Unuta unuta bitmek

Julianne Moore’un, En İyi Kadın Oyuncu dalında Oscar adayı olduğu Unutma Beni-Still Alice filmi vizyonda. Eskiden ‘bunama’ deyip geçiştirilen Alzheimer hastalığının korkunç yüzü bu filmde... İzlerken üzüleceksiniz ama bu da hayatın bir parçası.

Oscar adayı filmler sırasıyla sinemalara geliyor. Bu hafta vizyona giren Unutma Beni-Still Alice filmindeki Julianne Moore, ‘En İyi Kadın Oyuncu’ dalında Oscar’a aday. Moore, Meryl Streep gibi neredeyse bütün filmleriyle Oscar’ı zorluyor. Kendine has güzelliği olan Moore’un keskin yüz hatları, kalın kemik yapısıyla klasik güzellik anlayışına çok uymasa da kabiliyetiyle aradaki farkı kapatmasını hep bildi.

Son dönemlerde çok karşılaştığımız hastalık konularını işleyen filmler hakkında ne düşünürsünüz bilmem ama ben bu dramatik filmlerden hep kaçınmışımdır. Çünkü hayat zaten yeterince üzücü. Fakat Still Alice, Oscar adayı olunca elimiz mahkum seyrettik. Diğerlerinden farklı... Klasik Hollywood stilinin hissedilmesine rağmen kendine ait bir gerçekçiliği de var filmin. Gerçek hayatta insanlar tedavisi olmayan bir hastalığa yakalandığında filmlerdeki gibi sürekli ağlayıp kendilerine acımaz. Çünkü hayat mucizevi bir şeydir. Durum ne olursa olsun insanın hayata tutunma azmi, gelecek sonu anlık bile olsa unutmasını sağlar. 

Still Alice filminde Alzheimer odağa alınmış. Alzheimer diğer tedavisiz hastalıklar gibi acımasız bir illet. Ama diğerlerinden farklı olarak insanın anılarını, kimliğini, geçmişini yavaş yavaş tüketmesine sebep olduğu için ailelere en büyük zararı veren hastalık diyebiliriz. Ayrıca ilerleyen yaşlarda ortaya çıktığı için verdiği zarar daha da büyük. Yaşlandıkça kimliğiniz katılaşır. Anılarınız gençliğinizden daha çok sizi siz yapmaya başlar. İlk önce çocuklarınız vardır daha sonra torunlarınız. Tam bütün bunlara kol kanat gereceksiniz, tecrübelerinizi onlara aktaracaksınızdır ki birden her şey yok olmaya başlar. Eğitim ve mesleğinizin size kazandırdığı titriniz yok olur. Toplumdaki statünüzü kaybedersiniz, sonra sıra aileye gelir. Bir anne ve babaysanız, aile büyüğü olma durumu artık yoktur. Hatta çocuklarınıza muhtaç olursunuz. Roller çok keskin bir şekilde değişir. Still Alice bunların hepsini gerçekçi bir şekilde anlatıyor.

Filmde, Columbia Üniversitesi’nde dil bölümünde profesör olan Alice Howland hayatta istediği her şeye sahiptir. Ona sadık bir kocası ve üç çocuğu vardır. Hayatı işiyle ailesinin arasında gidip gelmektedir. Yaptığı bir konuşma sırasında çok önemli bir kelimeyi bir türlü hatırlayamaz. Ailesinden gizlice göründüğü nörolog, ona kötü haberi verir. Alice, erken başlangıçlı Alzheimer’a yakalanmıştır. Bu, aileden gelen genlerle Alice’e bulaşmıştır. Aynı dertten çocukları da etkilenecektir.

GÖZÜMÜZE SOKMADAN OYNAMIŞ

Julianne Moore çok dramatik ve çarpıcı sahneleri gözümüze sokmadan yorumlamış. Bu oyunculuğu tutturmak kabiliyet ama her şeyden çok da tecrübe gerektirir. Moore’un canlandırdığı Alice’in eşi John’u ise Alec Baldwin oynuyor. Alec Baldwin’in gençlik filmlerinden hoşlanmam ama olgun dönemlerinde bu kadar çıta atlayan bir oyuncuya şapka çıkarmak lazım. Baldwin’in canlandırdığı John, bir oyuncu için zor bir karakter. Hasta karısını severken yaşamına devam eden bir adamdan nefret etmek de çok kolay, ona anlayışla yaklaşmak da... Çünkü gerçek hayatta da durum böyle. Bu gerçeklik filmin en önemli tarafı.

Vizyondakiler

Seni Seviyorum Rio

ON yönetmen, Rio’nun egzotik doğal güzelliklerini ve şehrin insan zenginliğini, Rio’da geçen farklı aşk hikayeleri üzerinden anlatıyor. Her bir kısa film, Rio’nun farklı mahallelerinde geçiyor. Oyuncular arasında Harvey Keitel, John Turturro, Nadine Labaki, Rodrigo Santoro da var.

Yav He He

DOĞU Anadolu’nun Cırtik köyünde doğan Sabri ile Medeni, hastalanan ninelerinin ilaç masrafları için çareyi sahip oldukları üç koyunu satmakta bulur. İnternete verdikleri ilana İstanbul’dan müşteri çıkınca, İstanbul’a gitmeye karar verirler. Fakat hesaba katmadıkları bir şey vardır. Köyün, futbol düşkünü üç çocuğu da İstanbul’da futbolcu olmak için onlarla gitmiştir.

Sonsuz Bir Aşk

FİLMDE bir yudumluk hayatı doya doya yaşamaya çalışan kanser hastası Volkan ve Serhan’a yol arkadaşlığı yapıyoruz. Bu kez onlara Özlem Tekin de eşlik ediyor. Kendilerini acımasız zamanın gerisinde ve uçurumun kenarında bulan iki dost, yarının olmadığını biliyor ama “Her şeye rağmen yaşamak güzel” deyip bir kez daha düşüyor yollara. İnsanın içini ısıtan bir serüven var önlerinde...

Katran

KATRAN, Azerbaycan’ın Hocalı kasabasında yaşanan katliamı bir aşk hikayesi bünyesinde anlatıyor. Bir gecede yeni bir hayata başlamak isteyen bir aile geçmişini bilmedikleri tehlikeli, korkutucu ve gizemli bir eve taşınır. Sakin başlayan günlerin ardından bir anda aksiyon, gerilim ve korku dolu günler gelir. Onlar kurtulmaya çalıştıkça evin kötü geçmişi asla peşlerini bırakmayacaktır.

Kod Adı: K.O.Z.

YARGI ve polis teşkilatındaki yapılanma, MİT Müsteşarının ifadeye çağrıldığı gece, Gezi olayları, MİT TIR’larına yapılan operasyonlar; 17 ve 25 Aralık operasyonlarıyla birlikte neyin hedeflendiği; savcı ve hakimlerin imza attığı hukuk cinayetleri başta olmak üzere pek çok konu başlığı yer almaktadır.

Netekim Karakolu

1970 yılında Toroslar’ın eteklerinde yaşayan bir grup genç, amatör olarak sinema filmi çekmeye kalkışır ancak film yarıda kalır. 12 Eylül 1980 askeri darbesinde gençlerden birinin evinde, çektikleri filme ait dokümanlar bulunur. Gençler aksiyon filmi çekmek istemiştir ama o dönemin askeri yönetimi başka şeyler peşindedir. Film çekmeye çalışan gençler ve köylüler silahlı suç örgütü kurmaktan günlerce karakolda kalır ve sorgulanır.