Umera, ulema, ümmet ve Kürt sorunu

Toplumun sorun çözme mekanizmasýný umera, ulema ve ümmetin iliþkisi þekillendirir. Günümüzün ifadesiyle yöneticiler, aydýnlar ve halk da diyebiliriz. Bu mekanizma saðlýklý iþlediði oranda toplum da doðru yönde, varlýðýn tabiatýna ve amacýna uygun olarak saðlýklý bir geliþme gösterir. Sorunlarýn üstesinden gelen, adil ve dengeli bir toplumun varlýðý buna baðlýdýr. Ýslam medeniyetinin ayýrýcý özelliklerinden biridir bu. Alim ya da aydýn, objektif ve özgür bir þekilde ilmi çaba sarf ederek (içtihad ederek) herhangi bir meseleye iliþkin bir öneride bulunur, halk bu öneriyi benimser veya benimsemez. Yönetici de halkýn onayladýðý, benimsediði ilmi öneriyi, görüþü siyaset diline uyarlayarak tatbik eder. Halkýn benimsemediði içtihadý da dikkate almaz. Bu yüzden Ýslam toplumu açýsýndan alimlerin ihtilafý rahmettir. Çünkü halka (ümmete) alternatifler sunarlar, yöneticilerin de önünü, ufkunu açarlar. Halkýn benimsediði içtihadý dikkate almayan devlet de bizzat kaosun kaynaðý olur.

Sanýlanýn aksine, içtihat kapýsýný alimler deðil, ümmet kapatýr. Bir de "Ümmet masumdur" sözü var. Halkýn yönlendirici propaganda olmaksýzýn benimsediði görüþün isabetli olduðunu ifade eder. Dolayýsýyla Ýslam toplumunda, yukarýda deðindiðimiz üçlünün iliþkisi "düþünceyi alim üretir, halk onaylar (veya onaylamaz), yönetim de uygular (veya uygulamaz)" þeklinde biçimlenir.

Buna göre, alimlerin yaptýklarý içtihatlarýn doðruluðunun ölçütü, ümmetin benimsemesi, üzerinde ittifak etmesidir. Alimin yaptýðý içtihat, ortaya attýðý tez ümmet tarafýndan kabul görüyorsa, bu içtihat isabetlidir, bu tez yerindedir demektir. Þöyle de diyebiliriz: Halk, beðendiði içtihada kapýyý sonuna kadar açar. Beðenmediði içtihada karþý da kapýyý sýký sýkýya kapatýr. Nitekim günümüzde uçuk kaçýk içtihatlar (!) yapan, tezler savunan kimi marjinal alim müsveddelerinin, baþka alimler genellikle ses çýkarmadýklarý halde, halk yüzlerine bakmadýðý için, en fazla bir ekranlýk saltanatlarý oluyor.

Batý medeniyetini referans alan toplumlarda bu yapý genellikle yöneticilerin bir þeye karar vermesi, aydýnlarýn buna bilimsel (!) gerekçeler üretmesi ve halkýn yoðun bir propaganda ile buna ikna (!) edilmesi þeklinde iþler. Doðal olarak hiçbir sorun çözüme kavuþturulamadýðý gibi toplumu ancak yöneticilerin gücü ile idare etmek mümkün olur. Ýranlý þair (aydýn) geçmiþte bizim medeniyetimiz çerçevesinde de kendini gösteren bu çarpýk iliþkiyi þöyle tarif etmiþ: "Sultan, günün tam ortasýnda gecedir, diyor, ben de (aydýn olarak) ne güzel buyurdunuz, iþte ay ve iþte yýldýzlar diyorum."

Yönetici, içtihadý, görüþü halkýn onaylayýp onaylamadýðýna bakmaksýzýn doðrudan alimden (alim müsveddesinden), kapýkulu aydýnýndan alýrsa, geçmiþin "saray ulemasý" veya "saray þairi" benzeri, gözünü devletin ulufesine dikmiþ resmi bir ulema ve aydýn sýnýfý doðar. Denge bozulur, yönetici ufuksuz kalýr ve toplumsal huzursuzluk bir türlü dinmez.

Günümüzün sorunu, ilim adamlarýnýn geçinmek için devletin vereceði maaþa muhtaç olmalarýdýr. Bir de özellikle dini ilimler alanýnda son yýllarda akademik unvanlarýn, dekanlýk, rektörlük gibi itibarlý, havalý makamlarýn etkili olmasýdýr. Doðal olarak alim, içtihadýný kendisine maaþ, unvan ve makam veren merciin arzusunu dikkate alarak gerçekleþtirecektir, netameli konulardan uzak duracaktýr.

Son günlerde yeniden gündeme gelen yakýcý "Kürt sorunu" karþýsýndaki aydýn sessizliðinin, ulema kýsýrlýðýnýn sebebi iþte bu çarpýk iliþkidir. Bu sorunu çözmeye karar vermiþ "devlet aklý"nýn saðlýklý iliþkiye göre iþleyen mekanizmayý devreye sokmasý gerekir. Aksi taktirde yönetim ufuksuz, toplum da alternatifsiz kalmaya devam edecektir.