Evet, evimizde koca bir Büyük Doðu cildi vardý. Daha ilkokul çaðýnda o dergilerden Üstad’ýn hem kendi adýyla, hem müstearlarla yazdýðý çok þey okudum. (Bu cildi, Balýkesir’de, MTTB’nin Salý Pazarý’ndaki ofisine götürmüþtüm. Birisi oradan yürütmüþ. Bundan, bugün bile bizarým.)
Fakat, kitap olarak ilk Babýali’yi okudum. Nazým Hikmet, Burhan Belge, Emin Ali, Abidin Dino... Eskilerden kimi ararsanýz vardýr o kitapta.
Okuyun, görürsünüz. Necip Fazýl, herkesten farklýdýr, herkesten yüksektedir.
Bu, ‘kendinden menkul’ bir durum deðil. Aðaç dergisine bakýn, Üstat, kimlere yazdýrmamýþ. Necip Fazýl üslubuyla yazan bir Sait Faik gördünüz mü hiç? Ben gördüm. Hoþuma da gitti. Demek, Üstat yeniden yazmýþ, Sait Faik de buna razý olmuþ.
Ayný günlerde, ‘O ve Ben’. Bu kitabýn bendeki yeri ayrýdýr.
Ben, tasavvuf hakkýnda ilk öðrenimimi bu kitapla yaptým.
Bilirsiniz, bir ‘keramet piyasasý’ vardýr, insanlarýn çok kolay aldandýðý...
Mesela, ‘keramet’in gizlenmesi gereken, zahir olduðunda sahibini mahçup eden bir þey olduðunu ilk bu kitaptan öðrendim.
O’nu ilk Bursa’da bir konferansta gördüm. Ve, ‘aðlama’nýn ayýp olmadýðýný ilk ondan iþittim.
Haza þairdir.
Modern Türk þiirini þehirli kýlan odur. Bu konuda hem öncüdür, hem hiç geçilememiþ, hiç aþýlamamýþtýr.
Adalet.
Adaleti, onun kadar gayeleþtirmiþ bir baþka yazar, bir baþka hukukçu, hatta bir yargýç, bilmiyorum.
Tarih Boyunca Büyük Mazlumlar, Son Devrin Din Mazlumlarý deðil sadece. Bütün kitaplarýna bakýn. ‘Adalet’ hepsinde kesintiye uðramayan, görünür bir ‘izlek’tir (tema).
Müdafaalar’da, ‘adalet’i, ‘adalet’in, ‘müddeyum’un gözüne sokan odur.
Sultan Vahidüddin, Sultan Abdülhamid kitaplarý, resmi tarihin gadrine uðramýþ büyük þahsiyetleri adeta yeniden adalet huzuruna çýkarmýþ, hukuklarýný iade etmiþtir.
Reis Bey veya Bir Adam Yaratmak...
Ya da Yeniçeri.
Bakýn, hepsinde ‘adalet’ nosyonu çok güçlüdür.
‘Adalet’le iþtigal eden herkese Necip Fazýl okumayý tavsiye ederim. Okumayan eksiktir.
Dava adamýdýr.
‘Rahminde cemiyetin ben doðum sancýsýyým
Mukaddes emanetin dönmez davacýsýyým’
Ayný dediði gibidir. Hiç eksiksiz.
‘Dava’ kelimesi lisanýna onun yakýþan, ‘dava’ kelimesine onun kadar sahip baþka kimse yoktur.
Eskiden vardý hani, Wang Yu, Bruce Lee filmleri. Bir döðüþçü, onlarca, yüzlerce adama karþý biteviye savaþýr. Birini devirir öteki gelir, sonra öteki, öteki, öteki. Sonra düþenler kalkar, bir daha bir daha, bir daha gelir.
Necip Fazýl, ‘dava’sýný sýrtlayýp ‘agora’ya çýktýðýnda... Yecüc Mecüc gibi üþüþtüler üstüne.
Üstad, onlarýn hepsine yetti.
Onlarýn hepsine galip geldi.
Solun veya saðýn bayraklaþtýrmaya uðraþtýðý ‘artist’ler... (Artist’i bu kez ‘sanatçý’ anlamýna kullandým.) Bugün dahi onun çömezidir.
Bizler, bugün, eli kalem tutanlar. Gazeteci, yazar, ilim erbabý, bir mücadelesi, bir ‘dava’sý olanlar.
Hepimizin üzerinde Üstad’ýn hakký vardýr.
Çünkü ‘meydan’a ilk o çýkmýþtýr.
Kalemini, -bir kýlýç gibi- ilk o çekmiþtir.
‘Çýðýr’ý o açmýþtýr.
‘Salik’i olduðumuz ‘yol’un öncüsü odur. (Salik, ‘meslek’le kökdeþtir. Nuri Pakdil’in vurgularýna öykünerek belirtelim: Kelime, bilerek seçilmiþtir.)
Herkes, hemfikirdir; bu zamana kadar, Necip Fazýl Kýsakürek adýna bir ödül verilmeliydi.
Ben, ‘iftihar’a alýþkýn deðilim. Öyle yetiþmedim. Ama burada, tevazu’un lüzumu yok, iftihara þayan bir çalýþmaydý, Necip Fazýl Ödülleri.
Bunu gerçekleþtirebilecek, imkaný çok, parasý çok, aklý çok insanlarýmýz vardý. Allahu Te’ala bize nasip etti.
Ýyi bir iþ yaptýk. Yüz aðartacak bir iþ yaptýk.
Nuri Pakdil’in selamý þahittir.
Cumhurbaþkaný Erdoðan’ýn ‘Klas Duruþ’u þahittir.
O gece dillerden dökülen kelimeler þahittir.
Gözlerden dökülen yaþlar þahittir.
Üstad’ýn attýðý maya tutmuþtur.
Yazýlacak daha çok þey var. Fýrsat olursa kaldýðýmýz yerden devam ederiz.