Þu “ulus-devlet” konusuna biraz daha devâm etsek diyorum.
Bence Fransýz Büyük Ýhtilâli “Hürriyet, müsâvât, uhuvvet” (özgürlük, eþitlik, kardeþlik) prensibiyle gerçi beþeriyete büyük hizmetde bulunmuþdur. Sâdece bu üç ilkenin, çoðu kez yalnýzca kâðýt üzerinde dahî olsa, geçerlik kazanmasý bile onun önemini tesbîte yeter. Ama bunun yanýsýra dünyânýn baþýna bir de büyük baþbelâsý sarmýþdýrki onun adý da “milliyetçilik” ve buna baðlý olarak ortaya çýkan “ulus-devlet” kavramýdýr.
Ulus-devlet genellikle iyi bir þey olarak telâkkýy edilir. Ben de uzun süre öyle sandým.
Fakat zamân içinde fark etdim ki muhtelif kavimleri birbirine düþürüp kýrdýrmak için de aransa bulunmayacak türden bir vâsýta!
“Benim milletim daha üstündür! - Hayýr benimki daha üstündür!”
Bir kere bu sarmala kendinizi kaptýrdýnýz mý uyuþturucu baðýmlýsý gibi bir daha kendinizi kurtarmanýz imkânsýz denecek derecede zor.
Bakýnýz sâdece Birinci Cihan Harbi’nde onbeþ milyon insan öldü!
Ýkinci Dünyâ Savaþý’nda ölen hemcinslerimizin sayýsý ellibeþ milyon!!!
Bu arada patlak veren daha ufak çaplý sayýsýz savaþda ölenlerle berâber bu rakam 200 milyona, hattâ baþka bâzý tahminlere göre 250 milyona ulaþýyor.
Þimdi lütfen kimse kalkýp bana sözümona Marxist bir yaklaþýmla o savaþlarýn son tahlilde hep ekonomik sebeblerden ötürü patlak verdiði martavalýný okumasýn!
Ardýnda milliyetçi dürtü olmasa hiçbir ekonomik durum savaþa gerekçe oluþturamaz! Zîrâ biliyoruz ki ekonomik kaynaklar dâimâ herkese yetecek derecede mevcuddu ve mevcuddur.
Problem, paylaþma kültürünün millî ihtiraslara yenik düþmesinden ileri geliyor.
Onun için ben bu “ulus-devlet” kurgusunda hiç, ama hiç hoþlanmýyorum!
“Avrupa Birliði” (AB) projesi, el’ân içinde bulunduðu pespâye ve acýnacak duruma raðmen fikir olarak bu ulus-devletler çaðýný aþmak üzere atýlmýþ önemli bir adým olarak gözüküyor.
Ancak burada da problem, bu örgütlenme içerisindeki bâzý ufuksuz ve zekâca tam geliþkinlik alâmetlerinden yoksun bir dizi politikacýnýn takýndýðý taþralý tutumdur.
Onlar Avrupa’yý, bir “küçük olsun da benim olsun” zihniyetiyle bir tür kasabalý “eþraf kulübü” olarak görmek ve tutmak istiyorlar.
Ýliklerine kadar iþlemiþ olan ýrkçý ve softa Hýristiyanlýk mikroblarý kendi menfaatlerinin de Türkiye’yle bütünleþmekde olduðunu anlamalarýný engelliyor.
Farkýnda deðiller ki bugün tezyîf ederek dýþladýklarý Türkiye, yarýn Çin ve Hindistan yatak odalarýnýn kapýsýný týklatdýðýnda muhtemelen bu meydan okumaya karþýlýk verebilmelerini saðlayacak en önemli unsur olacak!
Umalým ki bugün “polit folklor” türünün baþarýlý örneklerini sergileyerek seçmenlerinden oy toplamaya uðraþan bâzý soytarýlar yarýn ortada hiçbir oy sandýðý bile kalmayýnca apýþýp kalmazlar. Umarým bir B planlarý vardýr.
NOT: Çarþamba günki yazýmda “Gidelim Göksu’ya bir âlem-i âb eyleyelim.” adlý ve Kürdîli Hicazkâr Makamý’ndaki hârikulâde þarkýyý, Kiryazis (Mumcu) Birâderler’den Andon Efendi’nin bestelediðini yazmýþdým.
Okuyucularýmdan çok sayýda düzeltme geldi. Andon Efendi’nin deðil Hristo (yâhut Hristaki) Efendi’nindir o beste diye!
Özür dileyerek düzeltiyorum.
Ayrýca böylesine dikkatli ve bilgili okuyuculara sâhib olmakdan duyduðum iftihar hissini de bir kere daha vurgulamak istiyorum.
Andon, Civan (Zivanis) ve Hristo Birâderler son devir Alaturka mûsýkýymizin deðerli üç bestekârýdýr. Ayný zamanda çok da usta icrâcýlardý.
Andon ünlü bir piyasa sâzendesiydi. Bilhassa köçekçe takýmlarýnda lavta, ayrýca biraz ud da çalardý. Aðabeyleriydi.
Ortanca kardeþ Civan ise yine bir lavta virtuozuydu.
Küçük kardeþ Hristo (Hristaki, ki Hristocuk anlamýna gelir) hem lavtacý hem hânende idi.
Bir de Erifili adlý kýzkardeþleri vardý ki profesyonel müzisyen deðildi.
Uzatmak istemiyorum. Fakat her üçünün de fevkalâde güzel besteleri vardýr.