Üniversiteleri düşünmek

Geçen Pazar (17 Ağustos), eğitim sütunumda “Dünya üniversiteleri, şirketler ve 21. Yüzyıl) başlıklı bir yazı yayınladım. 

Temel konu, Şanghay’da bir üniversitenin yayınladığı dünya üniversiteler akademik sıralaması ile dünyanın en başarılı şirketleri arasında bir bağ kurma çabam idi.

İznini alamadığım için ismini vermekten imtina ettiğim bir üniversite öğretim üyesi, bir meslektaş, Avustralya-Sydney’den, Sydney Üniversitesi’nden bana çok hoş bir elektronik posta göndermiş.

Bu mesleğin de en büyük keyfi bu galiba, bir şey yazıyorsunuz, bir tartışma açmak istiyorsunuz, Avustralya-Sydney’den bir mühendislik öğretim üyesi bu tartışmaya katılıyor, görüşlerini gönderiyor, bir bölümüne katılıyorsunuz, bir bölümüne katılmıyorsunuz ama her şıkta bir parça da bir şey öğrenmiş oluyorsunuz.

Meslektaşıma çok teşekkür ediyorum.

Aşağıda bu meslektaşımın elektronik posta mesajını aynen size sunuyorum, ismini iznini almadığım için kullanamıyorum ama mesajının sonundaki “bu konuya değinirseniz sevinirim” ifadesine dayanarak postayı aynen yayınlıyorum.    

“Sayın Karakaş,

Yazılarınızı ilgi ile okuyorum. Son makalenizde ele aldığınız üniversiteler sıralaması hakkındaki analizlerinize katılıyorum.

Yalnız ülkenizde (bu bir yazım hatası değil bu tabiri kullanmak zorundayım çünkü hayatını ve kariyerini kendi ülkesinde değil de başka bir ülkede kazanmak zorunda kalan biz göçmenler ötekileştirildiğimiz için bu sıfatı taşıyoruz) yaşadığım ülke Avustralya’da her eyalete en fazla 2 ya da üç üniversite düşmekteyken ve geçmişi köklü üniversiteler olan Sydney, Melbourne üniversiteleri bırakın liseden öğrenci kabul etmeyi bunu yakın bir zamanda durdurup sadece araştırmaya dönük üniversiteler olmayı hedefleyen eğitim kurumları.

Yani sadece master veya doktora yapmak isteyen öğrencileri kabul edecekler.

Gelelim Türkiye’ye. Beyaz show’da bunu çok net gördüğümden dem vuruyorum. Programın her açılışında Beyaz’ın ülkenin dört bir yanında bakkal şubesi gibi açılmış üniversitelerin öğrencilerini sıralaması gerçekten utanç verici. Bir ülkede bu kadar çok sayıda üniversite olması eğitim standardını dünyadaki rakipleri ile baş edemeyecek bir seviyeye düşürür. Mezunu olduğum üniversite Sydney mühendislik fakültesi olarak bir tek ODTÜ ve Bilkent’i tanıyor ve bu üniversitelerden mezun olup gelmiş öğrencilere en fazla 2 sene kredi veriyor. Yani mezun olmuş bir öğrenciyi 3. sınıftan başlatıyor.

Bir sonraki yazılarınızda bu konuya da değinirseniz sevinirim.

Teşekkür ederim ve çalışmalarınızda başarılar dilerim.

A. U. Sydney Üniversitesi Elektrik & Elektronik Müh. Fakültesi”

Sayın meslektaşımızın görüşlerine tam katılmıyorum ama çok önemsiyorum.

Lisans diploması ama bir tür genel eğitim, temel eğitim modelli üniversitelerin sayısının çoğalmasında bir sakınca görmüyorum, hatta büyük fayda mülahaza ediyorum.

Mesele lisansüstü öğretimin kalitesinde ve temel sorun da burada düğümleniyor.

Ülkemizde açılan her üniversitenin bir sosyal bilimler enstitüsü, bir fen bilimleri enstitüsü açmasının tuhaf, hatta komik olduğu ortada, sonuçlar, doktoraların düzeyi, niteliği de bunu zaten gösteriyor.

Lisans ve lisansüstü aşamaları birbirinden ayıracak, temel kalite arayışını lisansüstüne bırakacak bir modelin düşünülmesine acil ihtiyacımız var gibime geliyor.