Üniversite tanımı, boş kontenjanlar ve LYS sonuçları

Eğitim yazımın başlığı biraz uzun oldu, sahife yöneticilerinden özür diliyor, anlayış bekliyorum çünkü bu uzunluk biraz da zorunluluktan.

Yazıya üniversite tanımı ile başlayacağım, bu konuda çok yazdım, tekrar tekrar okuyan varsa kusura bakmasın ama bu tanım işin özü gibime geliyor.

Liselerimiz dökülüyor, aşağıda LYS doğru cevap ortalamalarından örnekler vereceğim, en iyisinden en kötüsüne kadar üniversiteye giren ya da giremeyen öğrenciler arasında öyle ahım şahım bir fark asla yok, LYS baraj puanının (galiba 180) biraz ya da epey üzerinde bir öğrenci ile biraz ya da epey altında bir öğrenci arasında büyük farklar yok, üniversite öğretim üyeliği mesleği bu gerçeği bize gösterdi, belki sadece binde iki-üç oranında bir grup ortalamanın çok üzerinde, o kadar.

Bu nedenden, yani bu baraj puanlarının anlamsızlığı nedeniyle, bendeniz böyle düşünüyorum, üniversite kontenjanlarını arttırmamız, mümkün olduğu kadar çok öğrenciyi, lise mezununu üniversiteye almamız lazım ama bunu yaparken de üç ya da dört yıllık lisans tanımını, beklentilerini değiştirmeli, bu süreci bir temel formasyon olarak değerlendirmeli, bugün üniversiteden beklenen hedefleri de TÜMÜYLE lisansüstü aşamalara kaydırmalıyız.

Bugün, Türkiye yüksek öğretim sistemi bu önerdiğimin tam tersini yapıyor, lisans öğretiminin daha nitelikli olmasına çalışılıyor, ama liseler nedeniyle bu olanaksız, lisansüstü aşamalar, özellikle doktoralar ise dökülüyor.

Özetlemeye çalıştığım bu mantık doğrultusunda, nasıl bir pedagojik temele dayanılarak konduğu belli olmayan LYS barajı nedeniyle üniversitelerde kontenjanların kısmen de olsa boş kalması kabul edilebilecek bir şey değil.

Bu barajın ne ifade ettiği belirsiz, liseyi bitirmiş ama bir biçimde 180 puanı aşamayan öğrenciyi tayınlaması, kayıtların boş kalması büyük bir yanlış, esas çok sert rekabet ise zaten, taş çatlasa, on bin kişilik özel bir kontenjan üzerine oluyor.

2013 LYS sonuçlarını ÖSYM Başkanı açıkladı; bu açıklamadan öğrendiğimize göre matematikte 50 soruda doğru cevap ortalaması 12.

30 geometri sorusunda da ortalama doğru cevap sayısı dört (rakamla 4); fizikte 30 soru sorulmuş, doğru cevap sayısı 6, felsefede 32 soru var, doğru cevap ortalaması 7, ingilizcede 80 soru var, doğru cevap ortalaması 24.

Üstelik bu grup sorulara bu grupları seçen öğrenciler giriyor, TV tabiriyle uzmanlık alanları.

ÖSYM bu ortalama doğru cevap istatistiklerini yüzdelik başarı dilimlerine göre bir yayınlasa, bildiğim kadarıyla yayınlamıyor, göreceksiniz standart sapma, yukarıda belirttiğim binde ikilik-üçlük grup dışında, çok büyük çıkmaz, çıkamaz.  

Türkiye ortalaması olarak geometri gibi çok temel bir dalda 30 sorudan sadece dört doğru çıkıyor ise, bizler neyi tartışıyoruz, LYS barajı ile kimi eliyoruz, kim eleğin altında, kim üzerinde kalıyor?

Yapılması gereken üniversite kontenjanlarını anfi büyüklükleri ölçüsünde arttırmak hatta yeni ve büyük anfiler inşaa etmek, fakülteleri belki de iki gruba ayırarak fen bilimleri ve toplum bilimleri fakülteleri oluşturmak, seçilen gruba göre öğrencilere ilk üç senede sadece temel bilgiler vermek AMA, lisansüstü aşamaları bugüne oranla bin kez daha fazla ciddiye almak, esas barajı, üç senelik lisanstan lisansüstü aşamaya geçerken koymak.

Çok az konuşuyoruz ama elimizde mutlaka irdelenmesi gereken bir ortalama lise mezunu profili var, bu profil, üzerini biraz kazırsanız, hiç de hoş bir profil değil, bu profille üniversiteye başlayıp dört sene sonra mühendis, mimar, iktisatçı, hukukçu, doktor (6), vs. olmak mümkün değil, zaten olunamadığı da aşikar.