1987 yýlýnda bir gece sabaha doðru köyümüz Xeramemo bir komando birliði tarafýndan kuþatýlýp basýldý. Sabah ezanýyla birlikte biz köylülerin tümünü köy meydanýnda topladýlar. Komutan olduðunu sandýðým subay tek tek isimler okumaya baþladý. Okunan isimler arasýnda hem benim adým hem de babamýn adý vardý. Köyün bütün evleri tek tek arandýktan ve içindeki eþyalar hallaç pamuðu gibi ortalýða atýldýktan sonra, ellerimiz kelepçelenip Mardin’in Savur ilçesindeki karakola götürülmek üzere yola koyulduk.
Yolun bir yerinde Babam Þêxê Þero yanýndaki subaya, Türkçenin kaþýný gözünü yara yara baþýmýza gelen bu felaketin nedenini sordu. Subay, ‘’hepiniz teröristlere yardým yataklýk ediyorsunuz’’dedi.’’ Onlarý saklýyor ve besliyorsunuz, dolayýsýyla siz de teröristsiniz’’ dedi. Babamýn o bilge haliyle ne diyeceðini herkesten daha çok merak ediyordum. Subayý dinledikten yüzünü yürüyüþ istikametimize çevirdi sonra Kürtçe olarak þöyle dedi ‘’ Bi Tirkî hun biheqin, Bi Kurmanci em biheqin’’. Mealen, Türkçeye þöyle çevirilebilir; ’’ Türkçe olarak siz haklýsýnýz, Kürtçe olarak biz haklýyýz’’.
Zaman babamý haklý çýkardý. Çünkü her Kürt ne teröristti ne de yardým ve yataklýk yapýyordu. Ama Her Kürt daima ve yine sadece Kürttür.
Size çok önemli görünen bir þeyin, baþka birinin hayatýnda sadece bir ayrýntýdan ibaret olduðunu bilmek ve bu gerçeði kabul etmek, ironik olarak bu gerçekle birlikte yaþamak daima daha iyidir.
Bir bakýmdan dünyanýn çok parçalý ve çok fikirli olmasý ve yaman çeliþkilere sahne olmasý esasen umudun da kaynaðýdýr. Dünyanýn çok parçalý portresine raðmen kiþinin kendi bakýþ açýsýný mutlaklaþtýrmasý daima basiretsizlik olarak deðerlendirilmeye mahkum olur. Kimi karakterlerin gerçekçi olmaktan uzak arzularý, esasen telafisi mümkün olmayan hüsranlarýn ilk habercisidir. Elbette kimi mutlak gerçekler de vardýr. Sözgelimi balýðýn ayný anda hem taze hem de bayat olmayacaðý gerçeði gibi. Balýk ya tazedir ya da bayat. Balýðýn hem taze hem de bayat olmasý mümkün deðil.
Son dönemde Mardin’de Devir Tasfiye ve Paylaþtýrma Komisyonu adý altýnda bir kurul çalýþmaya baþladý. Söz konusu Komisyon Süryanilere ait çok sayýda kilise ve manastýra el koydu. Bunlar önce Maliye Bakanlýðý’na, sonrasýnda dini kurumlar olduklarý için Diyanet’e devredildiler. Neyse ki toplumsal baský sonucu Komisyon’un bu kararý iptal edildi ve Diyanet mallarý iade etti. Ama Süryanilere deðil, Hazine’ye.
Þimdi biri bana bir açýklama yapsýn? Bu ne anlama geliyor? Daha önce Gayrýmüslim’lerin mallarýný kendilerine iade eden AKParti yönetimi, þimdi ne oldu da bu mallara el koyuyor? Etyen Mahçupyan durumu çok güzel özetlemiþ.
‘’AK Parti böyle davranan bir parti hiç olmadý. Aksine özgürlükleri, çoðulculuðu öne çýkardý ve sahiplendi. Kürt kimliðini tanýmanýn ötesine geçti, Dersim’in devletçe hatýrlanmasýný saðladý, Gayrýmüslim azýnlýklarýn on yýllardýr el konmuþ mallarýnýn hiç olmazsa bir kýsmýný sahiplerine iade etti. AK Parti hiçbir zaman demokrat zihniyeti derinlemesine benimsemiþ bir hareket de olmadý… Ama demokratik deðerlerin kýymetini bildi ve demokratikleþtirici bir siyasi/toplumsal aktör olarak Türkiye’de Kemalist vesayeti bitiren, kamusal alaný çeþitliliðe açan bir çizgi izledi.’’
Demokrat Özgürlükçü bir siyasal siyasal iktidar, eriyip gitmekte olan küçük bir azýnlýðýn mal varlýðý dahil her tür varlýðýný korumakla yükümlüdür. Siyasal ahlak, çoðulculuk ve demokrasi bunu gerektirir.
Dün Kürtlere yapýlan zulümler nasýl haksýz ve pervasýzsa bugün Süryanilere dönük bu yaptýrýmlar da o kadar haksýz ve zalimcedir.
AKParti içine bu kadar kapanarak, 16 Nisan 2016 referandumunda ortaya çýkan siyasi tabloyu kucaklayamaz.