Bu Pazar Eðitim yazýmda okurlarla bendenizin de cevabýný çok net veremediði bir konuyu tartýþmak istiyorum.
Toplumlarý farklý kriterlere göre sýnýflandýrmak mümkün.
Bu farklý kriterlerden biri de galiba güven ya da itimat kriteri.
Bazý toplumlarda bireyler bireylere, bireyler kurumlara, kurumlar bireylere iþe mutlak bir güvenle baþlýyorlar, süreç içinde bireyler ya da kurumlardan biri kendisine karþý peþinen duyulan güveni istismar ederse müeyyidesi çok aðýr oluyor, herkes de bu potansiyel aðýr müeyyideyi önceden biliyor.
Baþka toplumlarda ise insanlarýn insanlara, insanlarýn kurumlara, kurumlarýn insanlara, kurumlarýn kurumlara peþinen güvenleri yok, iþler bu güvensizlik ortamýnda baþlýyor ama iþin ilginç tarafý da bu süreçlerde bir güven istismarý yaþanýrsa, müeyyide de çok aðýr olmuyor.
Üniversiteye araþtýrma görevlisi, öðretim üyesi, öðretim görevlisi alým süreçlerini de bu çerçeve içinde görmek lazým.
Gelinen aþamada artýk üniversitelerin kendi bölümlerine araþtýrma görevlisi, öðretim üyesi, öðretim görevlisi alýrken inisiyatifleri çok azalmýþ durumda.
Bir kadroya öðretim elemaný alýnacak ise baþvurular oluyor ve baþvuran adaylar baþvurduklarý üniversiteye bir dizi sýnav sonucu ile birlikte geliyorlar.
Bu sýnavlar yabancý dil sýnavý, ALES (lisansüstü eðitim sýnavý) sýnavý sonucu gibi sýnavlar.
Araþtýrma görevlisi, öðretim görevlisi (doktorasý olmayan adaylar) alýmý olacak ise bu sýnavlara bir de lisans not ortalamasý dahil ediliyor.
Söylemeye gerek yok, tüm bu sýnavlar merkezi olarak yapýlýyor.
Mesela yabancý dil sýnavý sonucunu KPDS (kamu personeli dil sýnavý) ya da YDS belirliyor.
Üniversite sadece bir bilim sýnavý yapýyor (öðretim elemanlarý için) ve bu bilim sýnavýnýn nihai karara, eleman alým tercihine etkisi sadece belirli bir yüzde.
Yakýnda söz konusu bilim sýnavý da merkezi yapýlýrsa buna da þaþmamak lazým.
Sistemin temel mantýðý eleman tercihinin tümü üniversiteye býrakýlýr ise bu süreçte mutlaka ama mutlaka torpil iliþkilerinin, kiþisel tanýþýklýk, siyasi yakýnlýk tercihlerinin devreye gireceði ve bu durumun engellenmesi.
Baþka bir ifadeyle de güvensizlik toplumunun mükemmel bir yansýmasý.
Sistem üniversite hocalarýna bile güvenmiyor, kendi baþlarýna býrakýlýr ise mutlaka kararlarda hakkaniyet sapmasý yaratacaklarý düþünülüyor.
Bu kaný, bu önyargý çok kötü.
Ancak, bu kötü önyargýnýn çok da ciddi maddi temelleri maalesef yok deðil.
Üniversite hocalarý, bölüm/kürsü yöneticileri öðretim üyesi ya da yardýmcýsý alýmlarýnda tek yetkili iken, önceden yapýlmýþ sýnavlarýn yüzde aðýrlýklarý kendilerinin ellerini kollarýný baðlamadan önce, maalesef hakkaniyet ölçütlerini gerçekten çok zorlayan istihdam tercihleri yaptýlar ve bu durum da üniversiteler için kabul edilemez bir durumdu.
Þu anda gelinen nokta gerçekten sýkýntýlý bir nokta.
Üniversitelere öðretim elemaný alým tercihinin bölüm yöneticilerine, bölüm öðretim üyelerine býrakýlmasý kuramsal bir gereklilik, buna hiç kuþku yok.
Ama bu kuramsal gerekliliðin kabul edilemez hakkaniyet sorunlarý yarattýðýný da bu satýrlarýn yazarý gayet iyi biliyor.
Bendenizin bilemediði, bu meselenin en etkin, hakkaniyete en uygun biçimde nasýl çözümlenebileceði.
Ama, bazý temel ilkelerden de vazgeçmemek lazým.
Bizim sistemde üniversiteler kendi öðrencilerini, kendi öðretim üyelerini mutlak bir özgürlük içinde seçemiyorlar; Üniversitelerarasý Kurulun diploma denkliði vermesi bile bu kapsamda ele alýnabilecek bir konu.
Kendi öðrencisini, kendi öðretim elemanýný, asistanýný seçemeyen bir üniversiteye evrensel anlamda üniversite demek ne kadar mümkün okurlarýn takdirlerine býrakýyorum.
Ama, üniversitelerin kendi öðrencilerini, asistanlarýný seçmelerine izin verecek bir sistemin bizde nasýl sonuçlar üretebileceðini de biliyorum.
Tarihsel kurumsallaþmalar olmayýnca iþler gerçekten zorlaþýyor.