ve ısrarla devam ettirmeye, hatta zihin kodlarımıza sızarak yeniden üretmeye çalıştığı ‘ulusalcılık’ ve bunun etrafında şekillenen her proje, tek kelimeyle bataklık. Zaten bunca sorunun etrafımızı böylesine sarmasının nedeni de, yüzyıl önce bu bataklığa düşmek zorunda kalmamız.

Şimdi kaderin garip bir cilvesi olarak, gerek siyasi sınırlarımız dahilinde yaşayanlar, gerekse bölgedekiler olmak üzere Kürtlerin bir bölümü, söz konusu ‘bataklık’ üzerinden kendilerine gelecek arıyorlar. Bunun nasıl bir tuzak olduğunu anlatma yolunda yaptığınız her hamle, özellikle ayrılıkçı/ulusalcı Kürt hareketi tarafından reddediliyor.

Kısmen de olsa topraklarımızdaki ulusalcılık hamlesinin karşılık bulduğu malum. Neyse ki bugün Türkiye’yi yöneten siyasi akıl bu kıskaçtan kurtulma yolunda cesur adımlar atıyor.

Sorun, geçmişi taklit ederek kendilerini sözümona bağımsız kılmaya çalışanların ortaya çıkardığı tablo. Ayrılıkçı Kürt hareketinin bu coğrafyaya yaptığı en büyük kötülük, geçmişle olan bağları acımasızca yok edip, yerine geçtiğimiz yüzyılın köhne ulusalcı zihniyetini yerleştirme çabası.

***

Yeri gelmişken, Ahmet Davutoğlu’nun konuşmasından bir bölüm daha aktaralım:

‘Diyarbakır için Güneydoğu’nun Paris’i diyorlar. Paris ne ki Paris dünkü şehir. Bizim tarihimiz var. Diyarbakır varken Paris yoktu.’

Bizim ihtiyaç duyduğumuz tarih bilinci ve gerçekten hak ettiğimiz özgüven bu. Saatlerini Londra’ya, Paris’e, Washington’a bakarak ayarlama alışkanlığında olanların anlamadığı, asla da anlayamayacağı gerçek bu.

Düşlerinde Mescid-i Aksa’yı görenlerin Diyarbakır Ulu Camii’de saf tutup gönül diliyle buluştuğu bir ülke burası. Ne ulusalcı pislikleri yeniden yorumlayıp aramıza sızmaya çalışanların, ne de ‘Biz kardeşiz, et tırnaktan ayrılmaz’ dediğimiz zaman öfke seline kapılıp tepki gösterenlerin tuzağına düşmeden yola devam etmek zorundayız.

Sevgili Osman Sarı’nın dizeleriyle bitirelim:

‘Yağmalanmış kalbimin ülkesi Kudüs / Filistin ve Endülüs bir hal olmuş bize./ Ey bizi bekleyip bekleyip hüzünlenen çağ./ Bir hal olmuş bize bir hal olmuş bize.’