Umre

Bazı anlar vardır, insan yaşamında. Ondan öncesi ve ondan sonrası diye kesin bir çizgi çeker. O an da aslında sizi kendine çeker... Planlarsınız, niyet edersiniz, hatta ölürcesine istersiniz... Olmaz... Ama eğer yazgınızda varsa, yazılmış ise o an, su gibi akar gelir, sizi bulur. Zaman ve mekanın kutsallığında ruhunuz bedeninize rehberlik eder ve yolculuk tamamlanır. Ya da o yolculuk, tam da o anda başlar... Bilemezsiniz, yolun hangi noktasındasınızdır.

Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ile gerçekleştirdiğimiz Suudi Arabistan ziyareti ve bu vesileyle nasip olan Umre ziyareti işte böyle bir yazgının sonucuydu. 

Mekke, Medine, Beytullah... Kabe’nin içine ürpererek atılan adımlar... Asla fiziki bir merak değil... Resimlerini görmüştüm, videolarını izlemiştim. Ruhumun, yüreğimin bakmaya çalıştığını hissettim görünmeyen noktalara, belirsiz duvarlara... Gözlerim kıyamadı bakmaya... Cumhurbaşkanımızın Kabe’nin içinde dört ayrı yöne de dönerek namaz kıldığını anlattı ekibimizden bir ağabeyimiz. Ama o an, içinde insan ruhu, sanki gözünün gördüğüne değil, ruhunun işaret ettiği noktaya odaklanıyor. Hemen önünde secdeye varan dışında kimseyi seçemiyorsun... Mahşer yeri öyle bir yer mi acaba? Kabe’nin içinde heyecan, coşku, keder ve şükür ve “hamdolsun” duygusu buluşuyor ve illa ki gözyaşı olup akıp gidiyor... Loş ve gül kokulu uhrevi bir mekan... Mekanın ötesinde bir zaman... Tarifi imkansız...

Diyabet nedeniyle zaman zaman yürümekte çektiğim zorluk korkutuyordu Cidde’den Mekke’ye hareket ettiğimiz zaman.

“Allah’ım, umreyi tamamlayacak takati esirgeme” diye dua ettim içimden...

Ve Rabbim, tavaf ve say’ı tamamlayacak gücü esirgemedi...

Anlatmam gereken bir başka nokta, Hacer-ül Esved ile buluşma anı.

Cumhurbaşkanımız ve Emine Erdoğan hanımefendi Hacer-ül Esved’i ziyaret ettikten sonra, hanımlara öncelik vererek, o kutsal nokta ile kavuşmamıza vesile oldular. Hacer-ül Esved’e yüzümüzü sürmek... Kokusunu içimize çekmek... Kabe’nin içinden çıktıktan sonra da, heyetteki herkese tek tek içeriye girilip girilmediğini sordu Cumhurbaşkanımız. Beraberindeki herkesin içeriye girdiğinden emin olduktan sonra Merve ve Safa arasındaki ibadete geçildi.

Allah’ın izni ile Cumhurbaşkanımızın yanında olarak her kula nasip olmayan bir misafirlik... Umre’deki manevi haz ve uhrevi kaybolmuşluk hissinin, Medine-i Münevvere’de yerini kederle karışık bir sorumluluk duygusuna bırakması... Mekke’deki arınmışlık ihtimalinin verdiği coşkunun, Mescid-i Nebevi’de insanın ruhuna seslenen bir çağrıyla buluşması.

Peygamber Efendimiz’in kabrinin önünde dua etmeyi nasip eden Rabbime şükürler olsun. Allah, bu nasibe vesile olan Cumhurbaşkanımızdan razı olsun.

Hasan Karakaya

Mekke ve Medine ziyaretlerinin ardından “Bu manevi haz kimbilir kaç gün hatta kaç ay sürer?” diye düşünürken, bir tokat gibi gelen haber... Akit Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hasan Karakaya’nın ani ölüm haberi... Erken bir ölüm... Ama o kadar da güzel bir ölüm... Medine’de... Peygamber Efendimizin Hücre-i Saadet’inin önünde dua ettikten sonra... Hayat gibi, ölüm de anlatan oldu orada...

“Manevi haz kadar, idrakı da unutmayın” dedi sanki bir ses... “Hayat bir nefes kadar yakın ölüme... Aklınızdan bir an bile çıkarmayın”.