Üstad rahmet istiyormuş...

Allah’ın insanı sınadığı hemen her günahtan tatmıştır Üstad... Yaşadığı yıllar boyunca tanıdığı siyaset adamlarıyla inişli-çıkışlı —bazen yalvaran, bazen kükreyen— münasebetleri olmuştur: Atatürk’ten İnönü ve Menderes’e, Demirel’den Erbakan ve Türkeş’e kadar...

Bunları Habertürk ifşa ettiği için biliyor değiliz; Necip Fazıl nefsinin peşinde koştuğu günlerde işlediği yanlışları kitaplarında yazdığı için biliriz. Hikâyelerinde anlattığı ‘hasta kumarbaz’ kendisidir... Asmalımescit günlerinde müptelâsı olduğu ‘beyza hanım’ (esrar) ile maceralarını ‘Bâbıâli’ anılarında kendisi anlatmıştır... ‘Benim Gözümde Menderes’ adlı siyasi anılarını okuyanlar ‘Büyük Doğu’yu çıkarmak için katlandıklarından da haberdardır...

Cehalet böyle bir şey işte... Cumhurbaşkanı ve Başbakan ‘Büyük Doğu’ ekolünden olduklarını söylüyor, Necip Fazıl’dan şiirler okuyorlar ya... Onları —ve tabii öteki ‘Büyük Doğucuları’ da— ne zaman rahatsız etmek isteseler, Üstad’ın tövbe ettiği günahlarına ve parasızlıktan bir batıp bir çıkan dergisi için Menderes’ten destek dilenen mektuplarına sarılıyorlar...

Üstad’ın geçmiş kusurlarını niçin gizlemediğini, onları kitaplarında neden andığını sorgulayanlar çıkmıştır ‘Büyük Doğucu’ bilinenler arasından; herhalde onlar da arası sıklaşan bu tür yayınlardan sonra sebebi anlamışlardır. Ya bir de gizleseydi?

Saldıranların bilmediği, bizlerdeki ‘Üstad’ sevgisinin onun ‘kusursuz’ bir insan, âdeta bir melek olmasından kaynaklanmadığıdır; tam tersine, onda ‘eksik’ olarak gösterdikleri yanlışlıklar içerisinden gelerek sevenlerinin hayran olduğu ‘Üstadlık’ pâyesine erişmiştir Necip Fazıl... Günahlar onu küçültmemiş, o günahları küçülterek ve hepsini geride bırakarak büyümüştür.

Vaktiyle Nazım Hikmet‘Putları deviriyoruz’ kampanyası açmış ve kendisi gelene kadar edebiyatımızda yer etmiş kimler varsa hepsini, çıkardığı derginin kapaklarında üzerlerine çarpı işareti koyarak, yok etmeye kalkışmıştı. Saldırdığı edebiyatçıların çoğu bugün de seviliyor ve okunuyor...

Geçmişe sünger çekme çabası her devirde kendini gösteriyor. Üstad’ın Menderes’e yazdığı mektuplar şimdiye kadar kimbilir kaç kez gündeme geldi.

Bildiklerimi sayayım: Menderes ve arkadaşlarının yargılandığı Yassıada’daki ‘örtülü ödenek’ davasında... Yassıada zabıtları Celal Bayar’ın torunu Emine Gürsoy Naskali tarafından yayınlanıyor; ilk cilt ‘örtülü ödenek davası’ ile ilgilidir.

Zaman gazetesi yazarı Ahmet Turan Alkan’ın 6 Eylül 2006 tarihli yazısı “Necip Fazıl’ın Menderes’e Mektubu ve Türk Sağı” başlığını taşır. Kürşat Bumin mektuplarla ilgili birden fazla yazı kaleme almıştır Yeni Şafak’ta. En son Hürriyet’te, “1960 dönemi belgeleri darbe komisyonunda” başlıklı haberde de geçti mektuplar...

Hürriyet haberinin ilgili bölümünü okuyun isterim: NECİP FAZIL’A ÖDENEN PARA-

Örtülü Ödenek Davası: Necip Fazıl Kısakürek’e para verilmesi ile ilgili görevi kötüye kullanmalarına dair suçlama. Necip Fazıl Kısakürek’in Adnan Menderes’e yazdığı talep mektupları. Yusuf Ziya Ortaç’ın Adnan Menderes’e yazdığı mektuplar ve aldığı paralarla ilgili vesikalar.”

 

Evet, Hürriyet, haberi, Habertürk’ten tam 1,5 ay önce böyle vermişti.

Türk basınının ilklerinden (1869) ‘Basiret’ gazetesi hem Sultan Abdülaziz’den, hem Sadrazam Âli Paşa’dan hem de Alman Şansölyesi Bismark’tan alınan paralarla kurulmuştur. Bizde matbuat nasıl kurulduysa öyle de devam ediyor...

Necip Fazıl’ın küçük bir tekneyle kocaman gemilere karşı mücadele verdiği ‘Büyük Doğu’ yıllarında, yeni yayınlanmaya başlamış bir gazetenin makinaları sağlayan Burla Biraderler şirketinden mülhem ‘İsrail sermayesi’ ile, bir diğerinin de sahibinin aile kökenine bakılarak ‘Şah desteği’ ile kurulduğu ciddi ciddi söylenirdi.

Yanlış-doğru sorgulanmadan, aynı yıllarda, ‘sol’ çizgideki yayın organlarının ‘Moskova parası’ ile desteklendiğine inanılırdı.

 

Demek Büyük Doğu dergisi de Menderes’e yazılan mektupların zuhuratıyla çıkarılıyormuş...

Mektupların üslubu? Yüksek makamlardan talebi olan biri, ne bileyim hani hassas gönüllü bir sahib-i irşad, farklı bir üslupla yazmıyordur mektuplarını...

Çok tuhafıma gitti bu yayın,       çoook...