Selanik Film Festivali baþlar baþlamaz Türkiye sinemasýndan filmler gündeme damgasýný vurdu. “Küf”, “Lal Gece”, “Tepenin Ardý”, “Yeraltý” ve “Güzelliðin On Para Etmez” güçlü programýn kalburüstü filmleri olarak mimlendi, hemen.
Türkiye’den ve yurt dýþýnda yaþayan Türkiyelilerden bu kadar birbirinden farklý konularda ve yüksek nitelikli film çýkmasýna herkes alýþtý. Eskisi kadar çok “Nasýl baþardýnýz?” sorusu gelmiyor! Ama aradan geçen yýllara raðmen düzeyin düþmemesi ve isimlerin çeþitlenmesi sinema çevrelerini þaþýrtmaya devam ediyor. Türkiye sinemasý sürekli umut veriyor.
Henüz yapým aþamasýndaki projelerimiz bile dikkat çekiyor. Örneðin Özcan Alper’in üçüncü filmi olacak Rüzgarýn Hatýralarý senaryosu Montpellier Akdeniz Filmleri Festivali - Cinemed’in Fransýz Ulusal Sinematografi ve Canlandýrma Merkezi - CNC tarafýndan verilen büyük ödüle deðer görüldü geçen hafta. Tabii ayný senaryonun Türkiye’deki Destekleme Kurulu tarafýndan göz ardý edilmesinin manidarlýðýný ayrýca tartýþmak lazým!
Bu konuyu þimdilik fazla eþelemeden 53. Selanik Film Festivali’nden konularý itibariyle etkileyici iki filme deðineyim. Politik sinemanýn büyük ustasý Costa Gavras’ýn yeni filmi “Le Capital / Sermaye” ve aykýrý hicivci Japon yönetmen Sono Sion’un “The Land of Hope / Umut Ülkesi”.
Selanik’te hararetle karþýlanan Yunanlý - Fransýz usta “Le Capital”i Stephane Osmont adlý bankerin yazdýðý kitaptan uyarladý. Bir Amerikan bankasý tarafýndan “yutulmaya” çalýþýlan bir Fransýz bankasýnýn baþýna getirilen genç ve hýrslý CEO’nun yükseliþ ve kendinden önceki kuþaðý faka bastýrýþ hikayesine dehþetle tanýk oluyorsunuz. Çünkü bu filmde hiç “iyi” adam yok, hangi “kötü” kazanacak diye bakýyorsunuz!
***
Costa - Gavras “Para ve paranýn toplumumuzda oynadýðý rol üzerine bir film yapmak istedim. Sinema toplumu dönüþtüremez, ama birçok þeyi deðiþtirmek için mesafe kat etmeye yarar - 117 yýllýk varlýðý süresince hep yapageldiði gibi. Ben düþündüren bir film yapmak istedim ki izleyici filmin konusu hakkýnda daha fazla þey öðrenmek istesin”.
Herþeye muktedir sermaye karþýsýnda umutsuzluða kapýlmamýza, kendimizi aciz hissetmemize hiç gerek olmadýðýný savunan Costa-Gavras “Umut olduðuna inanýyorum, bu umut her birimizin içinde yatýyor. Kiþisel olarak her birimize ve gelecekte takýnacaðýmýz tavýra baðlý” dedi. Yýlmaz Güney’in arkadaþý olmuþ bir yönetmenden beklenecek bir duruþ, elbette.
Öte yandan tam çevirisi “Umut Ülkesi” anlamýna gelen filminde “Sono Sion aslýnda deprem ve tsunamiyi atlatsa bile radyoaktif kirlilikten mustarip olan, halihazýrda faaliyetteki nükleer santraller yüzünden geleceði basbayaðý tehdit altýndaki Japonya’ya aðýt yakýyor.
Yer yer gülünçleþtirmekten çekinmediði bir melodram formatý içinde Fukuþima felaketini yaþamýþ Japonya’da Nagaþima nükleer santralinin reaktörlerinin bir deprem ertesinde patladýðýnda olabilecekleri aile, yuva, memleket, toprak kavramlarýný geleneksel biçimde idealize ederek anlatýyor. Bürokrasinin ve sivil savunmanýn aczini, medyanýn patetik normalleþtirme çabalarýný, insanlarýn afetin boyutlarýný inkar etme heveslerini gösteriyor. Gözle görünmeyen, elle tutulmayan, önlenemeyen ve her þeye bulaþan, sadece cýzýrdayan bir geiger cihazýnýn göstergesindeki rakamlarla fark edilen ölümcül radyasyonla Japon çocuklarýný bekleyen bir gelecek olup olmadýðýný sorguluyor.
Sono Sion da Costa - Gavras da “umut fakirin ekmeði” diyor, özetle. Öyledir, iktidar odaklarýnýn yol açýlan afetlere karþý her daim hayata tutunarak direnme umudumuz tükenmeyen bir hazinedir. Sinema da umut ekmeðini çok güzel piþirir.