Selahaddin E. ÇAKIRGİL
Selahaddin E. ÇAKIRGİL
Tüm Yazıları

USA’dan sonra Rusya da bizi korumak derdine düşmüş?

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in, 1 Mart'ta Rusya Federal Meclisi'nde yaptığı konuşmada ülkesinin yeni nesil nükleer füzelerini tanıttığı, ses hızının 20 kat üstünde uçan ‘Avangard’ adlı sistemin Amerika’nın mevcut hava savunma sistemlerini aşabildiği ve dünyanın her tarafını vurabilecek yeni nükleer silahlar geliştirdikleri, hedefe doğru giderken balistik uçuş rotaları kullanmayan yeni stratejik silah türleri geliştirmeye başladıkları ve bunun da, füze savunma sistemlerini işe yaramaz kılıyor ve âtıl hale getirdiği’ şeklindeki konuşmasından saatler sonra; Amerikan tarafının da, Biz her türlü silahlı karşılaşmaya hazırız..’ kabilinden cevabı ilginç bir bilek güreşi havası yansıtıyordu dünyaya.. Daha da ilerisi, bu karşılıkla güç gösterisinin ardından, bir Rus yetkilinin, Rusya, Türkiye’ye yönelik herhangi bir nükleer saldırı tehdidine karşı harekete geçmeye hazırdır!’ demesi.. 

Bunu duyunca,  ‘Eyvah..’ ve ’İstemeyiz, eksik olsun..’ dedim gayri-ihtiyarî.. 

Çünkü, bir talep olmaksızın, birilerinin kendi iradeleriyle bir başka ülkeyi, re’sen / kendine vazife bilerek, korumaya kalkışmalarının nelere mal olduğu bilinmiyor değil..   

*** 

22 Ekim 1962 günü dünya âniden bir nükleer savaşın eşiğine gelmişti. Çünkü, Küba’da 1959 yılında iktidarı marxist bir devrimle ele geçiren Fidel Castro’nun, nükleer başlık taşıyan Sovyet füzelerini Amerika’ya yönelik olarak rampalara yerleştirdiği belirlenince, (1 sene sonra öldürülecek olan) Amerikan Başkanı John F. Kennedy, ‘Bu füzeler derhal sökülmezse, yok edilecekleri’ni açıklamış; Sovyet lideri Nikita Kruşçev de, ‘Sovyet Rusya’ya yönelik olarak rampalara yerleştirilmiş olan Türkiye’deki Amerikan füzeleri sökülsün, biz de Kuba’dakileri sökelim..’ demiş ve Kennedy ise ‘Türkiye’deki füzeleri biz sökmeyeceğiz..’ şeklinde meydan okumuş (!) , dünyayı ve de Türkiye’yi bir nükleer savaş‘in eşiğine getirmişti.  

Türkiye’de İsmet İnönü başbakandı ve Hükûmet tarafından Valilik’lere gönderilen genelgede, -olmayan- sığınaklarda nasıl korunulacağı konusunda halk kitlelerine eğitim verilmesi, barikatlar kurulması isteniyordu. 

3-4 gün kadar süren yüksek tansiyon, sonunda Kruşçev’in geri adım atması ve o füzelerin sökülmesiyle dünya rahat nefes almış ve Amerikan manyetik alanındaki dünya kesimi de, Kennedy’nin meydan okumasının karşı konulamazlığının gururunu (!) yaşamıştı.  

***   

Ama, şöyle bir gerçek ortaya çıkmasaydı:

O dehşetli nükleer krizin üzerinden 25 sene sonra, üzerindeki gizlilik kayıtları 1987’de kalkan Amerikan belgeleri gösteriyordu ki, aslında sadece Sovyet Rusya değil, Amerikan emperyalizmi de geri adım atmış ve Sovyet Rusya’ya, ‘Türkiye’deki füzelerin miadlarını doldurduğu, istense bile fırlatılmasının teknik olarak mümkün olmadığı ve yenilerinin yerleştirilmeyeceği’  taahhüdünde bulunmuştu. Ama o Soğuk Savaş yıllarının propaganda mekanizmaları bu noktayı gizlemişti.   

***   

Şimdi, B. Amerika ile Rusya arasında, tarafların nükleer başlıklı füzeleriyle ilgili karşılıklı meydan okuma ve güç gösterisi sergilenirken, Rusya’nın, yeni bir uluslararası entrikanın deneme alanı olarak kullanmak  tasavvuruyla 'Türkiye’ye bir saldırı olursa, onu koruruz..’ demesini tehlikeli bir oyun olarak görmek gerekiyor.  

***  

Bu vesileyle şu hususu da gözden ırak tutmamak gerekir. Trump,  ‘Amerika her şeyden önde gelir.. Hiç kimse, Amerika’nın dengi olduğunu söyleyememeli..’ diyor. 

Putin ise, 4 Mart günü yaptığı konuşmada, ‘yirminci yüzyılın en büyük felaketinin Sovyetler Birliği’nin dağılması olduğunu’ ifade ettiği önceki konuşmalarına paralel olarak, şimdi de ‘modern Rusya tarihinde yaşananları değiştirme imkâm olsaydı, Sovyetler Birliği'nin çöküşünü engelleme isterdim..’ diyor, 18 Mart'taki başkanlık seçimleri öncesinde..   

***   

Amerika, Rusya ya da bir başka güç, kendi emperial planlarının gereğince hareket ediyorlar.. Bizi onlar değil, kendi müslüman irademiz kurtaracaktır. 

Biz Müslümanların da iftiharla sahiplenecekleri bir geçmişimiz vardır. Evet, geçmiş için yanıp yakılmayalım ama dününü unutanların yarınları da olmaz. Ve düşüşümüzün mantığını dünün tarihi sayfalarından da anlayabiliriz.