‘Uluslararası hukuk', o emperyal güç odaklarının masalından ibarettir

İstanbul'da son 3 gündür, 'Parlamenterler Arası Kudüs Platformu' isimli bir kuruluşun tertip ettiği uluslararası bir toplantı vardı, son 3 gündür..

Şehir merkezinin çok uzağında ve yabancı sermayeli lüks bir otelin konferans salonunda yapılan bu toplantının cumartesi günkü oturumunda, Gazze'de sergilenen barbarlık karşısında neler yapılabileceğine dair, ve uluslararası hukuk alanında söz söyleyebilecek durumda oldukları anlaşılan hukukçuların konuşmalarını, cumartesi günkü oturumda izlerken, itiraf edeyim ki, hayıflandım.. Ameliyat masasına yatırılmış oldukça ağır bir hastanın kurtarılmasından ziyade, nasıl bir ameliyatın yapılacağı hakkında, kendi tıbbî uzmanlıklarını sergileyen doktorların farazî açıklamalarını hatırlatacak şekilde yapılan konuşmaların -anında yapılan- tercümelerini dinledim, saatlerce.. Ve masada yatan ağır hasta için 'sadre şifâ' olacak hiçbir çözüm sunmayan müdahale imkânları dile getiriliyordu. Halkı Müslüman olan ülkelerden çok sayıda parlamenter ve ayrıca başka inanç gruplarından hukukçuların yaptığı ve meselenin özüne değinilmeyen, daha çok da 'Uluslararası hukuk kuralları'nı daha bir yüceltmeye yönelik konuşmalardı bunlar.. Ve Siyonist İsrail çetesinin, 'Uluslararası Adâlet Divanı' veya 'Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi' gibi kuruluşlarda hesap verecek bir noktaya nasıl getirilebileceği üzerine; bazılarının 20 dakikayı geçen uzun konuşmalarının içinde, hiçbir yaptırım gücü olmayan hayalî laflardı dile getirilenler..

Esasen, uluslararası hukuk kurumları, Birleşmiş Milletler'in para gücüyle çalışıyordu. BM ve onun baş patronu olan Amerikan emperyalizmi ve müttefikleri, 'Para yardımlarımızı keseriz..' deyince, o anlı-şanlı uluslararası hukuk kurumları sus-pus oluvermiyorlar mıydı? BM'nin adâlet aranacak bir kurum olmadığı, bir 'nükleer hukuk' zorbalığının dayatma kurumu olduğu hatırlanmazsa, varılacak nokta budur.

*

7 Ekim 2023'den sonraki açıklamalarında, 'İsrail, kendi varlığını korumak için, HER ŞEY'i yapabilir!' diyen Amerikan emperyalizmi ve müttefiklerinin o sözleri ortadayken, hangi uluslararası hukuktan ve o uluslararası hukuk kurumlarından, nasıl bir yaptırım gücü beklenebilir?.

Bir Fransız hukukçusu, Gazze konusunu Uluslararası Adâlet Divanı ve diğer kuruluşlarda, çeşitli ülkelerden 650 kadar hukukçunun takip ettiğinden filan söz ediyordu. Biraz insaflı olan bir diğeri ise, 'Ordusu, silâhı olmayan bir halka karşı sergilenen saldırı için, uluslararası hukuk açısından, bir 'savaş'tan söz edilemez' diyordu.

New York'ta avukatlık yaptığından söz eden Filistin doğumlu bir diğeri ise, 'İsrail rejiminin yalnızlaştırılması çabasına ağırlık verilmesi'ni dile getiriyordu; çözüm olarak.. Geldiği ülkenin Başkanı olan Biden'ın, 7 Ekim 2023'deki Aksâ Tufanı'ndan hemen sonra, Tel-Aviv'e koşup, bir 'zamâne Neron ve firavunu' olan Netenyahu'nun acısını paylaşmasından ve 'Biz İsrail'le biriz, beraberiz ve buradan gidecek de değiliz.. İki uçak gemimizle, savaş uçaklarımız ve silahlarımızla geldik; müdahale eden olursa, bertaraf ederiz. Ben Katolik olmakla birlikte, Katolikliğim Siyonist olmama engel teşkil etmez..' dediğinden habersiz gibiydi..

Tabiî, Biden'ın 18 Ekim 2023 günü açıkça söylediği, 'Eğer burada İsrail adında bir devlet kurulmamış olsaydı bile, biz burada böyle bir devleti yine kurardık!.' şeklindeki sözlerinden, bu ünlü 'uluslararası hukukçu'lar ya habersizdiler, ya da, o nükleer hukuk zorbalığını ifşa edecek cesaretleri yoktu..

Evet, 'uluslararası hukuk' uzmanları diye davet edilenlerden tek bir kişi bile, 'uluslararası hukuk' denilen kavramın, gerçekte 2. Dünya Savaşı'nın ilk Atom Bombası'yla sona erdirilmesinden sonra bütün dünyaya ve insanlığa dayatılan hukuk anlayışının, bir 'nükleer çağ ve zorbalık hukuku' olduğunu söyleyemedi.

Böyleyken, bu gerçekleri görmeyip-göstermeyip, söz konusu etmeyip, sadece İsrail rejiminden söz etmenin, asıl saldırganın, Amerikan emperyalizmi ve müttefikleri olduğunu gizlemekten başka bir sonuç vermeyeceği ortadaydı.. Bu toplantıdan, bir devlet olduğu iddiasıyla cinayetler işleyen Siyonist çete İsrail'in, gerçekte Amerikan emperyalizmini Doğu Akdeniz'deki şubesi olduğunu ilân edecek bir karar nasıl beklenebilirdi?

Gazze'de, hastaneleri bile yakıp yıkan bir zorbalığı sahneleyenlerin, orada ölen yüzlerce insanı, hemen oracıkta hastane avlusuna gömdüklerini dünyaya yansıtan ve dehşet verici barbarlık görüntüleri karşısında, Amerikan emperyalizminin şeflerinden ve onların Avrupa'daki en temel müttefiklerinden bir itiraz duyduk mu?

Evet, sırf, insanlık vicdanına sahib olan o dünyaların sivil insanları bile, yüzbinler halinde itiraz ediyorlar, ama, emperyal güç odakları sağır..

Böyle bir toplantıda, 'Müslüman coğrafyalarının kalbi mesâbesinde olan Filistin'de 7 aya yakın bir sürede 50 binden fazla mazlum savunmasız bir Müslüman halkı en barbarca usûllerle katleden Siyonist İsrail çetesine ve ona bu barbarlıkları yaptıran emperyalist dünyaya karşı, belki bir reddiye yükselebilir' beklentisi içinde olanlar var idiyse, onların nasibi de ancak bir diğer hayal kırıklığı olmuştur.

*