Urfa ve Mardin nereye bakıyor? -1

AB ile ilişkilerimiz bugünlerde biraz soğuk algınlığı geçiriyor, ama ne biz onlardan kopabiliyoruz ne onlar bizden. Türkiye, müzakerelerde aksama olsa da AB ile ilişkilerini teknik düzeyde eskiyi aratmayacak bir hızla sürdürüyor. AB ise bir taraftan pozitif gündem diyerek, bir taraftan projelere mali destek vererek bağları koparmak istemediğini belli ediyor.

AB’nin finanse ettiği, Parlamentolar Arası Diyalog ve Değişim adı ile yürütülen proje kapsamında, Urfa’da başlayıp Mardin’de biten, Kültürler Arası Diyalog toplantısını gerçekleştirdik. Ak Parti Büyük Kongresi sebebiyle geçtiğimiz hafta bu konuyu ele alamamıştım.

Kültürler Arası Diyalog deyince sanırım Türkiye’de ilk akla gelen yerlerdir Urfa ve Mardin. Avrupa’dan gelen parlamenterler ve diğer yabancı misafirler, Urfa ve Mardin’i, hem kültürel diyalog açısından hem de bölgedeki gelişme açısından görsünler istedim.

Urfa ve Mardin’de çok geniş çaplı alt yapı çalışmaları var. Yol, köprü, konut ve alt geçit inşaatları, su, kanalizasyon, iletişim alt yapısı çalışmaları Urfa ve Mardin’i belli ki biraz yoruyor. Fakat halk da bunun kaçınılmaz olduğunun farkında ve anlayış gösteriyor.

Toplantının Urfa’daki açış konuşmasında AB konusundaki kararlılığımızı vurguladım. “Hedef standartları yakalamak” dedim, “AB içinde olup olmamak daha sonraki iş.” Bu bölümde Macaristan’dan Tamas Hegedus, Belediye Başkanı Ahmet Eşref Fakıbaba ve Urfa Valisi Celalettin Güvenç selamladılar katılımcıları.

“Kültürler Arası Diyalog ve AB” adlı ilk oturumun ana konuşmacısı olan Prof. Mehmet Aydın, kuşatıcı ve kapsamlı bir konuşma yaptı. Tartışmalar da bu konuşma ekseninde cereyan etti. Urfa milletvekilimiz Doç. Dr. Abdülkerim Gök, siyasetin verdiği mikrofon rahatlığı ve bölgenin hassasiyetlerini bilmenin avantajıyla konuştu.

İtalyan gezi yazarı Prof. Polacco, yalnız Türk tarihini değil, Avrupa tarihini de öğrenmeyi tavsiye etti. Prof. Çağrı Erhan buna itiraz etmedi ama “Avrupalılar bize söylediklerini kendileri yapıyorlar mı” demekten de kendini alamadı.

Prof. Mehmet Aydın bir noktaya vurgu yaptı: “Batı, Türkiye’yi iyi inceliyor, ama bu bilgiler karar vericilere ulaşmıyor, kullanılmıyor.” Huntington’un bir sözünü de aktardı Hoca. Huntington diyor ki: “Başka ülkelerin önünde iki yol var ABD gibi olmaları için: Bir: ikna odaları. İki: silah.” Ölümlerden ölüm beğen der gibi. Bu bakış açısı dünyaya daha çok gözyaşı döktürür. Galiba insanlık, Osmanlıyı anlayana kadar çile sürecek.

Prof. Çağrı Erhan’ın ana konuşmacı olduğu bir sonraki oturum, “Kültürel Çeşitlilik: Medyanın Rolü” başlığıyla açıldı. Bursa milletvekili Doç. Dr. Aykan Erdemir, şu dört kavram etrafında konuştu: “Hoş gör yahû. Edeb yahû. Bu da geçer yahû. Hiç.” Kadri Gürsel “Müslümanların Masumiyeti” adlı film etrafındaki tartışmaları ele aldı. Filmin internete konması, tepkiler, Batinin karşı tepkisi... Tahrikler ve manipülasyon...  “Film karşısında Türkiye’nin tavrı övgüye layık” dedi Kadri Bey ve ekledi: “İslam karşıtlığına fırsat verilmedi.”

Çorum milletvekili Cahit Bağcı ile Antep milletvekili Ali Şahin toplantıya renk kattılar. Hele Urfa milletvekili Mehmet Akyürek... Candan, samimi ve içten gelen bir misafirperverlik... Sabah kahvaltısında, hiç alışık olmadığım ciğerin, onun hatırına tadına baktım.

Ben Göbeklitepe’yi ilk olarak “Batıya Doğru Akan Nehir” belgeselinde duymuş ve daha sonra Prof. Bekir Karlığa’dan dinlemiştim. On bin yıl önceki uygarlığın kalıntılarını görmek heyecan verici.

Urfa’ya gidip Balıklı Gölü ziyaret etmeden olur mu? Balıklı Göl ve çevresi adeta bir cami koleksiyonu gibi. Ama sadece yapıdan ibaret değil, bir ruhu var bu mübarek beldenin. Bu mübarek ruhu, ruhunuzun derinliklerinde hissetmek istiyorsanız benim gibi Makam-ı İbrahim’de iki rekât namaz kılıp, kutlu sudan içmeniz gerekir. Ben uçuyorum sandım.

Urfa programı Celalettin Beyin tertip ettiği, yabancılar için sıra dışı, “sıra gecesi”yle sona erdi. Haftaya Mardin yazısı...