Urfa’nın etrafı dumanlı dağlar rehavi makamında okuyunuz

Urfa’dayım. Hz. İbrahim’in, Hz. Eyüp’ün şehri hani... Bu yazıyı da orada kaleme alıyorum. Yenilen, içilen, gezilen yerler bir yana, bir yanında hep Hz. İbrahim’i vardır burada. Balta ve put; mancınık ve ateş; evlat ve bıçak; karınca ve su; sofra ve eksik olmayan misafirler... Hz. İbrahim’i ve yaşadıklarını düşünürsün, anlamlandırmaya çalışırsın... Bunların hepsinin birer ‘fantastik’ içerik olduğunu düşünürsün, bir efsane, bir mit belki; ya da ‘kıssa’, yaşanmış olay ve çıkarılacak dersler, kendine ve toplumuna o gözle bakarsın... Ortaokul din dersinde okuduğun gibi değil elbet, kulaktan dolma değil. Üzerinde yaşadığın topraklara ve yaşadıklarına İbrahimi bir bakıştan bahsediyorum.

Farkında bir peygamberdir o. Devrimcidir. Ulul’azm. İbrahim Aleyhisselam’ın öğretilerinin halen geçerliliğini koruduğuna zaten hiç şüphe yok. Şu an modern dünyada ne yaşanıyorsa, yeni bir şey yaşandığını söylemek de mümkün değil. Asırları aşan sorunlar hep devam edegeliyor işte. Herkesin payına bir sorun, herkesin iştigal alanına göre de bir çözüm var...

Hz. İbrahim’e baktığınız zaman, hem milli bir tasavvur hem de evrensel bir bakış görürsünüz. Peygamberlik vazifesi bunu gerektiriyor elbet. O’na ve bütün peygamberlere baktığınız zaman ‘birleştirici’ olduklarını görmek mümkün. Devrimci tabiri belki yetersiz/basit kalıyor ama, ilk yaptıkları şey atalardan miras kalan, köhnemiş, alışageldik, geçici, dünyevilik ve çıkarlar üzerine sürüp giden sisteme Allah ne verdiyse girişmek. En büyük putun boynundaki ‘balta’ bize bunu gösteriyor. Tek bir hareket, dahice bir yaklaşım... Ne pahasına olursa olsun, bunun farkındalığını göstermek. Bu gözle bakmak gerek bugünlere. Alışageldikten uzaklaşmak, süregelen yanlış sistemi uygulamadan kaldıracak yeni düzenler üzerine fikir yürütmek, önce yıldızlara, aya, güneşe bakıp belki, en nihayetinde gerçeği bulabilmek. Kafa patlatıp, gönlü bununla doldurmak...

O’nda görebileceğimiz savaşın tamamen ‘fikirler’ üzerine gittiğini görürsünüz. O’nun argümanlarına, fikirlerindeki tutarlılıklara ve verdiği mesaja gücü yetmeyince, bel altı taarruz başlıyor. Tuzaklar kuruluyor, komplolar düzenleniyor, tehditler, hakaretler gırla... Ama karşılarında onu ‘Halil’ yapacak bir sadakat ve teslimiyet timsali görüyorlar. Karşı tarafın tek argümanı var, ‘sistem benim ve bu en doğru’ diyorlar, zira atalardan böyle görülmüş... O ise ‘tevhid’e sarılıyor. Bunu öğütlüyor. Etrafına da bu müjdeyi sunuyor. Bunun müjde olarak görülmesi elbette ‘hikmet’ sahiplerinin işi ve üzerine basa basa söylediğim ‘farkında’ olma hallerinin. Evrensel mesaj, milli kaygılarla da örtüşen mesaj. Kavimler, kabileler, soylar, soplar burada çok yetersiz kalıyor, bütün argümanlar güneşin yanında bitmek üzere olan bir mum ateşi olarak kalıyor.

İbrahim (as) aynı zamanda iletişimci bir peygamber. Elçi deyince zaten bunu anlamak mümkün. Tezlere antitez sunmak, mesajı en doğru şekilde ve yaşayarak verip bunu da yaratıcı bir üslupla vermek. Kıssalardaki halleri buna örnek olarak görmek elbet mümkün. Bir de Halil İbrahim sofrası anlayışı. Bir tek kuş sütünün eksik olduğu anlaşılır hep ama, aslolan burada misafirlerin eksik olmamasıdır. Bereket de misafirlerin çokluğundandır. Nimet bollaşır zaten. İşte, İbrahim peygamber, burada ‘kardeşlik’ sofrasında bekliyor işte. Herkesin etrafında buluştuğu, neseb, soydan ziyade ‘insan ve kul’ olmanın yeterli olduğu herkese açık bir paylaşım sofrası. Çözüm sürecine ve diğer tartışmalara bu perspektiften bakıyorum ben, tam da Urfa’da iken... Kanıksanmış, siyasi/ekonomik çıkarların cirit attığı, patolojik vaka haline gelmiş sorunlara çözüm bulmak isteyenlerin ve bu anlamda aksiyona geçenin tuzaklarla, hakaretlerle yıldırılmaya çalışıldığı bu zamanlarda İbrahim (as) bakışının gerekli olduğunu düşünüyorum. Öyleyse varım...

Koşuyorum öyleyse de varım...

Türkiye’de düzenlenen en önemli toplumsal/spor organizasyonlarından biri olan 35. Vodafone İstanbul Maratonu, atletizmi seven tüm vatandaşlarımızın katılımıyla geçtiğimiz pazar günü gerçekleşti. Müthiş bir kalabalık. Köprüdeki tenis ve golfun bireysel duruşundan ziyade herkesin katılımıyla olduğu için daha renkli ve anlamlı... Söylemem lazım, Türkiye Atletizm Federasyonu Başkanı Fatih Cintimar’ın bu bayrağı yukarılara taşıyacak enerjiye sahip olduğunu, yaptığımız çalıştayda gördüm. Tüm atletizm sevenleri bir araya getirerek, spor  yapma kültürü ve algısını sırıkla atlatacak hem hikayesi var hem de bunu başarıyla ispatlamış biri. Önümüzdeki günler de gösterecek ki, sporda/atletizmde teknolojik, inovasyonel adımlar atılacak ve olimpiyatlarda epey göğsümüzü kabartacak. Kısa mesafe değil de büyük bir maratona hazırlanıyor. Vodafone’a da böyle bir etkinliğe ismini verdiği için bir madalya atletizm sevenlerden...