Unutmak için...

Büyük yazarlar ancak kendilerinden alıntı yaparlar.

6 Hazîran 1985 günü şu satırları yazmışım:

“6 Hazîran 1985 târihli ‘Tercüman’dan öğreniyoruz ki ‘On Bin Yaşındaki Çayönü’nün Sırrı Çözülüyor’ imiş.

Haberin başı şöyle:

Chicago - Diyarbakır yakınlarındaki Çayönü Köyü’nde Türk, Amerikan ve Alman uzmanların 22 yıl süren araştırmaları sonunda ortaya çıkarılan dünyânın en eski yerleşme yerinde yaşayanların mükemmel....vs...

Diyarbakır’la ilgili bir haberi Chicago kaynağından öğrendiğimize göre Ankara’yla ilgili birtakım haberleri de Washington kaynağından öğrenmemize şaşmamak gerekir. (./.) Tabii bundan hiç tedirgin olmayan basın organlarımıza da şaşmamak yerinde olur. (Bir sürü ıvır zıvırla vakit öldürmek yerine) en kendimizle ilgili gelişmelerin bile yabancı kaynaklar merceğinden geçerek Türkiye’ye yansıması onları rahatsız etmez elbet. Sonra da ‘acabâ tirajımız neden yıllardır bir türlü artmıyor?’ diye dövünüp dururlar.

Bu tiraj yükseltme meselesinde Türk Basınının nasıl bir şaşkın ördek havası içinde olduğunu ortaya koyan ilginç bir gelişme vardı: Bir süre önce o sıralar kendilerine en büyük hasım belledikleri televizyonla mücâdele için yoğun bir reklam kampanyası başlatmışlardı ve akılları daha ötesine ermediğinden yine hediye dağıtıyorlardı. Fakat o kez dağıttıkları hediyeler televizyon alıcılarıydı.”

Bizim gazetenin 30 Kasım 2013 târihli nüshasında ise şu haber yer alıyordu:

“Wall Street Journal’ın haberine göre İran’a karşı uygulanan ambargonun kısmen kalkması üzerine İstanbul’a gelen İranlı turistlerin sayısına yüzde 30’lara varan bir artışkaydedildi. Kapalıçarşı’da İranlı tâcirler görülmeye başladı” vs...

Kapalıçarşı’daki durumu Wall Street Journal’dan öğreniyoruz!

Yâni aradan 28 sene geçmiş ama hâlâ eski tas eski hamam... Hani iğneyi biraz da kendi etimize sapladım ki kimse tutup kendine kıyak geçiyor demesin...

Şu ise “Sabah”ın 28 Kasım 2013 târihli sayısından:

“Birleşik Kırallık Veliahd Prensi William, ABD’li şarkıcı Taylor Swift ve rock efsânesiJon Bon Jovi bir galada düet yapmışlar.”

İnşallah üç kişilik güzel bir düet olmuşdur.

Keşke yanlarında yedi sekiz kişi daha bulup şöyle keyifli bir kuartet de yapsalarmış.

Seneye Allah izin verirse o da olur...

İşin daha da ilginç yanlarından biri, ikide bir “Bizim odun kafalı halkımız okumuyor kitirajlarımız artsın!” diyenlerin tutarsızlığı. Şu manşet de “Hürriyet”in 19 Hazîran 1990 târihli sayısından:

“DİKKAT! FAZLA OKUMAK SAĞLIĞA ZARARLIDIR!”

Bunlara bakınca ben diyorum ki aslı aranırsa Türkler dünyânın en hırslı gazete okuyucuları.

Her şeye rağmen bugün gazetelerin toplam net tirajı beş milyonun üzerinde.

Benim bu işle meşgûl olduğum 1980’li yıllarda ise dört buçuk milyon dolayındaydı.

Takrîben 30 yılda fenâ terakkî değil.

Zihniyet değişikliği konusuna da tek bir örnek vereyim bâri sevâbına:

“Türk Basını hasta bir basın. Devletin başbakanı artık dış gezilere gazetecileri kendi paralarıyla götürüyor. İster gel ister gelme diyor. Aslında hükûmeti sarsmak üç büyükgazetenin manşetine bakar. Bunu unutmuş görünüyorlar.” (Mehmet Barlas, o sıra “Milliyet” Başyazarı; bu sözleri “Nokta” Dergisi’nin 30 Hazîran 1985 târihli nüshası için söylemiş.)

Neme lâzım, Mehmet haklı!

Yine az söylemiş. Yol parası ne demek? Ya otel paraları? Ya cep harçlıkları?

Bunları gazetecinin cebine koyacaksın ki “Besle kargayı, oysun gözünü!” fehvâsınca daha bir gaddarca vursun hükûmete!..

Ondan sonra Refîka-i Muhteremem de soruyor hâlâ “Neden bu kadar içiyorsun?” diye!

Neden olacak unutmak için!

Neyi unutmak istediğimi unutduğum an bırakacağım, söz!