Ulusalcýlýk sinemada da baþa bela. Lobicilikle, ajan provokatörlükle, süreli yayýnlarla el ele verip ateþ olmayan yerden duman çýkarmayý beceriyor. Yalnýz sinemadaki ulusalcýlýk ideolojik falan deðil, düpedüz lümpence. Kahvehane köþelerinde yýllar boyu dumanaltý kalan kafalarca türetilmiþ komplo teorilerinden öteye gidecek bir düþünce sistemine sahip deðil. Lobicilik de düpedüz otel lobisinde oturup dedikodu yaymaktan ibaret. Sinema ve medya sektörünün kadrolu kýþkýrtýcýlarýndan ibaret, ajan provokatör diye iltifat ettiklerim. Uluslararasýlýk fena bozar bu ulusalcý sinemacý ve medyacýlarý.
Laf taþýyamayacaklarý, insanlarý birbirine düþüremeyecekleri, önyargýlarýný empoze edemeyecekleri, amigoluk yapamayacaklarý ortamlarda sudan çýkmýþ balýða dönerler. Dedikoduculuklarýný ve iftiracýlýklarýný ifade özgürlüðü kavramýnýn arkasýna saklayabilecekleri sýð sulara ihtiyaç duyduklarý için etraflarýný hep bir bataklýða çevirmek isterler. Bu kadar çamur atmalarý ondandýr. Bu yüzden yýllardýr ülkemizde düzenlenen film festivallerinin uluslararasý yarýþmalarýný görmezlikten gelirler. Gönderilen bültenleri aynen yayýnlamaktan öte fikir ileri sürebilen medya mensuplarýnýn sayýsý kaçtýr dersiniz?
Hak veriyorum tabii, ulusalcýlýktan nasýl vazgeçsinler? Nerede hareket orada bereket. Oysa uluslararasý programda yer alan filmlere karþý ahlakçýlýk taslayabilirler, en fazla. Ki onu da gerekçelendirebilecek altyapýya sahip olmak, muhabirlikle muhbirliði birbirine karýþtýrmak ve açýk vermemek kolay deðil.
E o zaman ne anladýk bundan? “Tartýþma yarattý”ymýþ, sevsinler. Hani nerede aðýz sulandýran küfürler, boks karþýlaþmasý gibi raunt raunt takip edilen kavgalar, eski defterleri açýp ortalýðý kýzýþtýrmalar, tamamen asýlsýz iddialarý ciddi ciddi ileri sürmeler? Bu ecnebi yönetmenlere koþsan konuþmaz, þöyle sansasyonel bir demeç vermez, ödül kazanmadý diye jüriye veryansýn etmez, kendi filmini tek geçmez, kazanmak da var kaybetmek de mantýðýyla hareket eder. Hayal gücünü kullanýp sallasan üç beþ fikir... Tekzip bile edebilir!
Sinemacýlarýn ise hiç durmadan anlaþýlmaz bir meþguliyetleri olur film festivalleri sýrasýnda. En fazla ulusal yarýþmanýn tamamýný izleyebilirler, baþka filmler baþka sinemacýlar çok uzaktýr onlara. Ne var göreyim, kim var tanýþayým diye merak edip sormazlar çoðunlukla. Haberim yoktu, der çýkarlar iþin içinden. Kaynaþamýyoruz diye yakýnmayý da ihmal etmeden! Nazar deðmesin, radarlarý týkýr týkýr çalýþýr. Jüri deðerlendirme toplantýsýndaki her lafý duyduklarýný dahi iddia edebilirler!
Ama ne zaman ki ünü dünyayý tutmuþ bir Hollywood starý görünür ufukta o zaman hemen herkes üþüþür etrafýna. Fiziken ve fikren. Gördüm, konuþtum, dokundum, süründüm, þöhretinin siminden biraz da kendime bulaþtýrdým. Ay ben de parýl parýl parladým. Sinemada enternasyonalist olmayabiliriz ama globalleþmeye karþý deðiliz!
***
Altýn Portakal’ýn gün aþýrý gönderdiði basýn bültenlerinin ötesine geçip de üzerine haber üretilen tek yaný Hülya Avþar’ýn jüri baþkanlýðý olmadý mý? Tartýþma öyle bir dallandý budaklandý ki Jack ve fasulye aðacýna döndü. Ama Uluslararasý Jüri Baþkaný olarak sinema tarihinin en büyük ustalarýndan Istvan Szabo’nun geleceði, Filistin sinemasýyla da davasýyla da özdeþleþmiþ olan yýldýz Hiam Abbas’ýn yönettiði filmle yarýþacaðý haberinin üzerinde duruldu mu hiç? Seçilen filmler hakkýnda haber üstüne haber, köþeler dolusu yorum çýktý mý? Hayýr, çünkü kafalarýmýzda sadece “kötü haber iyi haberdir” saplantýsý var. Diyeceksiniz ki Szabo ilk kez gelmiyor ki ülkemize, doðrudur, geldi. Bilgeliðinden ve klasikleþmiþ filmlerinden feyz aldýk. Ama Hülya Avþar her hafta ekranlarýn köþebaþýnda el insaf!