Gazetemizin 5.cisini düzenlediði “Necip Fazýl Ödülleri” Cumartesi günü Ýstanbul Lütfi Kýrdar Kongre ve Sergi Sarayý’nda sahiplerine verildi.
Cumhurbaþkanlýðý himayesinde gerçekleþen ödül töreninde konuþan Baþkan Recep Tayyip Erdoðan Üstad Necip Fazýl Kýsakürek’in, her türlü baskýya ve zulme raðmen dik duruþunu muhafaza etmesine dikkat çekti: "Tam 8 kez hapse giren Üstad, 79 yaþýnda dârý bekâya, yine ardýnda bir mahkûmiyet kararý býrakarak göçmüþtür. Fakat Üstad yýlmamýþtýr ve bir keresinde hâkim efendi, 'Artýk býktýk senden sürekli buraya geliyorsun, gidiyorsun.' deyince Üstad’ýn cevabý çok ilginçtir, 'Siz burada hancý, ben bu davada yolcu oldukça ben bu hana daha çok uðrarým' demiþtir. Mesele bu, davaya inanmak bu, bu yolda yolculuk bu. Üstad, sýrf milletin deðerleriyle, tarihiyle, kutsallarýyla barýþýk kimliðinden dolayý sürekli belli çevrelerin karakter suikastine mâruz kalmýþtýr. Þiirinin gücüne, eserlerini kalibresine raðmen sýrf baskýlara boyun eðmediði için takunyalý, gerici, süper mürþid denilerek tahfif edilmiþtir. O dönemin kimi gazetelerine baktýðýnýzda, Üstad’ýn yazýlarýndan dolayý her mahkemeye çýkýþýný müjde edasýyla veren manþetler görürsünüz. Ayný dönemin köþe yazarlarýna baktýðýnýzda fikirle kalemle kelamla bileðini bükemedikleri Necip Fazýl'ý hakaretlerle alt etmeye çabalayan zavallýlarý görürsünüz. Yine o dönemi incelediðinizde Necip Fazýl'ý susturmaya yönelik her baskýyý, her yargý kararýný, her hukuksuz teþebbüsü sevinç naralarýyla karþýlayan iþporta aydýnlarý görürsünüz. Tabiî bir de ilim ve fikir yoksunu çapulcularýn egemenliðine girmeyi reddeden bir Necip Fazýl Kýsakürek'i görürsünüz. "
Baþkan Erdoðan’ýn da vurguladýðý üzere Üstad’ýn her þeye raðmen geri atmadýðý davasý neydi?
Üstad, Mütefekkir Salih Mirzabeyoðlu’nun ifâdesiyle, “Beþ asýrlýk tarih dilimimizle birlikte çaðýmýzýn nabzýný yakalayan ve ideali aramayla topraða baðlanma arasýndaki bir berzahta kývranan insanoðlunun oluþ ýstýrabýný hakikatin hakikatine nisbetle heykelleþtiren adam”dýr.
Çaðýmýzýn “Ýdeali aramayla topraða baðlanma arasýndaki bir berzahta kývranan” insanoðluna kýlavuzluk etmek gibi büyük bir yükün altýna giren Üstad, “ciðerinden kan çekerek” yazdýðý yol haritasýna Büyük Doðu ismini verir.
Büyük Doðu, yine Mütefekkir Salih Mirzabeyoðlu’nun ifâdesiyle, “… gerek pratik, gerekse ideal deðerler çerçevesinde mütalâa edilen meselelerin Mutlak Fikre göre “olmasý gereken”ini gösteren ahenkli bir terkip; ve faaliyetlerin kendisindeki ipuçlarýndan hareketle sonuçlandýrýlmasý gereði bakýmýndan da, bir “olmasý gereken” idealdir.”
Büyük Doðu, sevk-i ilahiyle Esseyid Abdülhakîm Arvasî Hazretleri’nin tasarrufuna giren Üstad’ýn, Arvasî Hazretleri’nin temsil ettiði yolu fikre, ideolocya örgüsüne döndürmesinin adýdýr. Arvasî Hazretleri’nin temsil ettiði yolun içtimaî kavgasýný veren Üstad, geçmiþi inkâr ederek nisbetsiz yeni þeyler deðil geçmiþe nisbetle yeni þeyler söylemiþtir.
Üstad’ýn davasý, kavgasý, derdi buydu!
Üstad konuþulacaksa, davasýndan bahsedilecekse bu noktadan baþlamak gerekiyor.
Derdimiz, “Ben artýk ne þairim, ne fýkra muharriri! / Sadece, beyni zonk zonk sýzlayanlardan biri!” diye kendini tarif eden Üstad’ýn beynini zonk zonk sýzlatan dertten pay sahibi olmak olmalý!