Umutsuzluk operasyonu

Tunus eski Cumhurbaşkanı Muhammed Munsif el-Merzuki’nin, Ankara’daki saldırının ardından Facebook’taki sayfasında yazdıklarından haberiniz var mı?

Merzuki, biz yazınca ‘hamaset’ ve ‘yandaşlık’ olan şu tespiti yapmış: “Türkiye, Sykes-Picot anlaşmasında kendisine biçilen itaatkârlık rolünü aşarak rol model oldu. Türkiye, iki milyondan fazla Suriyeli’ye desteğinden ve onları korumasından, Arap Baharı’na, özellikle ordu ve güvenlik konularında Tunus’a verdiği her türlü destekten, ekonomik ve sosyal alanlardaki başarısından ve büyük devletlerle yarışmasından dolayı cezalandırılmak amacıyla terör saldırıları aracılığıyla hedef alındı.”

Türkiye’nin ümmet coğrafyasında ve mazlumlar nezdinde nasıl görüldüğüne güzel bir misâldir Merzuki’nin sözleri. Evet, Türkiye kendisine biçilen itaatkâr elbiseyi yırtıp atma gayretinde ve özbeöz kendi ruh kökünden neşet eden eskimez yeni elbiseyi giyme üzeredir. Türkiye’ye yönelik topyekûn saldırı bu sebeptendir. Alışageldik ifâdeyle, doğum sancılı geçiyor! Hoş, sancısız doğum mu olurmuş...

Allah’ın izniyle bu doğum olacak. Hiçbir kuvvet bu doğuma engel olamaz. Bu doğum sürecinde bizler nerede ve hangi hal üzere olacağız? Doğum sancılı geçiyor diye kaçıp gidecek miyiz, yoksa bu mukaddes doğumdan pay sahibi olarak Allah’ın huzuruna mı çıkacağız? Fert fert cevabını vermemiz gereken sorular. Vakit kalmadı!

Hatalarımız var, yanlışlarımız var, zaaflarımız var, günahlarımız var... Bunlara mukabil umudumuz var, inancımız var, dualarımız var, tövbemiz var... Tek kudret ve kuvvet sahibi Rabbimiz var; bunca hataya, günaha rağmen rahmetini, yardımını üzerimizden eksik etmeyen...

Umudumuzun, Salih Mirzabeyoğlu’nun “Otur sen şeytanî vaatte / Hesapsız vade ümit sahte” mısralarındaki şeytanî ve sahte ümit olmaması için ne yapmalıyız?

İlk başta, hayatında aldığı en büyük risk mahalle maçında kafa topuna çıkmak olan teyze adamların “öldük, bittik” laflarına bakmayacağız. “Realite” derken güçlüden yana olmayı kastedenlerle aramıza kalın duvarlar örmeliyiz.

İkinci olarak da, yıllardır sadece zarfıyla ilgilendiğimiz gençliğin mazrufuna da el atmalıyız. Gayesi dünya metaı olan bir gençlikle nereye gidilebilir? Üstad’ın ifâdesiyle “Başını bir gayeye satmış kahraman”larımız nerede?

“Ölçünün olmadığı yerde gaye de yok...” diyor Mütefekkir Mirzabeyoğlu ve ekliyor: “Gayenin olmadığı yerde de insan...”

Şeytanî ve sahte ümit olmaması için Salih Mirzabeyoğlu üç şart sıralıyor: Hâl idraki, nefs muhasebesi ve çaba.

“Her türlü “ümit” ve “ümitsizlik” lâfı, fikir ve aksiyon tütmediği müddetçe, imân ve samimiyet güdüklüğünden işarettir” diyerek de mevzuyu noktalıyor Mirzabeyoğlu.

Vatanımıza yapılan saldırılar diz çöktürmeye mâtuf saldırılardır. Türkiye üzerinden dünya mazlumlarına yapılan “Umutsuzluk operasyonu”dur. Bu operasyonu akamete uğratmak bizim elimizde. “Türkiye’nin üzerine yüz yıl önce giydirdiğimiz itaatkârlık elbisesini çıkarmasını engellersek dünyada kimse bize kafa tutamaz” diyenlerin ümidini de boşa çıkarmak bizim elimizde. Peki bizim elimiz nerede? Cep telefonunda mı, direksiyonda mı, samimi olarak ikâz edenlere sövmek için klavyede mi, haramda mı yoksa niyazda mı, kitapta mı, “hâl idraki ve nefs muhasebesi” için kafamızda mı!..